Modern insan!!!

Günümüz modern insanın geldiği noktayı düşündükçe hayal kırıkları peşimi bırakmıyor. Günümüzün şartlarını, sunulan imkanları ve bunların yanında nelerle uğraştığımızı görüyorum. Canım yanıyor! Bir insanın yaşaması için neler gereklidir belli ancak bunlara sahip olmak yetmiyor bize. Afrikada bulamayanlardan bahsetmiyorum bile. Geçen yazımda ikili yaşamlardan bahsetmiştim ve sanırım iki farklı dünya demeliyim. Birbirleriyle en ufak bir biçimde örtüşmen diğer dünyayı kendimizden uzaklaştırdık mesela. Aynı ötekini uzaklaştırdığımız gibi. İnsan topluluk içinde yaşayan bir hayvansa eğer biz o topluluğu kendimizden uzaklaştırdık. Geriye insan kendi başına yaşayıp kendi yarattıklarına tapan bir hayvandır sözü kalıyor.

Yaşamak için gerekli olan şey bellidir. Ancak biz bunun ötesini istedik. Bize daha ötesini istememiz öğretildi. Ancak biz gerçek aşkın veya mutluluğun peşine de düşmedik. Ötesini istememizi söylerken sistem biz her zaman olduğu gibi yanlış anladık. Sonra sistem bize gerçek olmayan metalar vermeye başladı. Bir ev yaşamak için gerekliydi daha iyisini istedik. Bir araç ulaşımda kolaylık sağlıyordu daha iyisini istedik. Cep telefonu iletişim adına bir devrimdi, daha iyisini sürekli olarak istedik. Bir eş bulup tek kişilik hayatı bırakmak temel ihtiyaçlardan birisidir bence, bir aile kurmak gibi. Fakat biz daha iyisini istedik.

Sandık ki yeni her zaman daha iyidir. Sandıkki elimizde olanları yenileri ile değiştirirsek eğer bu bizi mutlu kılar. Aslında istediğimiz ne mutluluktu ne de huzurdu. Biz sahip olduklarımızı sürekli yeniledik ki bizim için kurgulanan sahte illüzyon asla kırılmasın. Oyunun bozulmasından korkan küçük çocuklar gibiyiz. Eskiyi sürekli atıyoruz, yeni her zaman daha güzel geliyor bize. Eksiklerimiz oluyor, biz eksiklerimizi yenilerle doldurmaya çalışıyoruz. Yeni bir cep telefonu, yeni bir araba, yep yeni bir sevgili. Bütün bu hayatımdaki boşlukları doldurma çabası bizi daha da eksik bırakıyor. Gerçeklik algımız kayboluyor günden güne ve biz günden güne silikleşiyoruz hayattan. 

Bir önceki yazımda ikili yaşamlardan bahsetmiştim. Gerçek ve insanın kendi içinde kurguladığı alternatif gerçek olarak ayırmıştım yaşamları. Şimdi ise üçe ayırma zorunluluğu hissediyorum "salt gerçek, kurgusal gerçek ve kendi içimizde yarattığımız gerçekler" diye. Salt gerçek bizim görmek istemediklerimiz oluyor, Afrikada ki açlıktan ölen çocuklar gibi veya yeni sevgilerin daha iyi olmaması gibi. Kurgusal gerçek ise yeni bir telefon alarak düzeleceğine inanmamız gibi hayatın. Kendi içimizdeki gerçeklerin ise ne olduğunu anlatmıştım bir önceki yazımda.

Aslında insanın o kurgusal, sistemin bize sunduğu gerçekleri her daim bildiğini düşünüyorum. Görmezden gelse de biliyor hep. O halde diyorum ki kendi içimizde gerçeklikler yaratmamız için ne kadar çok sebep varmış. Düşünsenize eğer gerçeğe inanmıyorsanız neyiniz kalır?

Saygılar..

2/Post a Comment/Comments

Adsız dedi ki…
bir yaşamda bir tek insan okadar çok yaşama dokunuyor ki ikili değil,çok çok çoklu yaşamlar..
Bir an söylediğiniz tek bir söz, yaptığınız tek bir hareket belki bildiğiniz belki bilmediğiniz birçok yaşamı nasıl etkiliyor?
Bir kadın yada bir erkek bir yaşamda ne kadar fazla yüreğe dokunuyor nekadar incitip nekadar izler bırakabiliyor?
Bunun muhasebesini vicdan sahibi olanlar imkan yok yapamaz vicdanı yoksa da zaten yokmuş sayar..
Bir tebessümün bir günaydının izi ile asık bir yüzün izini komşumuzda etrafımızda sevdiklerimizde sorgulamayla başlasak:( bitirebilir miyiz dersiniz?
yada yazan her yazar, şair, kelimelerinizle dokunduklarınızın hesabını hiç düşündünüz mü acaba?
Saygıyla
S'öz
Oğuz Marangoz dedi ki…
Galiba ben kelimeler ile dokunduğum yürekleri hiçbir zaman hesaplayamayacağım. Ancak bazıları senin gibi bende varım diyor ve bu çok güzel hissettiriyor.

Teşekkürler S'öz..