Zamanın dengesi 58. Bölüm

 


Sol arka taraftaki odalardan birinden içeriye girdik. Artık Derin'i
takip ediyorduk Galdor ve ben onun hemen yanında bir adım
arkasındaydık. Sanki zamanın kumlarının parmaklarımın ucundan aktığını
hissediyordum ve ne kadar hızlı olursak şapkalı adamın yaşamaya
ihtimali o kadar fazlaydı.

Başka bir odaya geçtiğimiz zaman karşımıza eski mermer bir merdiven
çıktı. Merdiveni gördüğüm zaman onun güzelliği beni bir süre büyüledi
ama durmak için veya düşünmek için zamanımız yoktu. Merdivenlerden üst
kata çıktığımız zaman geniş sayılabilecek bir koridordaydık ve koridor
iki yana uzanıyordu. Koridorun her tarafında karşılıklı çapraz bir
şekilde birden fazla sayıda kapı gördük. Hepsine teker teker bakmak
zaman kaybetmemize sebep olabilirdi ve kaybedecek hiç zamanımız yoktu.
Derin sağ tarafa doğru döndü ve soldan üçüncü kapının önünde durdu.

Kapı hafifçe aralıktı ve içeriden şapkalı adamın kesik çığlıklarını
duyuyorduk büyük ihtimalle fazla ses çıkmasın diye onun sesini
bastırıyordu bir şekilde. Galdor kapıyı tekmeyle açtı ve ilk
gördüğümüz görüntü bir an için bizi şaşkına uğrattı. Şapkalı adam
dişçi koltuğuna benzer bir koltuğa bağlanmıştı. Yüzü, bedeni morluklar
içindeydi. Bedenine baktığım zaman her tarafının yara içinde olduğu
gördüm ve yerler onun kanıyla kaplıydı.

Bu esnada elinde bir pense tutan siyah pelerinli bir adam sanki
yaptığı iş yarım kalmış, onun oyununu bozmuşuz gibi bize bakıyordu.
Yüzünde yaptığı şeyden zevk alan bir gülümseme haricinde hiçbir ifade
yoktu ve o bakışları gözlerine baktığım zaman onun içinde insana dair
hiçbir şey göremedim. "Yaşasın yeni oyuncaklar geldi. Canım sıkılmaya
başlamıştı." Sesi tamamen duygulardan arınmıştı ve ölümcül bir
soğukluğu içinde bulunduruyordu.

- Hiç arkadaş canlısı değil konuşmaya hiç niyeti yok. Aranızda
konuşmak isteyen varsa onunla devam edebilirim.

Sanki adam şapkalı adamla işini bitirmemiş gibi onu bırakıp tamamen
bize döndü. Elinde tuttuğu pencesinin ağzında kanlı bir diş gördüğüm
zaman o dişin sahibinin kim olduğunu anlamıştım ve bu içimdeki öfkenin
büyümesini sağlamıştı. Adamın yüzündeki sadist gülümseme büyüdü sanki
vereceği acıdan zevk alıyormuş gibiydi. Bir kez yumruklarını sıktı ve
bütün parmaklarından gelen kemik seslerini duyduk. "Yeni
oyuncaklarımla hangi oyunu oynasam acaba? Saklambaç mı yoksa körebe
mi?" Siyah pelerinli adam elindeki penseyi yavaşça yere yanındaki
masanın üzerine bıraktı ve gülümsedi. Gerçeği söylemek gerekirse
gülümsemesi korkutucuydu. "Hadi oyun başlasın!"

Siyap pelerinli adam konuşması bittikten bir an kadar sonra ortadan
kayboldu. Bir süre boyunca onu hiç göremedik. Bu esnada hepimiz farklı
yönlere nişan almış durumdaydık. Herhangi bir yerde ortaya çıktığı
zaman elimizden kurtulma şansımız yoktu. Adamın kaybolması odanın
içinde esen bir rüzgarı beraberinde getirmişti ve her an rüzgar daha
hızlı esiyordu. Adam rüzgara mı dönüşmüştü? Bilmiyordum ama bütün
olanlar bizi zorlu bir savaşın beklediğini gösteriyordu.

Birkaç an sonra rüzgar iyice hızlanmıştı ve bir an tok bir ses duyduk
ve o an Galdor'un yere doğru düştüğünü fark ettik. Düştüğü yerden
kalkarken eliyle çenesini tutuyordu ve yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
Birkaç an sonra Naserious benzer bir çekilde sırt üstü yere düştü ve
eliyle çenesini tutuyordu. Birkaç an sonra ben karnımda çok şiddetli
bir darbe hissettim ve o an nefesim kesildi ve öne doğru eğildim. Ne
oluyordu? Rüzgar bizi dövüyor olabilir miydi?

Birkaç an kadar sonra ben hala nefes almaya çalışıyordum. Bu esnada
önce Galdor'un sırtına bir darbe aldığını ve yere düştüğünü gördüm
kısa bir an sonra Naserious sol tarafa doğru uçtu ve ben tehlikenin
neden geldiğini bilmediğim için yerde yuvarlandım belki kaçabilirim
diye. Aldığımız darbeler oldukçe sert ve etkiliydi. Kylana kavgadan
uzaklaşmak için ortadan kaybolduğu sırada onun bir çıkış yolu bulmaya
çalıştığını anlayabiliyordum. "Sende buradaymışsın akıllı bıdık! Seni
yakaladığımı gördükleri zaman ne kadar mutlu olur herkes. Kusura bakma
senin için bir hazırlık yapmadım. Merak etme bir tek seni
öldürmeyeceğim ben, bir tek, evet bir tek. Desene yine herkesi
öldüreceğim ben." Sesin nereden geldiğini bilmiyordum sanki ses her
yerdeydi sanki ses rüzgardaydı.

Galdor'la birlikte havaya birkaç eş ateş ettik belki işe yarar diye.
Tahminime göre bütün kurşunlarımızı ve bütün şarjörlerimizi bitirsek
bile işe yaramayacaktı.

- Lan şerefsiz bir yerinde dur erkek gibi savaş.
- Kim konuşuyor? Cesetler n zamandır konuşmaya başladı.

Galdor yüzüne bir darbe aldığı zaman kaşının açıldığını ve kanamaya
başladığını fark ettim. Rüzgar şiddetlenmeye devam ediyordu ve ben onu
korumak için Derin'e yakın duruyordum. Bu esnada boynumun sıkıldığını
hissettim ve görünmeyen bir el karnıma peşpeşe vurmaya başladı.
Sanırım bunların hepsi saniyenin milyonda birinde oluyordu ve bizim
yapabilecek hiçbir şeyimiz yoktu. Korku değildi hissettiğim duygu,
çaresizlikti ve bu duygu kesinlikle çok kötüydü.

Kylana tekrardan geldiği zaman elinde bir poşet tuttuğunu gördüm.
"Oyuncaklarım kaçıyor diye üzülmüştüm!" Kylana elinde tuttuğu poşetin
ağzını açtı ve poşetin içindeki kumları havaya attı. Kumlar havada
süzülürken pelerinli adamın nerede olduğunu gösterdi ve hepimiz onun
olduğu yere doğru birkaç el ateş ettik ancak o hala kurşunlardan daha
hızlı hareket ediyordu.

Kumlar yere düştüğü zaman zeminin üstünde ince bir örtü oluşturmuştu
ve bu örtü pelerinli adamın ayak izlerini gösterebilirdi. Bir an kadar
sonra ayak izleri dairesel bir çizgi halini almıştı ve bize doğru
giden doğrusal çizgiler olmuştu.

- Lucian söylediğim zaman yumruk atmaya hazır ol.
- Neden Derin ne yapmayı planlıyorsun sen?
- Şimdi, 13 derece sağ.

Derin cümlesini bitirdiği zaman dediğini yaptım ve yumruğumu salladım.
Yumruğumun adamın karnına isabet ettiğini hissettim ve bir an sonra
çaprazımda bulunan masa kırıldı ve siyah pelerinli adam kısa bir
süreliğine görünür oldu. Yüzünde korkunç bir ifade vardı ve kırılan
masa onu biraz yaralamıştı.

- Kylana 24 derece sol.

Kylana, Derin'in söylediği yöne doğru yumruğunu attı hafif bir inleme
sesi duyuldu.

- Galdor silahını savur.

Galdor silahını savurduğu zaman silah görünmez bir şeye çarptı ve bir
an kadar sonra biraz ilerisinde yerden bir parça kum havaya savruldu.
Demek ki pelerinli yere düşmüştü.

- Galdor pompalıyla avizeye ateş çabuk.

Galdor, Naserious'un dediğini yaparak odanın tavanında bulunan tarihi,
kristal avizeye doğru ateş etti ve bir an kadar sonra avize parçalara
bölünerek aşağıya doğru düşmeye başladı. Bu esnada sol elinde tuttuğu
asasını sallamaya başladı. O garip duygu tekrardan bedenimi sarmaya
başlamıştı. Avizeden düşen cam parçaları bir anlığına havada asılı
kaldı ve odanın etrafında dönmeye başladılar. Camparçalarının dönüşü
giderek hızlandı ve daha fazla. Hepimiz yanya gelmiştik ve cam
parçaları bizi kesmesin diye aşağıya eğildik.

Bir süre sonra yerde kan damlaları görmeye başladık. Zaman geçtikçe
mermer zemindeki kan damlalarının sayısı giderek artıyordu. Cam
parçalarının dönmesi iyice hızlandığı sırada biz dizlerimizin üstüne
çökmüştük.

Zemindeki kan izleri dairesel bir şekle bürünmüştü. Pelerinlinin
aldığı yara sayısı giderek artıyordu. Bu esnada bir haykırış duyduk
"Hepinizi acılar içinde öldüreceğim!" Konuşma bitmeden hemen önce
Kylana'nın yükseldiğini gördüm ve ileriye doğru hareket ettiğini. Eğer
o yönde düşerse cam kırıklarının içine düşecekti ve buna izin
veremezdim. "Yeterrr!" diye bağırdım ve iki yumruğumu birden yere
vurdum. Ona zarar gelmesine asla izin veremezdim.

Bir an zamanın durduğunu fark ettim. Sanki herşey, herkes donmuştu.
Önce Kylana'nın yanına gidip onu yere indirdim. Daha sonra
pelerinlinin yanına gidip silahımın namlusunu sağ gözüne dayadım ve
bir el ateş ettim. Daha sonra sol gözüne yaslayıp bir el daha ateş
ettim. Hiçbir şey olmadı ama ben tetiğe bastıktan sonra kurşun ileriye
doğru hareket etmedi öylece havada asılı kaldı. Kalbini hedef alıp 3
el daha ateş ettim ve zaman normale döndü. Bir an bile geçmemişti ve
kurşunlar pelerinlinin gözlerinden içeriye girdi ve kalbinden. Bir
anda her yere kan sıçramıştı ve ben çok yorgundum. Gözlerim
kararıyordu yere doğru düştüğüm sırada.


0/Post a Comment/Comments