Çukur 6 - hikaye

 


Onun yanına her gittiğim zaman, duvarlarından merdivenleri tırmanıp tam zirveye çıkacakken tekrar düştüm ben. Defalarca kez düştüm, yüreğimin kaç kemiğinin kırıldığını hesaplayamadım bile. Tekrar ayağa kalktım, tekrar tırmandım ve tekrar düştüm. Bu şekilde sonsuza kadar devam edeceğini düşündüm bazen ama onu görmeden yapamıyorum. Aramızda birkaç kelimelik mesafe vardı ancak o mesafe asla kapanmıyordu.


Bir an bile onun yanında kalsam hayallerinde bir cümle kadar yer alsam yetiyordu bana. Kılıcımı bileyledim böyle olduğu zamanlarda. Onun gecmisindeki bütün hayallerin canını almaya kararlıydım. Kan gölüne çevirmek istiyordum etrafı. Onun geçmişindeki yaşayan tüm ölüleri bir daha gelmemek üzere toprağa gömmek istiyordum. Evet, çok can aldım ben şimdiye kadar ve önce kendi hayallerimden başladım. Eskiye dair ne varsa gömdüm önce, bütün hayallerimi gömdüm eskiye dair.  Benim yeni birisi olmam gerekiyordu, eskide yaşarsam eğer o benim yanıma asla gelmezdi. İşin kötü tarafı ise o da geçmişin örümcek ağlarına kapılmıştı ve ben onu kurtaramıyordum ancak o kendisini kurtarabilirdi.


Ben yine çukurun yanında bekliyordum seni, bir işaretini bekliyordum koşarak yanına gelmek için. Beklemek çok yorucu, düşünsene istediğin her şey bir adım uzağında ama sen gidemiyorsun. Benim durumuma bakacak olursak onun yanına gitmem yeterli değildi onun benim yanıma gelmesi gerekiyordu. Bana kalmış olsaydı onu oradan çıkarır ve güzel günlere götürürdüm ancak bu hiçbir işe yaramazdı. Benim onun geçmişindeki bütün hayaletlerin boğazını kesmem, kara toprağa gömmem de bir işe yaramazdı. O nasıl olsa o mezarları tekrar kazıp hayaletleri tekrardan çıkartırdı. 


Ben çaresiz bir biçimde beklemeye devam ediyordum. Sonra bir gün bir şey oldu ve yanıma geldi. Düşünsenize ben onun yanına gitmedim o benim yanıma geldi. Geldiği zaman sıkıca sarıldık birbirimize. Çukurları tüm hayaletler, bütün ölüler ise onu geri getirmek için ayağa kalktı o anda. Ben onu arkama alıp kılıcımı savunmaya başladım. Onu geçmişine karşı korumak zorundaydım. Geçmişinde ne olduğu da umurumda değildi. Sadece yanımda kalmasını istiyordum zaten benim geçmişim ondan daha beterdi. Aramızda tek bir fark vardı ben geçmişimi bırakmıştım tarihin tozlu sayfalarında, yakmıştım aslında ben bütün sayfaları ancak o bunları henüz yapmıyordu.


Onu arkama tutmaya devam ederken savaşmaya devam ettim. Sorun onun hayaletleri, geçmişinden gelen bütün ölüleri öldürmeme izin vermemesindeydi. Aslında boşuna uğraşıyorum. Üstüm başım kan içindeydi ve bu kanın bir bölümü bana aitti. O bana bir kez olsun sarılıyordu ve açılan tüm yaralarım kapanıyor, kanamalarım duruyordu. Hayaletlerle veya ölülerle savaşmak zordu çünkü onları bir daha öldüremezdiniz. Hele o onlardan kurtulmak istemediği sürece bunu yapmak imkansızdı.


Onu korumam gerekiyordu. Geçmişimden, şimdisinden ve geleceğinden onu korumalıydım. O gülmediği zaman güneş doğmuyor yıldızlar görünmüyordu. Ona Güneşin doğması sebebinin kendisini olduğunu anlatmam gerekiyordu. Onsuz geçen zamanların karanlık içinde geçtiğini anlatmam gerekiyordu ama dinlemiyordu beni. Sözlerimin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini o zaman anlattım. 


Neden yaptı bilmiyorum ama bir süre boyunca ölüleri canlandırmayı bıraktı ve bütün hayaletler ortadan kayboldu ve onun kolundan tutup gidebileceğimiz en uzak yere götürdüm. Büyükçe bir çınarın altına oturduk. Sıkıca sarıldım ona, kollarım bedeninde dolaştı. Burun yaralarını öpmek istedim onun. Ben onu yaralarıyla birlikte seviyordum. Bedeninin, yüreğinin her yerine dokunmak istiyorum. Ruhuyla bin yıllarca sevişmek istiyordum onun, gerçeğin bildiklerinden ibaret olmadığını göstermek istiyordum ona.


Dudaklarimiz tekrar ve tekrar birleşti bu sürede. Ben artık sadece öpüştüğümüz zamanlarda değil onsuz geçen zamanlarda da yanıyordum. Evet bunun adı aşk olmalıydı ancak aşk kelimesini bile yeterli değildi anlatmaya. Yeni kelimeler bulmam gerekiyordu. Onu sevdiğimi söyledim, hiçbir ölümünün benim gibi sevmeyeceğini ekledim. Dudaklarımız tekrardan birleşti, aradığım her şey ondaydı ve ben onun bedeninden bütün boşlukları doldurmak istiyordum. 


Konuşmak ne kadar da anlamsızdı. Kelimeler ne kadar boştu, simdiye kadar yazdığım on binlerce sayfa ne kadar eksikti. Yeni bir lisan kullanmam gerekiyordu bir kelimesi milyonlarca kelime gücünde olan. Dudaklarımız tekrardan birleşti ve onun bile yetmeyeceğini anladım. 


Çıkarın altından kalktık ve onu Bor papatya tarlasına götürdüm. Dudaklarımız daha tutkulu bir biçimde birleşti. Ruhlarımız sevişti bir süre boyunca. Ona attım, bana rüyalarında bahsettiği zaman benim rüyamın o olduğunu söyledim. Ellerim bedeninde dolaştı, her kıvrımını ezberlemek istedim. Onunla birlikte akmak istedim. 


Dudaklarımızın yolu tekrar ve tekrar kesişti. Hic bitmeyeceğini düşündüm, onun her hücresini istedim. Onun kalbini öptüm defalarca, onunla çoğaltmak istedim. Ancak bunların hepsi ona fazlaydı ve çukurunun güvenli acılarına dönmek istedi. Bunun başıma geleceğini çok iyi biliyordum. Şimdiye kadar kimse onu benim gibi sevmemişti. Bu yüzden korkuyordu, benim onun için tasarladığı yolu bilmiyordu. Papatya tarlasını bile benim onun için yaptığımı bilmiyordu ve yanımdan ayrılıp çukuruna geri döndü. Ben mi o kadar sert düştüm ki bir daha ayağa kalkamayacağımı düşündüm ama tekrar ayağa kalkmam lazımdı. Evet, ben onsuz yaşamak istemiyordum. Evet, hep onun yanında olmak istiyordum. Evet, eğer aşk kelimesi yeterli olsaydı ona kör kütük aşık olduğumu, onu bulmak için çölleri aştığımı söylerdim.


 


0/Post a Comment/Comments