Olmayan ülke- hikaye



Olmayan ülke

Aslında bu yazıyı yazmak istemiyorum. Bu yazıyı yazarsam eğer seni anlatmış olacağım ve ben seni anlatmaktan korkuyorum. Gizli öznesi olduğun her cümle ile biraz daha iniyorsun yüreğimin derinlikle. Neden böyle oluyor bilmiyorum. Belki havalardandır. Havaların birçok suçu var sonuçta seni hatırlamam da onların suçu olmalı. Yağmurun da suçu var elbette. Hava kapalı, karanlık, sokaklar yalnız. Belki de en çok çalan şarkılar suçlu bilmiyorum. Kızıyorum onlara şarkılarında seni anlatıyorlar diye. Kıskanıyorum hatta. Acaba niye her yerdesin? Neden baktığım her yerde seni görüyorum?

Eğer bu yazıyı yazarsam gözlerini anlatmaya çalışırım ama anlatamam ve biraz daha gömülürüm yalnızlığa. Gözlerini anlatabildiğimi düşün mesela. Göz bebeğindeki her çizgiyi anlatmam gerekir. Her çizgiden sorumlu olan acıları sıralamalıyım. Daha sonra bakışlarını ve her bakışın anlamını da anlatmalıyım. Yapamam ki bunları ben. Bir hikâye anlatsam burada içinde bulutlar olsa, mesafeler olsa. Sonra bir tutam yalnızlık serpiştirsem hikâyenin üzerine. Bir kurbağa ve 3 tane de cüce olsa. Sonra kukla olmak isteyen bir çocuk olsa bir de kendini kuleye hapsetmiş bir prenses. Cücelerin baltaları, kurbağanın ayakları, çocuğun dişleri ve prensesin saçları olmasa.

Kötü cadının bütün kötülüğü dedikodusundan gelse. Atsız bir şövalye olsa mesela hiçbir yere yetişemese kaçırsa tüm savaşları. Şövalyenin kılıcı kırılmış, kalkanı parçalanmış olsa ama savaşmaktan olmasa bunlar. Düşman yerine duvarlara vursa hep. Prenses kulesinden atlamanın planları yaparken kurbağa bacak nakli için para biriktirse. Cüceler de pazarda kelliğe çare olan ilaçlardan satsa. Anlamı olmasa hiçbir cümlenin, hiçbir satırın.

Kötü cadı prensesin o kadar dedikodusunu yapsa ki prenses kulesinden dışarı çıkmak istemese. Bu esnada asla var olmayan bir ülkenin yakışıklı olmayan prensi kendi gerçekliğinden şüphe etse. Diş perisinin dişler karşılığında verecek hiç parası olmasa ve ejderha biraz altın bulabilmek ümidiyle dişlerini söküp yastığının altına koysa. Kötü kalpli kont, şövalyeye onu öldürmesi için yalvarsa. Mutsuzluk hâkim olsa o topraklara. Masallar hiç başlamasa, hiç anlatılmasa mutlu sonlar.

Bu esnada olmayan ülkenin prensi aşkı bulabilirim diye hazine aramaya başlasa. Sürekli olarak kazsa, dünyanın öteki ucuna ulaşsa. Dağları değil dünyaları delse mesela. Kuledeki prenses saçları kesip onlardan kendine asla giymeyeceği bir elbise yapsa. Anlamı olmasa satırların, tüm kelimeler boşluğa dökülse. İnsanlar hikâyeleri yakarak para kazansa. En güzel hikâyeyi yakana en çok para verilse. Anlatacak hiçbir şey kalmasa. Köprünün tüm çıkışları yasaklansa. Herkes orada kalsa, kimse gidemese.

Sonra olmayan ülkenin prensi kapı kapı dolaşıp yalanlar satmaya başlasa yaptığı işten nefret edip. Kulenin kapısını çaldığı sırada prensesi görse. Ona ilk olarak “her şey güzel olacak” yalanını satsa. Sonra oturup acı bir kahve içseler birlikte. Prenses olmayan ülkeye gitmek istese prensin ona verecek hiçbir yalanı olmasa. Daha sonra prens ona olmayan ülkeye gitmek için kuleden atması gerektiğini söylese ve ikisi birlikte atlasalar ama ölmeseler. Olmayan bir ülkeye gitseler mesela. Olmayan ülkede olmayan kuralların arasında yaşasalar. Prens prensesin elini tutsa mesela. Sonra ellerine şişlerini alıp beraberce gerçeklik üretmeye başlasalar. Bütün bir şehrin üzerini örtecek kocaman bir gerçeklik örtüsü yapsalar. O örtünün üzerine aşktan resimler çizseler. Kimse anlamasa onları ama umursamasalar. Gerçek bir tepenin üzerine oturup bulutları seyretseler. El ele tutuşup birbirlerinin gözlerinin içine baksalar ve yaşadıklarına aşk adını verseler.

Birlikte bir hikâyenin sonuna gitseler ve son kelimenin bitiminde otursalar. Bunların hepsi anlatsam mesela gözlerinin ne kadarını anlatmış olurum. Her cümle göz bebeğindeki bir başka çizgiydi desem ne kadar inanırsın bana. Bu yüzden yazmak zor benim için. Her cümlede karşılaşıyorum seninle ve ben yine konuşmayı unutuyorum. Söylemek istediğim kelimeler siliniyor sözlüğümden ben kalanlarla yazı yazmaya çalışıyorum. Anlamsız öyküler çıkıyor sonra ortaya. Ben anlatamıyorum, sen bilmiyorsun. Olmayan bir ülkeye gidelim seninle, konuşmayalım. Bir gerçeklik örtüsü örtelim üzerimize üzerinde aşktan motifler olsun

0/Post a Comment/Comments