Geleceğin hatıraları 4. Bölüm yeni roman

 


Bu işte bir gariplik var. Eğer gördüklerim bir rüyaysa rüyamda gördüğüm bir pusula nasıl uyanınca yanımda olur. Ben sadece bir rüya görmedim, basit bir rüya olmuş olsaydı bu şekilde hissetmedim ben. Evet, içimde Hayal'imin varlığını hissediyorum ve hiç bu kadar yoğun hissetmemiştim onu. Sanki elimi uzatsam ona dokunabilecek gibiyim. Zaten insanı bitiren de bu yakınlık, hemen yanında senin ama ulaşamıyorsun.


Senin de başına geldi mi hiç? Bu şekilde hisseden bir tek ben olamam sanırım. Bu arada rüyadamanyaktım gerçek hayatımda da öyleyim. Hala seninle konuşuyorum ama sen yoksun. Belki yanımda birisi varmış gibi davranmak hoşuma gidiyordur. Yoksa tavanla konuş konuş nereye kadar değil mi? Aramızda kalsın ama sen tavandan daha iyi bir dinleyicisin. Bu yüzden seviyorum seni.


Sevmek nasıl bir şeydi hatırlamıyorum galiba. Hayal'ime ulaştığım zaman ne olacak onu da bilmiyorum. Önemli değil zaten ben ona ulaşacağım sadece zamanı bilmiyorum. Zamanın da önemi kalmıyor bazen. Geçmiş, gelecek falan hep kendini kandırmaca. Sadece şimdi var ve şimdi sonsuza kadar devam ediyor.


Yine konudan saptım böyle yaptığım için kayboluyorum zaten ben bir sır vereyim mi sana ben hep kayıptım. Bu sefer bu bozuk düzeni değiştireceğim merak etme. Yazılmışı baştan yazamam belki ama yazılacakları değiştirebilirim. Ben artık onu bulmak istiyorum ona ulaştığım zaman güneş doğacak ve bu karanlık elbet son bulacak.


Kahve içmek bile hiç bu kadar iyi hissettirmemişti bana. Eskiden hep hayatımdaki boşlukları doldurmak için içerdim, tek amacım zamanın geçmesiydi şimdi ise anı yaşıyorum. Hiç alışık değilim aslında ben, ya geçmişte yaşadım ya gelecekte. Sende benim gibisin ya yarına ulaşmaya çalışıyorsun ya da geçmişin pişmanlığını çekiyorsun.


Pusula şu tarafı gösteriyor. Once arkadaşlarımı bulmam lazım. Kim bilir neler yapıyorlardır şimdi acaba bu romanda beni hatırlayacaklar mı? Belki onlar da geçmişi hatırlıyordur. Böyle olursa daha güzel olur benim için tanışmakla falan uğraşmam hiç. Ben kendimi daha tanıyamamışken başka birisini nasıl tanıyabilirim.


Sen kimsin mesela? Adın ne? Nasıl birisin sen? Hangi açılardan geçtin? Hiç kaybettin mi sen benim gibi? Gerçekten tanımak isterdim seni, sonuçta hep ben anlatıyorum böyle olmaz. Belki bir gün karşılıklı oturup bir kahve içeriz kim bilir.


Kahvem bitti ve benim dışarıya çıkmam gerekiyor. Yapacak çok işim var biliyorsun. Tekrar konuşana kadar kendine çok dikkat et.


...


Lucian evden çıktıktan sonra kendini şehrin boş sokaklarında buldu. Sessiz adımlarla ilerlerken etrafında kimseyi görmedi. Gecenin bir saatinde herkesin uyuduğunu düşündü. "Bu sessizlik böyle iyi, sadece kendi sesim fazla çıkıyor. Belki de kendimi dinlemem gerekiyordur. Umarım çok fazla konuşmam, umarım boş konuşmam."


Bu pusula çok güzel ama keşke gitmek istediğim yer ile aramda kaç kilometre olduğunu da gösterseydi bana. Pusula sadece yön gösteriyor ve aradığım şeye ulaşmak için ne kadar yürümem gerektiğini bilmiyorum. Şu sokağı da geçeyim sonra sola döneyim. Başka boş bir sokak ve sağ yapayım. İnsanlar neden bu kadar yüksek bina yapıyorlar ki bulutlara daha yakın olmak onları daha fazla yalnızlaştırıyor bilmiyorlar. 


Acaba arkadaşlarım hangi romandadır? Burası bir kesişim noktası gibi hissediyorum. Onları bulacağım, benim onlara ihtiyacı var. Zaten insanın onu anlayacak birilerine ihtiyacı olur her zaman. Yoksa yaşamasının bir anlamı kalmaz. 


Bo sokağı da geçeyim, ilerideki büyük sokağı da. Binalar değişti, her şey değişti bir anda. Devasa binalar gitti yerine birkaç katlı evler geldi. Asfalt sokaklar gitti yerine toprak sokaklar geldi. Ne olduğunu bilmiyorum ama aradığım bir şey buralarda bir yerde. 


Ben artık yanılmak istemiyorum. Ben artık kaybetmek istemiyorum. Arkadaşlarımı bulmalıyım. Umarım iyi durumdadırlar, onları mutlu görmeyi çok istiyorum ama biliyorum ki bu sistemde mutluluğa yer yok. Daha doğrusu mutluluğa tek başına ulaşmak mümkün değil. İnsanın yanında arkadaşları olmalı, sevdikleri olmalı yoksa mutluluk koca bir illüzyondan ibaret olur. 


İleriden sesler geliyor, bir savaş var sanırım. Seslerin sayısına bakılırsa en az 6 kişiler ve 5 kişi birisine saldırıyor. İleriden sola dönmeliyim, sesler giderek yaklaşıyor. Orada her kim varsa yardımıma ihtiyacı olduğu kesin. Tek başına zorlandığı açık zaten hayat tek başına yaşamaya uygun değil. 


Su ilerideki iri adamı tanıyorum ben. Dövüş stilini çok iyi biliyorum. Galdor bu benim en iyi dostlarımdan birisi o. İlk olarak onu bulmam iyi oldu biraz neşelendirir beni, keyfin yerine gelir. 


- Hay Galdor ben yardıma geldim. 

- Sen kimsin ama gözüm ısırıyor bir yerden. Yardıma gerek yok ben idare ediyorum burada. 

- Elbette gerek olmadığını biliyorum ama daha yapacak çok işimiz var. 


Galdor hiç değişmemiş. 6 kişiyle tek başına mücadele ediyor. Onların hepsini kendinden uzak tutuyor ama ufak bir desteğe ihtiyacı olabilir. Galdor gururludur kimseden yardım istemez ama olsun. Hem beni tanımıyor tanışmak için güzel bir bahane olur. Sanki bahanelere ihtiyacım varmış gibi. 


Galdor'a doğru gelen bir kılıcı havada durduruyorum ve seri bir şekilde kılıcını ters çevirip saplıyorum. Kılıcımın onun bedeninin içine doğru yolculuk yapmasını hissediyorum. Zavallı acı bir çığlık bile atamıyor. Kılıcımı onun bedeninden çıkartırken Galdor'a bakıyorum, gözlerindeki ışık hiç azalmamış o hala içindeki iyiliği koruyor. 


Galdor benim saldırmamın oluşturduğu şaşkınlıktan faydalanıyor ve baltasını rakiplerinden birisinin boynuna doğru savuruyor. Yerler kanla kapanıyor ve kan kokusu genzimi yakmaya başlıyor. Kılıcımı sapladığım adam yere düştüğü sırada kılıcımı geniş bir yay çizerek savuruyorum. Amacım rakiplerimin dikkatini dağıtmak ve Galdor'a toparlanması için birkaç saniye vermek. 


Galdor bu fırsattan da çok iyi bir şekilde yararlanıyor ve baltasını bana bakmakta olan adamlardan birisinin kafasına fırlatıyor. Balta adamın kafa tasına saplandığı sırada Galdor hemen yanındaki adama yumtuklatiyla saldırıyor. Adamın burnunun kırılma sesini duyuyorum. 


Ben ise kılıcımla doğrudan bir saldırı hamlesi yapıyorum. Ne olduğunu anlamayan adamlardan birisinin karnının sol tarafına saplanıyor kılıcım. Adam elindeki silahını yere düşürdüğü sırada ben kılıcımı yukarıya doğru hareket ettiriyorum. Bedenin içinde hiçbir zorlukla karşılaşmadan ilerliyor kılıcımın soğuk çeliği. Kılıcımı onun bedeninden ayırdığım sırada Galdor'un son adamın boynunu kırdığını görüyorum. Hala çok vahşi ve hala durdurulması çok ama çok güç. 


- Teşekkür ederim yabancı. Aslında yardımına ihtiyacım yoktu. Ben seni nereden tanıyorum. 

- Onlarla oyalandını biliyorum Galdor. Yoksa iki dakikada halledersin sen iyi biliyorum. Seninle tanıştık biz Galdor ama bu romanda değil, başka bir zamanda, başka bir evrende tanıştık ve sen benim en iyi arkadaşlarımdan birisin. 

- Ne dediğini anlamıyorum. Biraz kalın kafalıyım galiba. Bildiğim tek şey seni tanıdığım ve nedense sana çok güveniyorum. 

- Anlamana gerek yok şuradan bir kurtulalım sana her şeyi anlatırım. Bu adamlar neden saldırdı sana? 

- Ben sokakta yürüyordum biraz da içmişim elimde biram var keyifli keyifli yürüyorum. Sonra bunlar çıktı ve bana çarptılar sonra ben dikkat etsenize diye bağırdım. Nedense özür dilemek yerine bana saldırdılar bende kızgınım tabi bir anda kavga etmeye başladık. 

- Desene adamlar hayatlarının hatasını yapmış. Senin bu tarz işlere karşı ne kadar hassas olduğunu bilmiyorlar tabi. 

- Bence sorun insanlarda, hiç saygı kalmamış. Neyse ya biraz antrenman yapmış oldum, yardımın için tekrardan teşekkür ederim. 

- Önemli değil Galdor hadi gidelim buradan yapacak daha çok işimiz var.

- Hadi gidelim benim de canım sıkılıyordu. 


Galdor'la birlikte yürüyoruz. Onun yanımda olması bana güven veriyor. Neşesi hiç azalmamış ve hala çok hassas. Onun damarına basanın vay haline. Bana hala güveniyor. Bu yolculuğa çıkma sebeplerimden birisi o ve bu sefer onu hayal kırıklığına ugratmayacağım. Benim yüzümden çok acı çekti biliyorum. Hayal karavanında nasıl öldürüldüğünü gördüm. Artık geçmişin intikamını alma zamanı veya geleceğin bilemedim şimdi. 


0/Post a Comment/Comments