Zamanın dengesi 66. Bölüm

 


Merdivenlerden düşen adamın yakınındaydık. İlk bakışta anladığım kadarıyla bir kac kemiği kırılmıştı. Yüzünde büyük bir acı ifadesi vardı. Acıdan çığlık atmamak için dişlerini sıkıyordu ama bu çok işe yaramıyordu. Kesik kesik inlemeleri duyuluyordu.


- En az iki tane kırığın var. Tahminime gore sol kol ve birkaç tane kaburga kırıldı. Canın çok yanıyor olabilir. Nefes alırken zorlanabilirsin. Şimdi sana soracağımız sorulara dogru cevaplar verirsen acıyı alabiliriz. Şimdi söyle profesörü nereye götürdüler?


Galdor'un konuşması oldukça sert ve keskindi. Yerde yatan siyahlı adamın ürperdiğini görebiliyordum. Galdor'un tehditleri işe yaramış gibi görünüyordu.


- Polonezköy tarafında deniz tarafında terk edilmiş bir mağarada olduğunu duydum ancak hangisi olduğunu bilmiyorum. Bilen tek kişiyi az once öldürdünüz.

- Ama sen bize hiç yardımcı olmuyorsun. Burası acıyor mu? Peki ya burası?


Galdor silahıyla adamın kırık yerlerine vurduğu sırada adam çığlıklar içindeydi.


- Sanırım biraz canın yanıyor istersen acıyı daha şiddetli hale getirebilirim?

- Komutan Galdor bacaklarına ateş edeyim mi?

- Derin şu anda kurşunlardan daha büyük bir acı çekiyor. Ancak biraz daha konuşmazsa birkaç kemiğini daha kırabiliriz. Haydi anlat bakalım?

- Tamam tamam anlatıyorum. Polonezköy'ün biraz daha gerisinde kayalıklar var deniz tarafta. 3. mağarada olmalılar. Girişi bulmanız biraz zor olabilir.

- İşte böyle düşünceli insanları çok seviyorum umarım söylediklerin doğrudur. Aksi halde seni cehennemde bile bulurum.

- Yemin ediyorum doğruları söylüyorum ben. Bana inanmanız lazım.


Sözlerinin ardından Galdor siyahlı adamın yanına eğildi ve parmaklarını saçlarına geçirdi. Daha sonra ellerini boynuna doğru indirip boynunu sıkmaya başladı. Adam nefes alamazken bir süre boyunca çırpındı ama Galdor'un tutuşundan kaçabilecek durumda değildi ve kısa bir süre sonra nefes almayı bıraktı.


- Komutan Galdor o da zor bir çocukluk geçirmiş olabilir. Belki hiç sevgi görmemişti çok yazık oldu.

- Derin lütfen düşmanlarımıza empati falan yapma.

- Öyle deme Galdor, Derin bize insan olduğumuzu hatırlatıyor.

- Yaaa teşekkür ederim Kylana'cığım çok tatlısın sen.

- Hızlıca etrafı inceleyelim. Büyük ihtimalle bize ip ucu olacak şeyler bulabiliriz.


Profesörün çalışma odasına girdiğimiz zaman yerlere fırlatılmış yüzlerce kitap gördük. Masanın etrafında etrafa saçılmış kağıtlar vardı. Bazı kağıtların üstünde daha önce mağarada gördüğümüz sembolleri görmek beni sasırtmıştı.


- Profesör tekno tarih diye bir şeyi araştırıyormuş. Eski zamanlardaki teknolojiyi inceliyor. Bakın burada o teknolojinin çok üstün bir teknoloji olduğu yazıyor. Zamanda yolculuk yapabildiklerine dair izler bile var.

- Derin hangi ara okudun onları?

- Yaa şapşik ben yapay zeka olduğum için çok hızlı okuyorum unuttun mu?

- Haklısın Derin. Başka neler buldun?

- Bir mağaradan bahsediyor. İçinde çok önemli bir şey varmış. Sanırım siyahlı adamlar o şeyin peşinde.

- Derin o şeyin hakkında başka bilgi var mı?

- Bazı yerlerde farklı bir dilde yazılar daha doğrusu işaretler var Naserious. Onun notlarında ise yüzleşmeden, mesajdan bahsediliyor.

- Tamam biraz daha inceleyelim sonra hızlıca çıkmamız lazım. Profesörün başı belada olabilir 


Galdor cümlesini bitirdiği zaman etrafı araştırmaya devam ettik. Kimse konuşmuyor buldukları kağıtları Derin'e gösteriyorlardı. Bir süre daha etrafı araştırdıktan sonra dışarıya çıkmaya ce Polonezköy'e gitmeye karar verdik. Orada her ne varsa bu kesinlikle çok önemli olmalıydı ve bu tekno tarih hakkında daha fazla bilgi öğrenmeliydik. Geçmiş nasıl bizden daha fazla şey biliyor olabilirdi?


- Burada "kapı herşeyin anahtarı yazıyor" yabancı bir dilde ama onu öğrenmiştim zaten.

- Hangi kapı Derin?

- Bilmiyorum Naserious. Sanırım o kapı ile karşılacağız yakın zamanda.

- Tamam artık gidelim geç kalmak istemiyorum.

0/Post a Comment/Comments