aMalumunuz üzere insanın yaşamı algılayış biçimini daha doğrusu 3 ayrı parçaya ayırmıştım. Bu üçe bölme ben de alışkanlık olmuş olsa gerek şimdi de dünyayı 3 e bölmeye karar verdim. Yine elbette dünyayı veya yaşamı algılayışımıza göre bir bölme olacak. Geçenlerde yine düşünüyordum bu kuramlar üzerine ve bu düşünce sistemi beni oldukça farklı noktalara götürdü. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra da o düşüncelerimi yazıya dökmeye ve sizlere anlatmaya karar verdim.
Öncelikle biraz yaşamdan bahsetmem gerektiğini hissediyorum ve elbette dünyadan. 4 ye 3ü sularla kaplı güzel bir kara parçası dünya. İçinde canlıların oluşmasını sağlayan çok da güzel bir atmosferi var. Bu atmosfer olsun güneşe olan uzaklığı olsun ve içinde bulundurduğu şartlar olsun içinde yaşamın gelişmesine izin vermiştir dünya. Aslında biz yaşam derken kastımız dünyanın içinde canlıların yaşayabilmesi oluyor. En küçük canlıdan en büyük canlılara kadar hatta tam olarak canlı sayılmayan virüslere kadar bütün mahlukatları içinde barındıran temel kavrama biz "yaşam" diyoruz. Elbette yaşamı da burada bir kaç parçaya bölebiliriz ve bu bölmeyi de her bir canlı için farklı bir yaşam olduğunu söyleyerek yapabiliriz. Aslında her canlının yaşadıkları, hissettikleri, düşündükleri ve kişilikleri bir diğerinden farklıdır ve bu farklar da her canlının kendi yaşamının değişmesini sağlıyor. Başka bir ifade ile her canlının "yaşam" olarak adlandırdığımız dünyadaki tüm canlıların hayatına farklı bir bakış açısı vardır. Tekrardan başka bir ifade ile bizim anladığımız anlamda yaşamı dünya ile örtüştürebiliriz çünkü bildiğimiz anlamda yaşam dünyada devam edebilmektedir. O halde dünya yaşamın olduğu ve ilerlediği yerdir.
Bu noktaya kadar sorusu olanın olmayacağını düşünüyor ve anlatıma devam etmek istiyorum. Dünya'yı yaşam ile özdeşleştirip bütün yaşamları tek bir başlık altına aldıktan sonra yukarıda bahsettiğim bireylerin bakış açısına göre değişen yaşamı incelememiz gerekir. Aslında bu noktada yaşamı veya dünyayı ikiye ayırmış bulunuyoruz. İlki gerçek dünya; yaşamın bütününe verdiğimiz isim ve ikincisi ise algıladığımız dünya. İlk ayrımı anlattıktan sonra şimdi ikincisinden devam edelim, "algıladığımız dünya/yaşam." Daha önce de söylediğim gibi her bireyin yaşam algısı farklıdır ve ikinci ayrımda bununla ilgilidir. Yaşam standartlarımız, kişiliğimiz, yaşam şartlarımız, imkanlarımız, yaşadığımız olaylar bu farkların oluşmasını sağlar. Bu sebeptendir ki her bireyin yaşamı ve yaşama bakışı farklıdır. Yazının ilerleyen bölümlerinde bu noktaya geri dönmek istiyorum. Bu küçük notu da buraya ekleyip devam edelim.
Son ayrımda ise hayallerimizde, düşlerimizde olan yaşam var. Bunu bir çok örnekle açıklayabilirim ama kendi hayallerimi aktarmak belki de en uygun örnek olur. Ben insanların anlamsız sebeplerle birbirini öldürmediği, saygılı, imkanların eşit olarak bölündüğü ve herkesin kendini keşfedebildiği bir dünya hayal ederim hep. Ancak bu hayallerim mevcut yaşam şartları ile örtüşmez çünkü dünyanın dengeleri çok farklıdır. Buraya kadar çok açık olduğumu düşünüyorum. Bundan sonrası biraz kafa karıştırıcı olabilir elbette.
Şimdi 3 farklı dünya veya yaşam algımız olduğunu söylemiştim. İlki gerçek dünyaydı, ikincisi algıladığımız ve üçüncüsü hayallerimizde ki yaşamdı. İkincisinden, bıraktığım noktanın biraz daha ilerisinden devam etmek istiyorum. Dünyayı algılamamızın değiştirildiğinden bahsetmek istiyorum biraz. Bu konuda daha önce çok yazdım aslında. Kavramlarımızın, düşüncelerimizin sistem tarafından şekillendiğini ve yaşama bakışımızın da bu ölçüde değiştiğini çokça anlattım. Şimdi bu konuda bir kaç örnek vermek istiyorum.
İlk örneğim Jean Baudrillard'ın Simülakrlar ve Simülasyon kitabında verdiği bir örnek vardır metanın gerçeğin yerini almasına dair. Bunu size aklımda kaldığı kadarıyla aktarmak ve üzerine bir şeyler eklemek istiyorum. Bir ülkenin harita tutkunu bir karalı varmış ve bu kral bir gün ülkenin tamamını gösterecek ve birebir ölçütlerde bir harita yapılması emrini vermiş. Elbette aradan yıllar geçtikten sonra bu harika yapılmış ve bütün sokakların, caddelerin, mahallerinin, yolların üzerine örtülmeye başlamış. Bir süre sonra ülkede bütün yollar harita olmuş anlayacağınız. İnsanlar o haritanın üzerinde yürümüşler, çocuklar o harikanın üzerinde oyun oynamışlar. Bir zaman sonra bu harita gerçek olan yolların yerini almaya başlamış ve insanlar zamanla onun altında yatan yolu unutmuşlar. Yani madde gerçeğin yerini almaya başlamış ve bir süre sonra gerçek unutulup gitmiş.
Bir başka örnek de M. Foucault'un "bu bir pipo değildir" örneklemesinden yola çıkar. Bilmeyenler için tekrar açıklayayım bir pipo resmi vardır ve altında bu bir pipo değildir yazmaktadır. Evet o bir pipo değildir o bir pipo resmidir. Bir piponun taşıdığı özelliklerden hiçbirini taşımaz, içinde tütün yoktur mesela. Ancak bir süre sonra o resim gerçeğinin yerini almaya başlayabilir. Nasıl dinazor resimleri bizim için o kelimeyi anlamamızı sağlayan tek obje ise ve o resimler var olmayan bir gerçekliği ele geçirmişse pipo da aynı şekilde çalışır. Ben bu noktada araya girip başka bir örnek vermek istiyorum. Bir televizyon programındaki birisinin elinde bir kalem tuttuğunu düşünün ve o kalem için sorduğunu "bu bir kalem midir?" diye. Elinde kalemi tutan kişi için o kalemdir ve gerçektir. Ona dokunabilir, hissedebilir hatta yazı veya resim bile yapabilir. Ancak televizyonun karşısında bulunan izleyiciler ise o sadece kalemin bir yanılsamasıdır ve gerçek değildir. Ancak izleyici onu gerçek olarak nitelendirir. Nasıl ki bir pipo resmi geçeğin içine karışıp onun yerini alabiliyorsa aynı şekilde o kalem de izleyicinin gerçeğinin yerini almaktadır.
Bunların haricinde verebilecek örneklerimin sayısı oldukça fazla aslında. Ancak bunların hepsini anlatmaya zaman ve bu sayfa yetmez. Diyebilirsiniz ki bunları neden anlattın. Cevabım aslında oldukça basit; gerçek dünyayı nasıl göremediğimizi ve bize sunulan, algılamamız sağlanılan dünyanın onun yerini nasıl aldığını anlatmaktı. Elbette anlattıklarımın bu ayrımı netleştirebilmek için yeterli geldiğine inanmıyor ve daha sonra devam etmek üzere burada noktalamak istiyorum. Son olarak da algıladığımız bu dünya için oldukça iddialı bir söz söylemek istiyorum "bu bir dünya, bir yaşam değildir..."
Sağlıcakla kalın..
Görsel: Rene Magritte "Bu bir pipo değildir"