Çukur 4 - hikaye

 


Uzun bir süre boyunca hiç çağırmadı beni yanına. Cukurunun hemen yanında bekledim durmadan. Zaman geçiyordu ama benim için önemli değildi. Beklediğim tek şey bir adım uzakken ondan vaz geçemezdim ben. Eğer öyle bir şey yaparsam geçmişim yakama yapışır daha sonra kelimeleri boğazıma dolayıp beni öldürebilirdi. Ölmek umurumda bile değildi ama onu yalnız bırakma düşüncesi bile mahvediyordu beni. 


Onu beklemenin nasıl bir şey olduğunu anlattım, onsuz hayatın ne kadar zifiri olduğundan bahsettim. Beni duyduğunu biliyordum, duyması gerekirdi. Yoksa anlamı olmazdı hiçbir şeyin. En yüksek binanın tepesine çıkıp kendimi hiçliğin soğuk kollarına bırakırdım. Sonuçta yapacağım hiçbir şey onu bana getirmezdi. Bari yaralarına pansuman yapmama izin verseydi, bari acılarını dindirebilseydim biraz da olsa.


Derken bir gün yanına çağırdı beni. Onun yanına hep koşar adımlarla gidiyordum. Sonrasında beni tekrar kovacağını bilerek gidiyordum hatta. Acılar içinden geçeceğimi bilerek gidiyordum hatta bütün gelecek kurgumu parçalayacagını bilerek gidiyordum ona.  


Yanına gittiğim zaman sarıldı bana. Onun güzel kokusuyla doldurdum ciğerlerimi. Göz kapakları hüzün kokuyordu belli ki ağlamıştı. Onu anlatan hayatı paramparça etmek istedim. Onun güzel gözlerinden düşen her bir damla yaş icin ben intikam planları yaptım. Onun kırılan her bir saç teli için ben her şeyi yapar, en acımasız seri katil bile olabilirdim. Onun göz kapaklarının işlandığı her an bütün dünyayı sular altında bırakabilirdim ama bunları anlatamadım ona.


Kendinden kaçmak için başkalarını kullanıyor, gecmisin hayaletleri ile yaşıyordu. Bu sebeple şimdinin acı gerçeğine inanmakta zorlanıyordu ve bana inanmakta zorluk çekmesi de bu yüzdendi. Geçmişin çukuruna düşmüştü ve çıkamıyordu oradan. Kısa bir sarılmadan sonra onun ellerini hiç bırakmadım. Benim hep orada olacağımı anlamıştı. Kimsenin onu benim gibi sevmediğini adım gibi biliyordum ki onu tanıdıktan sonra adımı bile unutmuştum ben.


Aşağıya inerken bir tane çiçek götürdüm yanımda. O çiçeği benim kalbime saplayabilirdi ki benim için sorun değildi hiç. Bana geçmişinden bahsetti biraz hayal kırıklarını anlattı. O an çocukluğunun elinden tutmak istedim. Ben seni bulmadan önce hep kayıptır diyemedim ona. Seni bulmak kendimi bulmaktı da diyemedim. Sadece gözlerinin içine baktım belki görür diye onun adını taşıyan yangını.


Ne zaman ona yakınlaşmaya başlasam kovuyordu beni. Önce tırnaklarını gösteriyor ve ardından beni parçalamaktan tehdit ediyordu. Korkmayacağımı çok iyi biliyordu, eğer onun yanında kalırsam gitmeyeceğimi çok iyi biliyordu o. Eğer kalırsam gitmemi istemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Hep yanında kalmak istiyorum dediğimde şaşırmış bir şekilde gözlerimin içine baktı. Bu çukuru ev yapalım kendimize dedim, ben yere çiçekler ederim diye ekledim. Senin yanın cennettir dedim ve beni tekrardan kovdu.


Alsa sökse yüreğimi, kalbime bir silah dayayıp tetiği çekse daha az canım yanardı. Ben hiç gitmeyeceğim dediğimde önce tırnaklarını gösterdi bana. Gitmeyeceğim diye eklediğim zaman saldırmaya başladı, bana zarar vermek canını yakıyordu ve bunu bildiğim için gittim. Yine kovulmuştum cennetimden, aşkı anlarda yaşıyor ve hemen ardından cehenneme hapsediliyordum. Onun yanına gitmek için fazla günahkarım biliyordum bunu. Aramızda öyle bir mesafe vardı ki ömrüm boyunca ona doğru koşsam yine ona yetişemezdim çünkü o beni yanında istemiyordu. Belki hiçbir zaman istemeyecekti, ihtimalleri hesaplamayı onu tanıdıktan sonra bıraktığımı söyleyemedim. Söyleyemediklerim o kadar birikmişti ki artık nefes alamıyordum 


0/Post a Comment/Comments