Geleceğin hatıraları 40. Bölüm yeni roman

 


Onlar gibi görünürken madene giriş kapısına dogru ilerliyoruz. Hala aramızda mesafe var bu yüzden kendi aramızda fısıldaşıyoruz sessizce. Önce Naserious kulağıma doğru eğilip fazla vaktimiz olmadığını söylüyor. Daha sonra Galdor yaklaşıp neden herkesi dövmediğimizi soruyor ve ona gürültü yapıp dikkat çekmek istemediğimizi hatırlatıyorum içeriye girdikten sonra istediği kadar kişiyi dövebileceğini ekliyorum. Cevabım ona yeterli gelmemiş olacak ki yüzünü asıyor. Kylana ise hiçbir soru sormuyor bana, benim verdiğim kararlara güvendiğini hissediyorum ve bu duygu beni çok mutlu ediyor.


Siyahlı askerlerin yanina yaklaşıyoruz. Hepimiz gerginiz ama belli etmiyoruz ve bize engel olmaya çalışmıyorlar. Galdor'un yüzündeki öfke onlara olan nefretini gösteriyor işin kötü tarafı hepimizin aynı nefreti paylaşmamız. İntikam almaktan daha önemli işlerimiz var bizim ve giriş kapısından içeriye giriyoruz.


Karşımıza uzunca bir koridor çıkıyor. Duvarlardaki meşaleler karanlığı aydınlatıyor. Sessiz adımlarla ilerliyoruz birkac tane asker ile karşılaşsak da bize engel olmaya çalışmıyorlar. Koridorun iki tarafında karşılıklı odalar var ve her yerde nöbet tutan askerler. Onların yanından geçerek ilerliyoruz.


Koridorun sonunda bir merdivenle karşılaşıyoruz. Taş basamaklar dik yapıda ve aşağıya doğru inerken küçük ama sağlam adımlar atıyoruz. Alt kata indiğimiz zaman benzer bir manzara ile karşılaşıyoruz. Etrafta gördüğümüz siyahlı asker sayısı azalsada bol miktarda varlar.


Yime benzer bir koridor, toprak duvarlara vuran meşale ışıkları. Alt kat daha karanlık olduğu için daha fazla meşale görüyoruz. Acaba daha ne kadar aşağıya inmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Bir madenin icinde olduğumuzu hesaba katarsam daha çok inmemiz gerektiği geliyor aklıma.


Bir alt kata indiğimiz zaman asker sayısı biraz daha azalıyor. Onları teker teker saymak zaman kaybı olacağı için yanlarından geçiyoruz. Merdivenin yanindaki nöbetçiler bizi durduruyor ve neden aşağıya inmek istediğimizi soruyor. Komutanın bizi çağırdığını söylüyorum pek inanmamış olmasından olsa gerek bize garip bir sekilde bakmaya devam ediyor ve neden haberleri olmadığını soruyor. Konutanin emrine karşı mi çıkıyorsun dediğim zaman yolumuzdan çekiliyorlar. Hala inanmadıklarını biliyorum ve daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor.


3. Kat yani eksi 3. kat yine benzer bir şekilde tasarlanmış. Daha az oda var ve daha az siyahlı asker. Bizi gördükleri zaman duruyorlar ve alt kata inmek icin gerekli belgeleri soruyorlar. Tabi bizim belgemiz yok ve ben daha cevap vermeden Galdor hiçbir şey söylemeden baltasını çıkarıp askerlerden birisinin boğazını kesiyor. Daha sonra ise baltasını doger tarafa çevirip diğer siyahlı askerinde boğazını kesiyor. Ses bile çıkarmadan ikisinde parçalar halinda yere düşüyor.


Cesetleri odalardan birisine atıyoruz. Galdor'un yuzunde bir mutluluk var. Keske biraz daha sabretmiş olsaydı ama artık çok geç. Yerlerde kanla kaplanmış olabilir ama ona da yapacak bir dey yok. Ok yaydan bir kere çıktı ve artık o oku durduramayacağımızı cok iyi biliyorum.


Kylana bir anda kayboluyor ve daha sonra ileride karsimiza çıkan askerlerin arkasında beliriyor. Ve bir an içinde iki askerde yere yığılıyor. Hemen ardindan onların daha arkasında bulunan kendi aralarında sohbet etmekte olam 3 siyahlı asker daha. Ve daha sonra farklı yerlerde bulunan 7 asker daha. Ölüm makinesi gibi hareket ediyor Kylana ve onun bu sessizliği, hızı bizi şaşkınlık icinde bırakıyor. Galdor'un bütün siyahlı askerleri öldürdüğü için ona kızgın gözlerle baktığını görüyoruz. Lylana ise sevimli ve masum bir gülümseme ile karşılık veriyor ona. Bütün cesetleri odalara atıyoruz. Yerler bayağı kırmızı oldu ama artık önemi yok nasıl olsa yapacağımız gürültüyü duymaları cok daha zor olacak. 


Merdivenlerden aşağıya doğru iniyoruz tekrardan. Karşımıza çıkan 2 tane siyahli asker Naserious'un asasından çıkan bir yıldırımın kurbanı oluyor ve dumanlar çıkartarak kül olmus bir şekilde yere düşüyorlar. Bunu gören diğer siyahlı askerler bize doğru koşmaya başlıyor. Kylana ortadan kaybolduğu sırada ben ileriye doğru hızlıca koşuyorum. Yüzüme doğru gelen kılıçtan kurtulup kendi silahımı onun midesine saplıyorum. Daha sonra şaşkınlık içinde bana bakan diğerine dönüp suratına dirseğimle vuruyorum. Burnunun kırılma sesi yankılanıyor etrafta ve kılıcımı ters çevirip elini yüzüne götürmeye çalışan siyahlı askerin karnına saplıyorum. O kadar öfke doluyum ki kılıcı karnına sapladıktan sonra once saga ve sola daha sonra ise yukarı ve aşağıya doğru hareket ettiriyorum.


Geriye iki tane siyahlı asker kalinca Galdor baltasını havada bir tur çevirip ileriye doğru fırlatıyor. Havada taklalar atarak giden balta ona korku dolu gözlerle bakan askerlerden birisinin yuzune çarpıyor ve suratını ikiye bölüp duvara çarpıyor. Galdor ise hızlı adımlarla diğer askerin yanına gidiyor önce suratına birkaç yumruk atıyor. Daha sonra sag taraftan çenesine bir yumruk daha savuruyor ve çenesinin kırılma sesini duyuyoruz. Son olarak kafasını iki yanından tutuyor ve sert biçimde çeviriyor. Boynu kirilan asker sert bir şekilde yere düşüyor. Öfke onun damarlarında dolaşıyor olmalı böyle bir güç bir insanda nasıl var olur diye merak ediyorum. 

0/Post a Comment/Comments