Buluttaki şehir 80. Bölüm yeni roman

 


Lucian bir süre boyunca uykusuna direndikten sonra uykuya daldı. Kylana'nın onun yanında olması ona güven veriyordu. O uyuyana kadar onun uyumadığından adı gibi emindi. Sahiden o ne arıyordu başka. Onu çok seven insanlar vardı ve o insanlar onun için canını bile verebilirdi. Lucian ise kendini kaybolmuş hissediyordu. Birisinin onu bulması gerekiyordu ancak öyle bir ihtimalinin olmadığını da biliyordu. Ömrünün sonuna kadar kayıp yaşayacaktı.


Uykuya daldığı zaman korktuğu gibi hiçbir rüya görmedi. Ona sordukları zaman hiçbir şeyden korkmadığını söylerdi ama saçma bir kabus onu korkutmuştu. Uyumadan önce neden korktuğunu da sorguladı ve yalnızlıktan korktuğunu anladı bu sorgulamada. Onun asıl korktuğu şey hayallerindeki o kıza asla ulaşamamaktı.


Siyah bir rüyanın içindeydi ve korktuğu gibi olmamıştı o rüya. Sabah olduğu zaman evden çıkan seslere uyandı. Kylana da onunla birlikte uyanmış olmalı ki bir süre boyunca birbirine bakıştılar ve karşılıklı olarak gülümsediler. Arkadan ise Galdor'un sesi yankılanıyordu "Kalkın uykucular, kurucu bizi kahvaltıya davet etti. Elinizi yüzünüzü yıkayın güzel elbiselerinizi giyinin."


- Saat kaç oldu ya? Galiba çok uyuduk biz?

- Yok yok Galdor'un klasik hali bu baksana çok heyecanlı kendisi.

- Herhalde kahvaltıda bir dana yemeyi bekliyor. Hadi kalkalım bari yoksa Galdor tepemize binecek.


İkisi de koltuktan kalktılar ve sırayla lavaboya gidip ellerini yüzlerini yıkadılar. Diğerleri de uyanıp onlarla da günaydınlaştılar. Herkes mutlu ve huzurluydu.


- Herkes uyandı Galdor. Şimdi ne yapacağız?

- Senin bir gözün hala kapalı Lucian bence git elini yüzünü bir daha yıka.

- Kylana kalkmış, makjayını niye yapmadın sen bakayım.

- Yuh Galdor sadece kahvaltıya gideceğiz, istemeye gelmeyecekler beni.

- Saftiriğe bak hala kendini isteyeceklerini sanıyor. Evde kaldın kızım sen.

- O değil de keşke başka elbisemi olsaydı. Üstünüz başımız kan içerisinde.

- Benim pantolonlarım size büyük olur ama gömleklerimden giyebilirsiniz. Kylana'nın zaten buralarda elbisesi var. Lütfen deri olanları giyme.

- Merak etme Galdor, iş elbiselerimi giymeyeceğim.


Bir süre boyunca kendilerine yeni elbiseler denedikten sonra Galdor "Şimdi insana benzediniz. Güzel güzel hadi saat 10a az kaldı. Kimse bu kurucu bizi bekliyor olmalı. Beni takip edin bakalım. Bakın oraya gittiğimiz zaman uslu duracaksınız ona göre."


- Tamam Galdor, bize cocuklarınmışız gibi davranma lütfen.

- Öyle deme Kylana, Galdor şu anda 3 çocuk sahibi bir baba gibi davranıyor ve tüm çocukları kendisi gibi manyak.

- İste gece bize gelen adam bizi bekliyor. Minibüsde güzelmiş hani.


Onları davet eden adam "Hoşgeldiniz, kurucu sizi bekliyor. Gideceğimiz yer fazla uzak değil rahatınıza bakın." dedikten sonra minibüsü çalıştırdı ve yola çıktılar. Sahile doğru ilerlediler once daha sonra sahil boyunca ilermeye devam ettiler.


- Bakın köprü yıkılmamış. Harbiden dünyayı kurtardık biz.

- Sessiz ol Galdor her şeyi söylemek zorunda mısın sen.


On beş dakika kadar ilerledikten sonra boğaz kenarındaki yalılardan birisinin kapısından içeriye girdiler ve kapı arkalarından kapandı. Bahçede güzel bir sofra kurulmuştu ve sofranın hemen yanında bir adam ayakta duruyordu. Üstünde gri renkli kareli bir pantolon vardı, yeşil bir tişört ve üstünde gri renkli bir ceket. 


- Hoş geldiniz sizinle tanışmak için sabırsızlanıyordum.

- Hoş bulduk da seni tanımıyoruz biz. 

- Çok özür dilerim benim hatam önce kendimi tanıtmalıydım. Bana kurucu derler gerçeği söylemek gerekirse sizi çok uzun zamandır bekliyordum. 

- Neden bizi bekliyordunuz ki? Kötü bir şey mi yaptık. 

- Tam aksine benim hayatımı kurtardınız. 

- Nasıl yani? 

- İsmin Kylana'ydı galiba. Eğer siz geçmişi değiştirmeseydiniz şapkalı ve başkan beni öldürecekti. 

- Neden öldürüyorlardı ki seni. 

- Uzun bir hikaye anlatacağım sizlere ama önce ayakta kalmayın, lütfen oturun. 


Herkes sofraya oturduğu sırada hepsi bir kahvaltı masasında nasıl bu kadar çeşit olduğuna şaşırmıştı. 


- Lütfen kendi eviniz gibi rahat edin. Ben anlatırken siz başlayabilirsiniz. Öncelikli olarak ben şapkalı ve başkanın arkadaşıydım. Bütün üniversite hayatımız hep beraber geçti. Ben onlardan daha fazla düşünürdüm onlar ise benim sayemde dersleri geçiyordu. Ben onları arkadaşım sandığım için sorun olmuyordu. 

- Onlara asla güvenmeyeceksin biz güvendij de ne oldu. 

- Evet, Galdor bende güvendim onlara. Bu esnada zaman makinesini yapmaya başladık. Şapkalı eski kız arkadaşının yanina gitmeyi kafasına koymuştu. Geçmişe giderse onu geri kazanabileceğini düşünüyordu. Ben ise buna karşı çıkıyordum. 

- Zamanı bu şekilde bozmaya başladılar demek ki. 

- Kesinlikle Lucian. Benden habersiz geçmişe gitti şapkalı ve kızı alıp geri getirmeyi denedi ancak bu esnada kız ondan kaçmaya çalışırken hayatını kaybetti ve tekrar denedi. Ben ise bunları öğrenince onları durdurmayı denedim ancak yapamadım. Tabi bu noktada siz geldiniz ve onları öldürdünüz yoksa o gece onlar beni öldürecekti. Beni öldürüp hem zaman makinesini hemde sistemin planlarını ele geçireceklerdi. 

- Ancak biz onları öldürdüğünüz için senin hayatın kurtuldu anladım. Sende bize teşekkür etmek için bize kahvaltı ısmarladın. 

- Benim hayatımı kurtardınız evet ve bunun için size borçluyum. Beni öldureceklerinden şüpheleniyordum ama ama böyle bir şey yapabilecekleri aklımın ucundan bile geçmiyordu. 

- Rica ederiz, kahvaltı da çok güzelmiş. Bari dünyayı kurtarabildik mi? 

- Sizin zamanınızda dünya nasıldı bilmiyorum ama şu anda büyük bir sorun yok. Savaşlar durmuş gibi devletler birbiri ile savaşmaktansa barış içinde yaşamayı tercih etti ve devletler arası sınırlar kalktı. Hemen hemen bütün devletlerin dahil olduğu bir dünya hükumeti kuruldu. Her devlet nüfusu oranında söz sahibi durumda. Elbette sorunlar devam ediyor, bazı bölgelerde çatışmalar devam ediyor ancak insanlar genelde mutlu diyebilirim. 

- Yani o iki şerefsiz her şeyin suçlusuydu. İyi ki öldürmüşüm onları. Bir daha mı öldürsem acaba? 

- Zaman makinenizi parçaladık. Zamanı kendi haline bırakmak gerekiyor ve devletler bir daha zaman makinesi yapmayacağının garantisini verdi. Aynı zamanda silahlara ayrılan para çok azaldı, silahlara verilen parayı insanlar için harcıyoruz. 

- Bunları nasıl yaptınız? 

- Çok büyük bir savaş başladı ve dünya yok olmak üzereydi fakat savaş durdu ve barış anlaşması imzalandı. Anlaşmazlıkları konuşarak çözebileceğimizi anladık. 

- Bu kadar güzel bir dünyayı hayal bile edemezdim ben. 

- Kesinlikle Naserious. Şimdi kahvaltınızın keyfini sürün. Bitince kahve de içeceğiz daha. 

- Gerçekten çok teşekkür ederiz çatlayana kadar yedik. Galdor bile doydu. 

- Olur mu öyle şey siz benim hayatımı kurtardınız. Size minnettarım ve minnettarlıgımın göstergesi olarak size bir hediye vermek istiyorum. 

- Ne vereceksin bize? 

- Hayatınız boyunca bir daha çalışmak zorunda kalmayacaksınız diyebilirim. 

- Oha.. Nasıl yani? Sen bizimle dalga mı geçiyorsun. 

- Elbette hayır Galdor sizlere banka hesapları açtım ve banka hesabınızdaki para hep sabit kalacak. Siz ne kadar harcarsanız o kadar geri yüklenecek tabi belirli sınırlar içerisinde. Bu sınırlar kendi uçak filonuzu kurmamanız için bir önlem. Sabit kalacak para ile istediğiniz herhangi bir ülkede istediğiniz hayatı yaşayabileceksiniz. 

- Kesin biz rüya görüyoruz. Bir de sen kimsin ki kurucu bey bize böyle bir şey yapıyorsun?

- Ben dünya hükumeti başkanıyım. Rahat olun dünya mutlak barışa doğru ilerliyor çok az kaldı. 


Tam Galdor konuşacağı sırada yüksek sesli bir ses duyuldu ve sesin duyulmasının hemen arkasından bir an içinde bir kılıç kurucunun boğazını kesti ve o ses tekrardan duyuldu "Bu kadar kurtulacağınızı mi sandınız bakalım."


- O benim rüyamda gördüğüm kötü adam. Dikkatli olun. 


0/Post a Comment/Comments