Geleceğin hatıraları 26. Bölüm yeni roman

 


Galdor oda içerisinde sinirli bir şekilde volta atıyor. Aradan zaman geçse de henüz normale dönmüş değil. O da hepimiz gibi buradan çıkmak ve yola devam etmek istiyor. Aslında onun sürekli olarak kapıdan geçmeyi düşündüğünü biliyoruz. Bunu yapamayacağını da hepimiz biliyoruz ve bu gülmek için yeterli bir sebep ancak onu kızdırmak istemiyoruz. Bu yüzden susuyoruz, Naserious ise pis pis sırıtıyor. Büyük ihtimalle onun bildiği bir şey var ama söylemiyor.


- Hey Naserious bu büyünün etkisi ne zaman geçecek? Ben çok sıkıldım.

- Valla bilemiyorum Galdor senin bünye alıştı herhalde normalde geçmesi lazımdı.

- Dalga geçersen çok kötü yaparım bak. Adamı deli etmeyin.

- Hiç öyle bir şey yapar mıyız Galdor. İstersen sen bir kere daha dene belki bu sefer geçersin.

- Beni deli etmeyin ya gider kapıyı da kırarım, duvarı da kırarım. Sakın gülme komedyen iskelet senin de ağzını burnunu kırarım.

- Ne güzel işte kocaman oldun Galdor. Bence tadını çıkarmalısın bunun.

- Lucian yemin ederim seni öyle bir döverim ki seni kimse tanıyamaz.

- Tamam, tamam Galdor. Seni normale çeviririm ama tek bir şartla. Normale dönünce bolca güleceğiz ve sen bize hiçbir şey yapmayacaksın.

- Birde sizi arkadaş bilmiştim, dost demiştim tamam kabul ediyorum beni normale çevir yeterki.


Galdor'un normal boyutyna dönmesi sadece bir an kadar sürdü. Daha sonra hepimiz gülmekten yerleri yumruklamaya başladı. Hele komedyen iskeletin son sözü Galdor'un da bizim gibi gülmesine sebep oldu "Gözümde çok küçüldün be Galdor." 


Bir süre boyunca hepimiz gülmeye devam ettik. Belki de hayat mutlu olduğumuz anların toplamıydı. Biliyorum sende derin düşüncelerin içinde mutsuzluk denizinde boğulmak içindesin. Ne olduysa oldu bırak artik. Sana yalan söylediler biliyorum, canını çok yaktılar, içinden yasaklı cümleler geçtiğini de biliyorum ama bak her şey güzel olacak. Güzel anlar bekliyor seni, bizi. 


Gülmemiz bittiği zaman kapıya doğru yoneldik ve komedyen iskelet ile vedalaştık. Işin en garibi onun hepimize sarılmak istemesiydi galiba garibanın hiç arkadaşı yok ve bu yüzden gözleri ağlamaklı oldu. Bir iskelet nasıl ağlar bilmiyorum ama sesi catalaştı gerçekten çok garip bir andı. 


Kapıdan geçtiğinizde oldukça güzel, büyükçe bir odada bulduk kendimizi. Odanın ortasında büyükçe meşe renginde bir masa vardı ve masanın etrafında en az 20 tane sandalye bulunuyordu. Odanın diğer tarafında büyükçe bir kütüphane ve onun hemen önünde birkaç tane koltuk vardı. Koltuklar bordo, gri ve lacivert renkteydi. GALDOR koltukları gördüğü zaman onlara doğru yöneldi "Şurada az dinlenelim ne olur."


Galdor gri renkli koltuğa oturdu ve o koltuğa oturduğu zaman hemen önünde küçük bir sehpa belirdi. Sehpanın üzerinde tabakta yemek vardı ve yanında bol köpüklü büyükçe bir bira. Galdor baltasını yanına koyup elini biraya doğru uzattı ve Naserious'un sesi duyuldu "Galdor, dur sakın içme onu, yemeği yeme!" 


- Neden içmiyorum arkadaş. Bir zevkimiz var başımıza diyetisyen mi kesildin şimdi. 

- Hayır, şapşal onlarda büyü var. İçersen ve yersen ne olacağını bilmiyorum. 

- Nasıl bir manyak biraya büyü koyar ki. Yemin ediyorum bunun adı sapıklık, yapanı bulursam çok fena edeceğim onu. 

- Burası tuzaklara dolu. Benden söylemesi, çok dikkatli olmalıyız. 

- Bence Galdor'un ağzını bantlayalım. Hatta ellerini ve ayaklarınıda. Yine başımızı belaya sokacak kesin. 

- Lucian seni bir topa çevirir yerde yuvarlarım. Ne açtım lan sizin başınıza? 

- kesinlikle sınırsız sayıda iskeletin bize saldırması ile Galdor'un hiçbir alakası yok. 

- Kesinlikle öyle Kylana hem oradan kurtulduk benim sayemde. 

- bence Galdor haklı, aynı bir çita gibi koştu iskeletleri görünce. 

- Naserious bari sen dayak isteme. En sonunda tek başıma kalacağım ve tek başıma sıkılırım ben. 



0/Post a Comment/Comments