Zamanın dengesi 45. Bölüm

 


Biraz daha yürüdükten sonra sahile yaklaşmıştık. Yürümesi zor bir parkurdu aslında yıkılan binalar, kapanan sokaklar, aşmamız gereken engeller gibi bir hayli engel vardı. Ayrıca biz hızlı adımlarla yürümeye çalışıyorduk eğer yapabilseydik koşardık ama bu pek mümkün olmuyordu. Sahile vardığımız zaman caddeyi hızlı bir şekilde geçip iskeleye doğru ilerledik. Orada bir tekne bulmamız çok mümkündü.


İstanbul boğazına gittiğimiz zaman hepimiz yorulmuştuk ve eskiden uğruna şiirler yazılan şehre bakıyorduk ancak bu sefer İstanbul'da vahşet vardı ve şehrin canı çok yanmıştı. Belki de tarih boyunca ilk kez bu durumdaydı İstanbul. İskeleye geldiğimiz zaman sağa doğru yürümeye devam ettik. Orada küçük tekneler vardı ve onlardan bir tanesini alabilirdik. Tabi herşey yolunda giderse ama bir engel çıkacağından emindim.


Galdor önden gidiyordu ve onun hemen arkasında ben vardım. Derin ve Kylana arkamdaydı ve Naserious en arkadaydı. Hepimiz silahlarımızı çekmiş ve her an ateş etmeye hazır bir şekilde bekliyorduk. Biraz daha ilerledikten sonra Galdor sol elini havaya kaldırıp yumruğunu sıktı. Bu durun demekti ve hemen sonra sol elinin 3 parmağını göstererek ileride 3 kişinin olduğunu söyledi bize. İleriye doğru baktığımız zaman ileride 3 tane siyahlı adamın nöbet tuttuğunu gördük ve hepimiz kaldırımların etrafındaki ağaçların arkasında siper aldık.


Siyahlı adamlar bize doğru yürüyor ve kendi aralarında konuşuyorlardı. Galdor bize doğru baktı ve herkesin hazır olup olmadığından emin olduktan sonra sağ elini ileriye doğru hareket ettirerek saldırmamızı söyledi. Peşpeşe birkaç el ateş edildi. Bir kaç an sonra 3 tane siyahlı asker yere düştü.


- Onlara doğru ilerleyelim. Dikkatli olmanız gerek ve oraya gittiğimiz zaman silahlarını ve şarjörlerini alalım.

- Emredersiniz komutan Galdor. Gördünüz mü birisini ben vurdum.

- Tebrik ederim Derin çok güzel bir atıştı. Giderek daha iyi bir asker oluyorsun sen.

- Teşekkür ederim komutan Galdor. Yaa ben çok mutlu oldum şimdi.

- Bence ilerlerken bir taraftan da teknelere bakalım. 

- Tamam Lucian zaten öyle yapıyoruz. Şu tekne işimizi görür mü?

- Basit bir tekne lazım bize. Siyahlı askerlerin silahlarını alalım sonra sıra ile bütün teknelere bakarız hangisini çalıştırabilirsek onu alırız.

- Yaa şapşiğim ben çalıştırırım diyorum sana sen bana güvenmiyor musun?

- Lucian Derin çok haklı. Sende bir gariplik var bir şey mi oldu?

- Özür dilerim Derin ve Kylana iyiyim sadece biraz kafam çok dolu. Kusura bakmayın lütfen.

- Yaa şapşik dalga geçiyorum ben ne kadar da ciddi bir Lucian oldun sen böyle?


Teknelere yaklaştığımız zaman ilk tekneye girmeye başladık. Diğerleri teknenin arka tarafından içine girdiği sırada Kylana beni durdurdu. Yüzünde ufak bir gülümseme vardı gözlerinde sorgulayıcı bir ifade. O an bana sorular soracağını biliyordum ve bu soruların amacı içimdeki şeyleri ortaya çıkarmaktı ancak sorularına doğru cevabı verebileceğimden emin değildim.


- Gençler siz tekneyi çalıştırmaya çalışın Lucian ve ben dışarıda nöbet tutarız.

- Harika bir fikir Kylana sen bu işi kaptın.

- Lucian hadi gel biraz uzaklaşalım buradan.


Tekneden bizi duymayacakları kadar uzaklaştığımız zaman Kylana gözlerimin içine baktı. Bakışları o kadar derindi ki içimden geçen herseyi okuduğunu hissettim ve gozleri o kadar güzeldi ki gözlerinin ayrı bir ismi olması gerekirdi ve bu renk kesinlikle yeşil değildi. Ona içimden geçen herseyi anlatmak istiyordum ama bunu nasıl yapabilirdim. Benim kelimelerle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı. Belki de ilk kez ona karşı hissettiklerimden emindim ve insanın içinde hissettiği gerçek duyguları anlatması çok zordu.


- Lucian sen iyi misin?

- iyiyim Kylana sen nasılsın?

- Bende iyiyim senin için endişe ettim. Son zamanlarda biraz garipsin.

- İyiyim aslında Kylana yani bu durumda birisi ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiyim.

- Buna sevindim Lucian ama sende bir şey var. Sessizliklerinin süresi uzadı konuşurken kelimeleri seçerken zorlanıyor gibisin. Bakışlarını kaçırıyorsun benden sebebini bilmiyorum ama bir gariplik var sende. Sanki bir şey anlatmak isteyip yapamıyor gibisin. 

- Sen beni okuyor olabilir misin Kylana? Sanki içimden geçen herseyi biliyorsun sen. Bu çok farklı ve güzel bir duygu.

- Teşekkür ederim Lucian ama seni okuyamıyorum. Seni anlamak istiyorum evet tam olarak seni anlamak istiyorum ben. Hadi daha fazla uzatmadan anlatmaya başla unutma ben psikoloğum.


Cümlesini bitirdiği zaman yüzünde o kadar güzel bir gülümseme belirdi ki anlatamadığım o duygu bütün bedenimi kapladı. Sanki bir anda gökyüzü daha mavi oldu, İstanbul boğazı daha bir güzeldi sanki. O an dünyanın en güzel çiçeğini kokluyor gibiydim sanki.


- Gerçekten anlatacak bir şey yok belki çok şey vardır. Zihnimdeki kelimeleri sıraya koyamıyorumdur belki.

- Bunları hissetmen çok normal Lucian. Çok zor zamanlardan geçiyoruz hepimiz. Söyle yapalım aklına gelen ilk şeyi söyle bana.

- Gülümsemen, gülümsemen çok güzel Kylana. Sen gülümsediğin zaman renkler bile değişti gökyüzü daha mavi oldu mesela. İstanbul boğazı daha güzel şimdi.


Yüzündeki gülümseme giderek büyüdü ve utanmış bir kız çocuğu gibi omuzlarını hafifçe yukarıya doğru kaldırdı. O kadar güzeldi ki bütün gezegeni, bütün galaksiyi şiirle doldursam yine anlamadıklarım kalırdı. Bir an nefes alamadığımı hissettim sanki içimde bir yangın vardı ve yanmak başıma gelen rn güzel şeydi.


- Lucian söylediklerin şimdiye kadar duyduğum en güzel sözler. Çok teşekkür ederim.

- Teşekkür ederim Kylana ben sadece içimden geçenlerin çok azını söyledim. Hayatımın sonuna kadar gülümsemeni görmek istiyorum ben.

- Ama Lucian bu kadar güzel sözler söylersen utançtan kırmızı bir pancara dönüşeceğim ben.

- En güzel kırmızı pancar sen olursun o zaman.


Bende gülmeye başlamıştım artık. İkimizde gülümsüyorduk artık. Belki ona karşı hissettiklerimin binde yok bin az olur milyon, milyar, trilyonda birini bile söylememiştim ama iyi hissediyordum.


- Sen böyle konuşmaya devam edersen bu kırmızı pancar seni dövecek Lucian haberin olsun. Yanında olduğum için çok mutluyum Lucian. Yanında geçen şu kısa zaman bile bütün geçmişimden daha anlamlıydı.

- Kylana cok güzelsin yani şey cok güzel sözler söylüyorsun yani şey anlatamıyorum ki ben. Kelimeler bazen yetmiyormuş bunu şimdi anladım.


Ben cümlemi bitirdiğim zaman Kylana elimi sıkıca tuttu. Onun o yumuşak tenini hissettim, sıcaklığını hissettim ve onun parmaklarından tenime doğru bir enerji yayıldı. O an içimdeki yangının daha da büyüdüğünü hissettim. Bu duygunun bir adı var mıydı acaba? Kendimi tutmam gerekiyordur belki de o da benimle ayni duyguları paylaşıyordur. Böyle olması gerek sanırım yüzündeki gülümsemeye, gözlerindeki ışığa bir bak.


- Lucian teknenin motorunu bile çalıştırmaya çalışmadılar sence bizi dinliyor olabilirler mi?

- Kesinlikle öyle yapıyorlar Kylana hadi yaptıkları terbiyesizliği yüzlerine vuralım.


Hızlı bir şekilde tekneye döndük. Bizim tekneye çıktığımızı anladıkları zaman yalandan bir şeyle uğraşıyormuş gibi yaptılar.


- Derin sence bu teknenin aküsü bitmiş olabilir mi?

- Yok Galdor bence akü sağlam belki kablolarda bir sorun var.

- Kırmızı kabloyu mu kessek mavi olanı mı? Hoş geldiniz dışarıda durumlar nasıl?

- Hepiniz koca birer yalancısınız. Size başkalarını gizlice dinlemek hiç yakışıyor mu.

- Olur mu öyle şey Lucian biz hep tekne ile uğraştık. Hiç dinlemedik sizi.

- Tabi Naserious, hatırlat bir ara yaptığınız bu terbiyesizliği size ödeteyim.

- Yaa şapşik ne güzel konuştun sen öyle az kalsın sular seller gibi ağlayacaktım. İyiki insan değilim de ağlayamıyorum ben.

- Derin teşekkür ederim. Derin'in yapamayacağı çok az şey var bunlardan ilki ağlamak diğeri ise yalan söylemek. Hadi şu tekneyi çalıştırıp gidelim buradan.

0/Post a Comment/Comments