Senin derdin gitmek yada kalmaktı. Arası yoktu hiç bir zaman, Ya gitmeyi düşünürdün ya kalmayı. Aklında bu düşüncelerin olmadığı bir zaman olmamıştı hiç. Seninle ilk karşılaştığımızda da böyleydi. Gitmeyi ne kadar çok istediğini gözlerinde görebiliyordum. İçinde bir parçan ayrılmana izin vermediğim için benden nefret ediyordu biliyorum. Bir parçan daha vardı kalmak isteyen. Seni her gördüğümde kalman için yeni sebepler sunmaya başladım, Derinliklerindeki öfken giderek artıyordu, bir süre sonra nefrete dönüşecekti bunu da biliyordum. Ancak bir söz vermiştim sana, seni terk etmeyeceğime dair. Aksini yapmaya hiç niyetim yoktu.
Günlerden perşembeydi, bir efsaneye göre evren bu günde yaratılmıştı. Tekrardan karşıma oturmuştun ve gözlerinin içine bakıyordum, Zaten hiç yanıma oturmazdın sen, hep karşımdaydı hayalin. Havadan sudan konuşurdum ben. Sen fazla konuşmazdın zaten. Konuştuğun zamanlarda bana olan nefretini dillendireceğinden korkardım. Defalarca kez yaptın bunu. Sana zamanında bir söz vermemiş olsam ve seni yalnız bırakmayacağımı söylemesem giderdim büyük ihtimalle. Hep sözümün güvenilirliğini ölçtüğünü düşünürdüm o yüzden de ses çıkarmazdım pek. Sen içinden geçenleri söylerken durup beklerdim. Cümlelerin bittiğinde ise sarılırdık ve öperdin beni. Soğuk bir yangındın sen, değdiğin her yeri yakardın. Ne zaman yanıma yaklaşsan, ne zaman konuşsan ben alevler içinde kalırdım. Alevler bütün bedenimi kaplarken daha da yaklaşmanı ve daha fazla konuşmanı isterdim hep. Anlamazdın, asla anlamadın.
İlk tanıştığımız andan itibaren gitmeyi düşündüğünü biliyorum. Bunu gözlerinin içine her baktığımda görebiliyordum. Ben yine de bakardım gözlerine. Hiç bir an bakmaktan vaz geçmedim. Sana yaklaştıkça derinliklerine doğru yol aldıkça acımasızlaşırdın. Bir an içerisinde elini yüreğime saplar ve sıkardın. Kanatırdın hep, kanardın hep. Öğrenmeme asla izin vermesen de sebeplerin olduğunu çok iyi biliyordum. Öyle sebeplerin vardı ki kalmak istemene rağmen gitmeye çabalıyordun. Geçmişini öğrenmemi asla istemedin, benim de umurumda değildi aslında. Karşımdaki kız her kimse onu seviyordum ben.
Bir perşembe günü konuşmaya başladın sen. O kadar kısa bir konuşmada canımı nasıl bu kadar yakabildin bilmiyorum. İki veya üç kelime söyledin. Öncesi ve sonrası vardı elbette ama gerisi teferruattı. Söylediğin iki kelime ve miktar belirten bir sıfat asla aklımdan çıkmıyor. Sen başka söylesende o üç kelime sürekli aklımdaydı. Sonra sen gittin, bilmiyorum belki göz yaşları içinde gittin. Belki kapıdan çıktıktan sonra dizlerinin üzerine çöküp hıçkırarak ağladın. Ancak eminim ki seni bulamayacağım bir yere gittin.
Evet peşinden geldim senin. Seni durdurmak veya gitmene engel olmak için degildi. Sadece üç kelimelik bir cevap hakkı tanımıştın bana. Onu söylemek istiyordum yoksa seni durduramayacağımı çok iyi biliyordum. Peşinden çıktım orada olmadığını çok iyi biliyordum aslında. Dönmeyeceğini de çok iyi biliyordum ama üç kelimelik cevap hakkımı bağırarak söyledim. Duyacağını biliyordum daha ben söylemeden önce bile her bakışmamızda duyduğunu da biliyordum.
Şu hayatta beni hiç bir şeyin şaşırtmayacağını biliyorum. Sadece sen varsın, bir gün çıkıp gelirsen eğer. Aynı bugün yaptığın gibi kapımı çalarsan eğer o zaman şaşırabilirim belki. Aradan aylar belki yıllar geçtikten sonra geldin ve ne hissettiğimi sordun. Mucizelere inanmamı sağladığını söylesem yeterli olabilir mi acaba. Beni önce öldürüp sonra yeniden canlandırdığını söylesem anlatabilir miyim acaba varlığının ve yokluğunun nelere kadir olduğunu...