Buluttaki şehir 43. Bölüm yeni roman

 


- Hep benimle uğraşıyorsun ama sen anlat bakalım şimdi.

- Keske bilsem ve anlatabilsem. Sadece aklıma bazı kelimeler geldi ve onları söyledim Lucian.

- Hep öyle olur zaten. Bizim ne olduğunu anlayamadığımız şeyler oluyor. Benim büyük dedem iskeletin kahveden arkadaşı çıkıyor. Sende hayvan gibi büyüler yapıyorsun. Bir açıklaması olması lazım hepsinin ve umarım en kısa zamanda öğreniriz.

- Senin deden iskeleti okeyden tanıyormuş zaten Lucian. Bende iskeletin tepesine zıpladım.

- Garip şeyler olacak. Kaptan Galdor taze çayın var mı?

- Tabi canım dünya ters yüz oldu, etrafta kıyamet kopuyor küçük bey efendi çay istiyor. Bence sen iskeletin yanına git belki onda vardır.

- Hemen kızma be Galdor. Bir an önce gidelim 2 tane daha köprü var onları havaya uçururlarsa denizin dibini boylarız.

- Tamam hemen gemiyi uçurayım. İki dakika geyik yapmayın. Az ciddi olun.

- Şu anda neselenmezsek sonumuz kötü olacak. Hepimizin biraz gülmeye ihtiyacı var.

- Kylana çok haklı. Hepimizin gülmeye ihtiyacı var özellikle bu zor zamanlarda.

- Gülün bakalım hepinizi şapkalıya şikayet edeceğim.

- Şapkalı adamda bize tek ayak cezası verir her halde.

- Artık dalga geçmeyin sende sus Lucian. Ne kadar kaldı Galdor?

- Birkac dakikaya oradayız sizi eve getiririm demiştim.


Bir süre daha gemi ile yolculuk yaptılar. Baktıkları her paramparça olmuştu. Her ne kadar birbirlerine şakalar yapsalar da hepsi içindeki öfkeden dolayı dişlerini sıkıyordu. Gemi iskeleye yanaştığı sırada iskelenin yerinde olmadığını fark ettiler. Kim bilir tahta iskele şimdi nereye savrulmuştu.


Hepsi gemi durduktan sonra aşağıya indiler. Vahşetin boyutu nefeslerini kesiyordu. Sahil kenarındaki onlarca yalı artık yoktu. Sanki dalgalar şehri temizlenmişti. Bu düşünceler eşliğinde Galdor'un evine doğru yurudukleri sırada sessiz bir biçimde kaç kişinin yok olduğunu düşünüyordu.


- Yeter artık ben susmak istemiyorum. Bu katliamı kim yaptıysa hepsinin beynini asfalta sermek istiyorum.

- Hepimiz onu istiyoruz Galdor ama önce eve kadar gidelim. Şapkalı ile konuştuğumuz zaman bir sonraki hamleyi planlarız.

- Hep hayat ne kadar daha kötü olabilir diye düşünürdüm ama sanırım daha kötü de olabiliyormuş.

- Lucian hayat hep daha kötü olur ama bu kadarı da biraz fazla oldu. Önemli olan tekrar ayağa kalkıp devam etmekte. Hayat Malesef böyle.

- Lutfen Kylana bir psikolog gibi konuşma. Şu an aklım hiçbir şey almıyor. Kesin çok önemli şeyler söylüyorsundur ama yok yani.

- Lucian, Kylana bir psikolog sence böyle konuşması normal değil mi?

- Nasıl yani Galdor? Kylana sen bana psikal analiz şeyleri mi yaptın?

- Tabiki öyle bir şey yapmadım. Sadece hissettiklerimi söyledim sana. Aramızda kalsın ama bende aynı şekilde hissediyorum.

- Nasıl yani sende kendini bir roketle bağlayıp uzayda kaybolmak mı istiyorsun

- Çok düşündüm bunu. Jupitere falan gidip orada tek başıma yaşamayı çok istedim.

- Jupiter olmaz orası benim yerim.

- İkimizde yaşarız olmaz mı Lucian?

- Olur elbette beraber bahçe falan yaparız. 

- Salıncağımız da olsun ve kırmızı bir gülümüz. 

- Bir kitapta vardı dünyadaki en güzel gül senin gülündür çünkü onu çok seversin gibi bir şeyler diyordu. 

- Bunları sonra konuşun yoksa ikinizi de roketle bağlayıp ben göndereceğim. Yeter artık beni deli edeceksiniz bir gün. 


Galdor konuştuktan sonra bir an sessizlik oldu uzaklardan gelen silah sesleri duyuyorlardı. Hızlı adımlarla Galdor'un evine doğru ilerlerken hepsi bir an önce bu soykırımın son bulmasını istiyordu.


Eve girdikleri zaman Şapkalı Adamın koltuğa oturup onları beklediğini gördüler. Şapkalı adam endişeli bir şekilde bacağını sallıyordu ve bu hiç güzel bir şey değildi.


- Hoş geldiniz. Zırhları bulabildiniz mi?

- Evet, bulduk şapkalı. Aldık onları.

- İyi bari, zorlukla karşılaştınız mı?

- Biz yoldayken köprüyü patlattılar sonra devasa bir iskelet vardı sonra onu dövdük. Her zamanki sıradan bir gün.

- Ah be Galdor sen ironi yapmaya başladıysan durum kötü.

- Bizi bosver dışarıda durum nasıl?

- Köprü yıkıldıktan sonra karşıdaki yakayı büyük oranda ele geçirmek üzereler. Bir taraftan askerler her ihtimale karşın köprüden uzaklaşırken diğer taraftan şehrin içine doğru yayıldılar. Hemen hemen her yerde savaş devam ediyor. Milyonlarca masumun öldüğünü tahmin ediyoruz.

- Peki ne istediklerini biliyor muyuz? Her hangi bir açıklama yaptılar mı?

- Hayır hiçbir açıklama yapmadılar. Sabaha doğru bir açıklama yapmalarını bekliyoruz.

- Desene sabaha kadar hiçbir şey yapmadan duracağız. Ne de güzel bari dedikodu yapalım.

- Biraz beklemenin faydası var. Gidişata göre hareket edeceğiz. Sizde biraz dinlenin yorulmuşsunuzdur.

- Biz yoruluyoruz hele böyle bir zamanda asla yorulmayız. Hiçbirimiz dinlenmek istemiyor.

- Birkaç saat bekleyin şimdi ben gideceğim. Ne yapmanız gerektiğini size söyleyeceğim. Kendinize dikkat edin.

- Sende kendine dikkat et şapkalı adam sakın yaramazlık yapma.

Şapkalı adam sessizce odadan çıktıktan sonra hepsi koltuğa gömülmüştü.

- Düşündüm de biraz yorulmuş olabilirim.


0/Post a Comment/Comments