Buluttaki şehir 78. Bölüm yeni roman

 


Herkes odaları gittiği sırada Kylana diğer koltuğa geçti ve Lucian öteki koltuğa uzandı. "bu tavır değişikliğinin bir sebebi olmalı" diye düşündü Lucian. Belki falcının ona söylediği şeyler yüzündendi belki de onun dengesiz davranışları yüzündendi. "Acaba onu kıracak bir şey mi yaptım? diye merak etti. O kadar fazla soru vardı ki zihninde. Sanki ikisinin arasında bir uçurum vardı ve o uçurumu nasıl aşacağı bilmiyordu. Belki de böyle olması gerekiyordu bilmiyordu. Bilmek zaten saçma bir uğraştı ve kimse tam anlamıyla bilemezdi.


Bir süre boyunca koltukta kıvrılıp düşündükten sonra daha fazla düşünmemeye karar verdi. Eğer düşünmeye devam ederse birkaç bin yıl boyunca uyuyamazdı ve izlediği filmlerden birisinde vardı bu durum. Onun yapacağı çok daha önemli şeyler vardı.


Kendi içinde yapması gerekenlerin listesini çıkarttığı sırada geriye doğru çekildiğini hissetti ve bir süre sonra siyah bir karanlıktaydı. Bir süre boyunca etrafına baktı ve siyahın içindeki ton farklarını anlamaya çabaladı ancak bu işte başarılı olduğu söylenemezdi pek.


Birkaç adım sonra önünde kaldırımlarla döşenmiş bir yol belirdi. Kaldırım taşları çoğunlukla kırılmıştı ve taşların üzeri tozla kapanmıştı. Bir an kadar sonra yolun iki tarafında kurumuş ağaçlar belirdi. Her ağacın bütün dalları kırılmış sadece gövdeden ibaret kalmıştı. Etrafında görebildiği tek şey kurumuş toprağın soluk sarı görüntüsüydü.


Ne yapacağını bilemez bir halde yürümeye başladı. Üzerinde "Sen hep yalnız kalacaksın." yazan bir tabela ile karşılaşıncaya kadar ilerledi. Tabelayı okuduğu zaman bir an için ümitsizliğe kapıldı ve yürüme hızı yavaşladı. O hızla yürümeye devam ederse gitmek istediği yere hiçbir zaman ulaşamayabilirdi.


Peki o nereye gitmek istiyordu? Kafasına bir anda trilyonlarca soru üşüştü. "Benim onu bulmam gerekiyor, ben ona gitmek istiyorum." dedi içinden ve koşmaya başladı. O kadar hızlı koşuyordu ki ışıkla bile yarışabilecegini düşündü.


Bütün hızıyla koştuğu sırada ve bir soruya çarptı "Daha ne kadar koşacaksın gerçek olmayan bir hayalin peşinde?" Lucian bir anda bütün kemiklerinin kırıldığını hissetti sanki hayalleri parçalara bölünmüş ve her parça kalbine saplanmış gibi hissetti.


"Önemli olan ulaşmak değildir, önemli olan onun için uğraşmaktır. Bu yolun bir sonu olmayabilir ama hayatımın sonuna kadar ona ulaşmak için çabalayacağım. Sanki zihninde bir savaşın içindeydi ve elinde inancı haricinde hiçbir silahı yoktu.


Belki bir kaç belki trilyonlarca an geçtikten sonra kendini başka bir yerde buldu. Çok susadığı için tarihi bir çeşmeden su içti. Biraz dinlenmesi gerektiğini hissetti ama dinlenmek için zamanı yoktu. Belki beklediği kişinin ona ihtiyacı vardı ve asla geç kalamazdı.


Biraz daha yürüdükten sonra karşısında tek katlı bir ev gördü ve evin bahçesinde bir kız gözyaşları içinde salıncakta sallanıyordu. Aradığı kız karşısındaydı ve ağlıyordu ona yardım etmesi gerekiyordu ve koşmaya başladı. Ancak ne kadar koşarsan koşsun kıza yaklaşamıyor bir adım bile ilerleyemiyordu.


Aralarında sanki aşamayacağı mesafeler vardı. Sanki evrenler girmişti aralarına ama o ona ulaşmaya çalışmaktan asla vazgeçmeyecekti. Koşması gerekiyordu, durmaması gerekiyordu.


Daha sonra bir anda toprak ikiye bölündü ve kızın olduğu taraf hızla uzaklaşmaya başladı. Lucian ise kendi olduğu tarafın üzerinden atladı ve kıza ulaşamadan düşmeye başladı. Sadece karanlık vardı ve düşüyordu.


Uzunca bir süre boyunca düştükten sonra çığlık atarak uyandı. Şimdiye kadar gördüğü en korkunç rüyadan uyanmıştı ve kalbinin atması bile ona acı veriyordu. Nefes almak en büyük işkenceydi. 

0/Post a Comment/Comments