İleride Haydarpaşa garını gördüğümüz zaman benim için geçmişe bir yolculuktu. Eski hatıraların arasından geçerken birçoğunun aslında sahteliklerden ibaret oldugunu düşünüyordum. Gerçek olduğunu düşündüğüm herşeyin kendimi kandırmacadan ibaret olduğunu anladım bu esnada.
İleride siyahlı askerlerin nobet tuttuğunu görebiliyorduk. Demek ki orası oldukça iyi korunuyordu. Şansımıza terk edilmiş araçlar bizim için güzel bir saklanma yoluydu. Eğilerek arabaların yan tarafında ilerliyorduk. İki kişilik gruplar halinde ilerliyorduk ve geride kalanlar öndekileri koruyordu. Daha sonra öndekiler duruyor ve arkadakileri koruyordu. Biraz yavaş ilerliyorduk ama bu sayede açık hedef olmuyorduk.
Siyahlı askerler atış menzilimize girdiği zaman Galdor başını çevirerek arkaya Naserious'a baktı ve başıyla bir onay işareti yaptı. Naserious saklandığı yerde asasını ve boşta olan elini hareket ettirmeye başladı. Büyünün enerjisi etrafa yayılırken ben bir türlü alışamadığım o farklı duyguyu hissettim yeniden. Bir an kadar sonra etraftaki bütün sesler kayboldu. Sessizlik bizim fark edilmemizi sağlayabilirdi ancak çok Fazla siyahlı asker vardı. Amaç onların bizi fark etmesini geciktirmekti.
Galdor'dan bir saldırı işaretini beklediğim sırada algıladığım zamanın yavaşladını hissettim. Galdor yavaşça sağ elinin yumruğunu sıktı ve sonra parmaklarını ileriye doğru uzattı ve hepimiz saklandığımız araçların arkasından çıkarak ateş etmeye başladık. Sağ işaret parmağım tetiğe bir kaç kere bastı bu esnada. Kurşunların havayı bölerek ilerlemesini seyrettim ağır çekimde. Bir an kadar sonra siyahlı askerler önce tuttukları silahları düşürdüler. Daha sonra sallanmaya başladılar ve hepsi yere düştü.
Savaşın ilk bölümü başarılıydı ve Galdor ileriye doğru koşmaya başladı ve bende peşinden. Arkadakiler bizi koruyordu o esnada Kylana'ya baktım bir anlığına ve onun da koşmaya başladığını gördüm. 6 tane siyahlı asker yerdeydi ve biz önümüzdeki 8 askere doğru ilerliyorduk.
Bizi gördükleri zaman onların ne yapacağını bilmeden etrafa baktığını fark ettim ve tetik parmağım birkaç kere daha tetiğe bastı. Zaman hala ağır çekimdeydi ve bunun neden olduğunu bilmiyordum. Siyahlı askerler karşı ateş etmeden önce büyük bölümü yerde yatıyordu. Kalanların attığı kurşunlar ise hemen yakınımızdan geçti ve onlar da arkadaşlarına katıldı. Bu savaş sahnesini birisi izlese bizim çok vahşi ve acımasız olduğumuzu düşünebilirdi. Bana göre sadece içimdeki öfke yangını büyüsün diye ona sürekli odun atmam gibiydi. Son siyahlı asker bu dünyadan gidene kadar o yangın bitmeyecekti.
İlerideki siyahlı asker grubu o esnada bize bakıyordu. Hepimiz onları hedef almış kesikli bir şekilde ateş ediyorduk. Teker teker yere düşüyorlardı bir tanesi hariç. O ise sürekli koşuyor, durmuş arabaların arkasından ilerliyordu. O hariç diğer bütün siyahlı askerler yere düştüğü sırada saymanın sadece zaman kaybı olduğunu düşünüyordum. Koşan siyahlı asker viraz ilerledikten sonra Haydarpaşa tren garının yakınlarında bekleyen siyahlı askerler onu gördü ve bize doğru ateş ederek garın içine doğru çekilmeye başladı.
Hem çok hızlı hareket ediyorlardı hemde çok hızlı kaçıyorlardı. Karşı ateş açsak da kursunlarımız onlara yetişemiyordu. O an hepimizin sinirlendiğini fark ettim. Haydarpaşa'nın yanından ileriye doğru uzanan yola girdikleri sirada Kylana hızlı adımlarla yanıma gelip omuzumu tuttu. Bir anlığına herşey karardı, nerede olduğumu anlamadım bile. Bir an kadar sonra siyahlı askerlerin hemen arkasında durduğumuzu fark ettim ve ateş etmeye başladık. Geniş bir yay çizerek ateş ettik ve koşan bütün siyahlı askerler yerde yatıyordu. Ancak kalanlar bizi fark etmişti. Naserious'un büyüsünün etkisi sona ermiş olmalıydı ve son kurşunların sesini duyduk. Bu esnada diğer siyahlı adamlar koşturmaya başladı. Sessizlik oyunumuz sona etmişti.
Biz tren garının içine doğru girdiğimiz sırada koşturan bir kaç tane siyahlı asker gördük. O an ateş etmeye başladık sonucu düşünmeden. Siyahlı adamlar paslanmış bir trenin arkasında kaybolduğu sırada ben eskiden buradaki trenlere hayran hayran baktığımı hatırladım. Ben daha çocuktum çok iyi hatırlıyorum o devasa metal yığınlarını çok merak ederdim. Şimdi ise bir tren hurdalığı gibiydi orası.
Hiçbir sey söylemeden Galdor parmaklarıyla iki yaptı ve iki farklı rayı gösterdi. Tekrar iki yaparak kendisini ve diğer rayı işaret etti. Bu iki grup halinde ilerleyeceğiz ve her grupta iki kişi olacak demekti. Daha sonra Kylana'yı işaret edip trenin üstünü gösterdi. Kylana trenin üstüne ışınlanarak ve bize destek olacaktı. Birkaç işaretle bu kadar şey anlatabilmek bile onun savaşta ne kadar deneyimli oldugunu gösteriyordu.
Onun dediğini yaptık ve iki gruba ayrıldık. Tren sayısı fazla olmasa da ikiden fazla yolda hareket edebilirlerdi. Kylana bu yüzden yüksekte olacaktı ki o kaybolmadan önce son bir kez bakıştık. O an yüzünde bir gülümseme vardı ve ona bir kere daha aşık oldum. Evet, evet hissettiğim duygu aşktı benim başka bir açıklaması olamazdı. Bu yüzden yıllardır kaybettiğim kendimi onda bulmuştum. Çok zorlu, tehlikelerle dolu bir savaş öncesi zihnimi allak bullak etmiştim. Tebrikler bana en zor zamanlarımdan birisinde en büyük karmalaşalardan birinin içine düşmüştüm. Ne diyorum ben ya onu daha fazla sevmek istiyordum sadece.
İİki gruba bölündüğümüz zaman Derin benim yanımda hemen arka, sağ çaprazımda kaldı. Galdor ve Naserious ise diğer taraftaydı. Bu esnada Kylana ise bir trenin üstündeydi ve onun açık hedef olmamak için eğildiğini ve daha sonra ortadan kaybolduğunu gördüm. İşin garip tarafı ise siyahlı askerlerin ortada görünmemesiydi. Demek ki çok iyi saklanıyorlardı ve bu işimizi zorlaştıracaktı.
Bu esnada trenin üst kısmından ateş sesleri geliyordu demek ki Kylana gördüğü siyahlı askerlere ateş ediyordu. Onu görmediğim zaman özlediğimi fark ettim şu an bunu düşünmemem lazım ama garip bir şekilde onun adını taşıyan şiirler geçiyordu içimden. Acaba bende trene tırmanıp onun yanında olsam mı diye düşünüyordum ama Derin'i yalnız bırakamazdım. İnsanın aklı seçmediklerinde kalıyormuş onu anladım.
Ben siper almış beklerken hemen arkamda Derin'in fısıltılı bir şekilde konuşmasını duydum ve bol renkli bir masalın içinden siyah beyaz bir dünyaya geri döndüm "Lucian.. Lucian, kendine gel nabzın hızlandı, inceden terlemeye başladın."
- İyiyim Derin merak etme.
- Kim bilir yine nereye gitti senin kafan?
- Sen nereden anladın bunu Derin?
- Ne zaman şapşik Lucian düşünme moduna geçersen hep aynı oluyorsun. Ben hiçbir şeyi unutmam biliyorsun Lucian'cığım.
- Haklısın Derin bir an için unutmuşum. Bir anlığına daldım sadece.
- Ben ne düşündüğünü biliyorum da şu an konuşmak için uygun değil.
- Soruya bak tabiki sert bir kahve düşünüyorsun şapşikcan. Hadi işimize bakalım sonra bolca dedikodu yaparız seninle.
Konuşmamız bittikten kısa bir süre sonra Galdor'un sesini duydum "İlerliyoruz." İşte beklediğimiz işaret gelmişti. Yukarıdan ateş sesleri gelmeye devam ediyordu. Derin omuzuma vurup "Bak ne yapacağım" dediği sırada yanımızdaki eski trene doğru döndü ve silahını otobüsün yan tarafına doğrulttu ve tetiğe bastı. Silahından çıkan kurşun önce trenin yan tarafına çarptı sonra metalik bir ses çıkartarak oradan sekti ve yanında durduğumuz trenin önüne doğru gitti. Bir an kadar sonra bir bedenin yere düşme sesine benzeyen bir ses duydum.
- Derin nasıl yaptın bunu?
- Siyahlı şapşik çok hızlı nefes alıyordu. Biraz korkmuş olabilir.
Derin ateş etmesi sanki gökyüzüne atılan bir isaret fişeğiydi. İlerlemeye başladık Derin biraz arkamdaydı. Etrafı kolaçan ederek ilerliyorduk. Kylana ise farklı trenlerin üstünde bize destek oluyordu. Bir trenin yanına yaklaşırken Derin "sağ tarafta" dedi ve hemen oraya doğru döndüm. Trenin pencerelerinden 3 tame siyahlı adamın kafasını gördüm ve ateş etmeye başladık. Her yerden ateş sesleri geliyordu ve kan kokusu rayların metalik kokusuna ve trenlerin pas kokusuna karışmıştı. Galdor ve Naserious'un tarafından da silah sesleri geliyordu. İleride bizi neyin beklediğine dair hiçbir fikrim yoktu gerçeği söylemek gerekirse umurumda değildi.
Karşıdan ateş edilmeye devam ediyordu. Kylana bizim en büyük avantajımızdı o anda bizi olabilecek tehlikelerle karşı koruyordu. Keşke onun gülümsemesini görebilseydim şu an. Ne diyorum ben en ufak bir hata yapmaya imkanım olmadığı şu zamanda.
3. treni geçtiğimiz sırada kaç tane siyahlı adamın düştüğünü veya kaç tanesinin kaldığını bilmiyordum. Bir kurşun hemen yanımdan geçti demek ki daha haretli olmam gerekiyordu. Diğerlerinin durumunu merak ediyordum eğer birisine zarar gelirse ne yapacağımı düşündüm bir süre. Büyük ihtimalle öfkeden deliye dönerdim.
5. treni geçtiğimiz sırada tren istasyonun ana girişine gelmemize çok az kalmıştı. Arada Kylana'yı görüyor ve mutlu oluyordum onu gördüğüm için onun da beni takip ettiğini hissediyordum. Ne güzel bir duyguydu bu onun gibi birisi tarafından sevilmek. Oysa o beni sevdiğini söylememişti oysa ben onu sevdiğimi söylememiştim. Bence anlamıştır sonuçta bir psikolog o anlar bence. Fırsatım olduğu zaman içimdekileri ona anlatmak istiyorum eğer konuşmayı becerebilirsem.
Garın büyük ahşap kapısının önüne geldiği zaman ne olacağını biliyordum Galdor kapıyı tekmeyle açacak ve hemen eğilecekti sonra iki kapının iki yanında duran biz hafifçe içeriye doğru bakıp ateş etmeye başlayacaktık. Daha arkada olan Derin ve Naserious ise bize destek olacaktı. Kapının yanına geldiğimiz sırada ben ikinci kez şarjörümü değiştiriyordum.
Galdor tam tahmin ettiğim gibi yaparak kapıyı tekmeyle açtı ve hepimiz içeride gördüğümüz siyahlı askerlere ateş etmeye başladık. İlk kurşunlar birkaç tane siyahlı askere isabet etse de diğerleri kaçışmaya başladı ve buldukları siperlerin arkasına saklandılar. Savaşın rengi değişmiş ve saklan, kesik kesik ateş et sonra tekrar saklan moduna geçmişti. İlerlememiz yavaşlamıştı evet ama hala kurşunlarımız hedefe isabet ediyordu. Kylana'yı tekrar görmüştüm o an ona hislerimi anlatmak için havaya ona aşık olduğumu yazmak istedim. Kabul ediyorum saçma bir düşünce oldu bu söylesem daha iyi olur olmadı mektup falan yazarım ona.
Siyahlı askerlerin sayısı hızla azalırken uzun zamandır buraya gelmediğimi düşünüyor ve hayranlıkla etrafı izliyordum. İki tane siyahlı adam büyük bir mermer sütunun arkaşındaydı iki tanesi de farklı iki sütünün. Gerçeği söylemek gerekirse kurşunların sütunlara verdiği hasar canımı acıtıyordu ve şimdi onlara ben zarar veriyordum. Kendimi suçlu hissediyordum ama yapmam gereken şeyi yapıyordum.
Galdor siyahlı askerler saklandığı sırada koşmaya başladı ve o an ne yapacağını anladım hemen destek ateşine başladım ve Kylana bana eşlik etti. Kesinlikle savaş kurallarını alt üst edecek bir hamleydi bu en azından izlediğim filmlere göre böyle olması gerekiyordu. Biz ateşe devam ettiğimiz sırada Galdor sütünün arkasına saklanacak ve pompalı tüfeğiyle siyahlı askerlerin işini bitirecekti.
Tahmin ettiğim gibi oldu sadece Kylana'nın bir anda ortadan kaybolup sütunun arka tarafında çıkacağını düşünememiştim. Galdor'la birlikte es zamanlı bir sekilde saldırdılar ve garın icinde kan kokusu yogun bir biçimde hissedilir oldu. Kylana Galdor'la birlikte iki siyahlı askeri öldürdükten sonra diğer sütuna doğru dönüp ateş etmeye başladı. Bu esnada yukarıdan gelen acı dolu bir bağırış duydum. Evet, bu şapkalı adamın sesiydi. Acele etmemiz lazımdı şapkalı adam çok acı çekiyordu.
İçeride görebildiğimiz bir tek adam kaldığında diğerleri de içeriye girdi. Hepsinin yüzündeki endişe ifadesini görebiliyordum. Bu esnada içeriye doğru hareket eden Naserious asasını bir kac kere havada çevirdi ve havaya doğru kaldırdığı diger avucunun icinde mor renkli 3 tane ok çıktı ve oklar havada hızlıca ilerleyerek siyahlı askere çarptı. Bir an sonra siyahlı askerin yere düşme sesini duyduk.
- Şapkalı adamın çığlığı üst katta sol taraftan geldi.
- Şerefsiz köpekler yaşlı adama işkence ediyor Lucian.
- Galdor ona yaptıklarının bin katını ödeyeceğiz onlara merak etme.
- Şapşikler şarjörlerini yenilemeyi unutmayın bizi neyin beklediğini bilmiyoruz.
Derin'in sözü bir an için bizi kendimize getirdi ve siyahlı adamlardan şarjör toplamaya başladık. Nedense içimde kötü bir his vardı ve bir an önce üst kata çıkıp şapkalıyı kurtarmamız gerekiyordu. Neyse ki hala yaşıyordu!