Geleceğin hatıraları 16. Bölüm yeni roman

 



Ben yine çok uzaklara daldım. Bazen düşüncelerime engel olamıyorum. Belki de benim akıl sağlığında bir sorun vardır. Belki sadece ben akıllıyımdır da kalan herkesin akıl sağlığı bozuktur. Tekrar düşündüm de herkesin normal olduğunu düşünmek daha güzel. Varsın ben deli olayım ne çıkar. Belki de yaşadıklarımın hiçbirisi gerçek değildir. Küçük bir çocuğun anlamsız hayaliyimdir belki de. Yine derinlere dalıyorum ne olur durdur beni böyle zamanlarda. Ben hiç durmayı bilmiyorum ve bu yüzden hata yapıyorum hep. Ben artık hata yapmak istemiyorum. Ana dönmeliyim şimdi. Şu işler bitsin uzun uzun konuşuruz elbette. Biraz daha sabır.

Şehre doğru gidiyoruz. Yerdeki kar seviyesi giderek artıyor ve yağan kar giderek hızlandı. Ellerimizi gözümüzün üstünü kapatıyoruz başka türlü önümüzü görmemiz imkansız. Arada arkaya bakıyorum ve ayak izlerimizin hemen karla kapandığını görüyorum. Bir fırtınanın içindeyiz sanki. Yürümekte bile zorlanıyoruz aslında, rüzgar çok hızlı esiyor. Ask ateşinde kavrulmak isterken soğuktan donacağız gibi hissediyorum. 

Bu sebepten Galdor önden yürüyor. Rüzgara karşı siper oluyor bize. Aslında değişen bir şey olmuyor. Şehrin kapılarına vardığımız zaman kapıların açık olduğunu görüyoruz. Kapının kanatları kırılmış, surlar tahrip olmuş. Bir savaş yaşanmış burada diye düşünüyorum. Ancak içerisi çok sessiz. Dış kapının eşiğinden geçtiğimiz zaman kimseyi göremiyoruz. Birbirimize bakıyoruz ne olduğunu anlamak için ancak kimsenin bir fikri yok. 

İçimde garip bir his var sanki birisi bizi takip ediyormuş gibi geliyor bana ancak etrafta bizi takip edecek kimse yok. Konuşmuyoruz çünkü gürültüden birbirimizi duyamayacağımıza eminim. İçeride bir veya iki katlı evler ve daha ileride bir kale var. Evlerin hiçbirisinin bacasından duman çıkmıyor. Belki de burası terk edilmiş bir şehir. Eğer öyleyse Kylana'nın burada ne işi var. Anlamakta zorlanıyorum. 

Naserious'un yüzünde endişeli bir ifade var ancak ne olduğunu soramıyorum ona. Gürültüden bahsetmiştim ya sanki gürültü surlarda yankılanıyor. Binaların çatıları yıkılmış, bir çok ev kar altında kalmış. Sanırım yaklaşık bir kaç metre karın üzerinde yürüyoruz. Bunu zeminin bir evin ikinci katı ile aynı yükseklikte olduğunu gördüğüm zaman anlıyorum. Kylana'nın burada ne işi var gerçekten çok merak ediyorum. Sanki herkes gitmişde onu almayı unutmuşlar gibi geliyor bana. 

Ona bir şey olacak diye çok korkuyorum ve bu düşünce soğuktan daha fazla etkiliyor beni. Herhalde durursak donarak ölebiliriz. İlgimi çeken diğer şey ise çehre yaklaştıkça hem soğuğun hem de kar yağışının artması. Burada kesinlikle çok garip şeyler oluyor ve ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Ben hayatım boyunca böyle bir soğukla karşılaşmadım hiç. 

Naserious donacağımızı düşünmüş olmalı ki elleriyle büyü yaptığını görüyorum ve kısa bir süre sonra artık üşümemeye başlıyorum. Hala yürümek çok zor geliyor bana. Sanırım kar diyarına ilk geldiğimiz zamandan beni 10 derece kadar soğudu hava. Sanki bir kar fırtınası var ve bu şehir onun merkezi. Bütün bunlar çok garip neredeyse aynı anda silahlarımızı çekiyoruz. 

Elbette rüzgar iyice hızlandığı zaman silahlarımızı kara saplayarak dengede durmaya çalışıyoruz. Kalenin yakınlarına geldiğimiz zaman yerdeki kar miktarı büyük oranda arttı. Kalenin içinde bizi önemli bir şey bekliyor bunu çok iyi biliyoruz. Gözlerimizi açmakta zorlanıyoruz resmen. Galdor bir şeyler anlatmak istiyor sanki ama gürültüden onu duymam imkansız. Kendimi bile zor duyuyorum ben. 

Şehrin merkezinde yer alan kaleye yaklaştığımız zaman her yerin buz tuttuğunu görüyoruz. Tek düşüncemiz bir an önce kalenin içine girmek yoksa donarak öleceğiz burada ve hiçbirimiz bunu istemiyor. İblislerle savaşmayı yeğlerdim doğrusu ancak şimdi garip bir mücadelenin içindeyiz sanki. 

Düşmemek için birbirimize tutunuyoruz. Hepimiz bir kaç kere düşme tehlikesini atlattık ama şansımıza birisi mutlaka tuttu bizi. Ben bu yolları tek başıma aşamazdım doğrusu. İnsanın hayatında bir kaç tane gerçek dostu olması gerekiyor. Yoksa o insanın kaybolması işten bile değil. Gerçekten onlar olmasa ne yapardım ben. Hala benim için bütün zorluklara göğüs geriyorlar. Onlara sonsuza kadar güvenebileceğimi düşünüyorum. 

Kalenin içine girdiğimizde bir anda kar da bitiyor soğuk da. İçerisinin karlarla kaplı olması gerekiyor ama içerisi çok temiz. Hava soğuk bile değil. Burada çok garip işler dönüyor ve Naserious'un konsantre olduğunu görüyorum ne oldu bittiği anlamaya çalışıyor ve bulduğu şeylerden hiç mutlu değil. Bunu yüz ifadelerinden çok rahat anlayabiliyorum. 

İçeriye girdiğimiz zaman büyükçe bir avlu ile karşılaşıyoruz. Dışarıdan fark edemediğimiz bir diğer şey ise tavanın açık olması. Sanki kalenin tavanı parçalanmış gibi duruyor. Sanki dışarıdan içeriye devasa bir şey gelmiş gibi görünüyor. Sağda solda binanın ve tavanın bazı parçalarını görüyoruz. Hepimiz sırt sırta vermiş bir şekilde olabileceklere hazır bir şekilde ilerliyoruz. Bizi kötü bir şey bekliyor orası kesin aslında bizi bekleyenden korkmuyoruz sadece kar fırtınasından kurtulduğumuz için rahatlamış hissediyoruz. 

Avlunun merkezine geldiğimiz zaman bir ses duyuyoruz. Sert bir erkek seni bu, sesinde yılların yaşanmışlığı var sanki. Yorgunluk var gibi sanki ve bilgelik var. Ses "Hoş geldin Lucian." diyor ve ekliyor "sizde hoş geldiniz Naserious ve Galdor." 

Adam kısa konuşmasını bitirdiği zaman ileride merdivenlerin başında bir adam görüyoruz. Açık mavi bir cübbe giyiyor ve elinde aynı renkte asasını taşıyor. Beyaza yakın bir gri tonda uzun saçları var onun. Yüzünü seçtiğimiz anda onun ifadesiz olduğunu görüyoruz ve adam merdivenlerin başına geldiği zaman konuşmaya devam ediyor "Tekrardan hoş geldiniz. Sizinle konuşmamız gereken önemli şeyler var." 


 

0/Post a Comment/Comments