not: Birmilyon Kalem blogunda düzenlenen GÜNSEL TUĞRUL 1. BLOG YAZISI YARIŞMASI sonucunda birinciliği kazanan hikayemi sizinle de paylaşmak istiyorum. Saygılar
Ellerin ellerime değmiyor, tenin milyonlarca ışık yılı uzakta şimdi. Ne kadar çabalasam, ne kadar varlığını arzulasam da sen sadece uzaklaşıyorsun. Hikayelerin olmadığı bir coğrafyadan geçiyor iz düşümüm, gece yokluğunu örtmeye çalışıyor. Ben düş kırıklarıma uygun darağacını seçmeye çalışıyorum, karanlık bedenimden yayılıyor hayata. Avuçlarımı açtığım her yıldız terk ediyor gökyüzünü teker teker. Dolunay Revolverimi çalıyor ve kan yağıyor üzerime.
Hikayelerin yeşermediği bir diyardan geçiyorum, hava soğuk. Kül olmuş bir ormana umut tohumlarımı ekiyorum sana dair. Sessizliklerden şarkılar besteliyorum gün olur gelirsin diye. Hangi yönde gittiğimi bilemeyip, hangi uçurumu seçeceğime karar veremiyorum. Daha ne kadar ölmem gerekiyor emin olamıyorum. Kural kitaplarında adının geçtiği ayetlerle belirliyorum yönümü. İsteseydin eğer havarin olurdum ben senin. İsteseydin eğer kurban verirdim kendimi sana. Oysa sen sadece uzaklaşıyorsun.
Her gidişinde bir yangın emanet ediyorsun bana ve ben ona kendimi atıyorum hiç sönmesin diye. Gümüş renkli bir kaldırımdasın, saçların kaynağı belirsiz bir rüzgarda salınıyor. Sen konuşmuyorsun, eğer konuşsan evrenler yaratılırdı. Tek bir kelimenle hayat yok olurdu ve yeniden yaratılırdı. Sensizliği ceketimin iç cebine iliştiriyorsun, ona sarılmak düşüyor. Durmaksızın sevişiyoruz onunla, dudakları soğuk donuyorum. Azrail yanı başımda sensizliğin işini bitirmesini bekliyor sonrasını bilmiyorum. Sonrasına inanmıyorum, sen gidiyorsun.
Umutların olmadığı bir hiçlikteyim. Sensizlik boğazımı sıkıyor, nefes alamıyorum. Yüzünü her gördüğüme sana tapınmak istiyorum, ayaklarına kapanmak ve orada ölmek. Beni öldürmüyorsun ve yaşamama izin vermiyorsun. Sana dair romanlar kurguluyor, teninin tenime bir kez olsun değdiği hikayeler tasarlıyorum. Yasaklanmış bir dinsin sen, her din gibi inançtan doğuyorsun. Bana geleceğine inanıyorum tanrıya inandığım kadar. Sen benim sınavımsın, tetiği çekmemin önündeki tek engelsin. Yaşama nedenimsin, Tanrıya bu yüzden inanıyorum ve o beni sensizlikle sınıyor.
Kalbimi söken sen misin yoksa sensizlik mi bilemiyorum. Seni sevmememi istiyorsun gülüyorum sadece. Daha hızlı kaçıyorsun benden, daha hızlı karışıyorsun karanlığa. Dolunaydan altıpatlarımı geri alıyorum. Namlu soğuk ama yokluğun kadar değil. Ona sarılıyorum, Azrailim yanı başımda bekliyor. Beni bu hayattan kurtarabileceği konusunda ısrarlı, ona güvenmek istiyorum. Sensizliği benden alması için yalvarıyorum bunu yapamayacağını söylüyor. Parmağım tetiğe değdiğinde seni sevmediğimi haykırıyorsun. Seni sevseydim eğer bunları yapmayacağımı anlatıyorsun ve gözlerinden yaşlar dökülüyor. Ben yıldızların nasıl yaratıldığını anlıyorum o anda. Seni sevmediğimi söylüyorsun evet seni sevmiyorum ben. Sensizliğe aşığım, onunla sevişiyorum durmaksızın.
Azrailim devam et diyor, sen gidiyorsun. Sensizlik yanı başımda bekliyor. Dolunay Revolverimi çalıyor sonra. Gökten 3 el silah sesi duyuluyor ve 3 kurşun düşüyor. Biri şakağıma, diğeri umutlarıma ve sonuncusu yüreğime. Sensizlik sarılıp ağlıyor bana ve Sen gidiyorsun...
Bize dair bir masal..
byOğuz Marangoz
-
2
Gönderen Oğuz Marangoz
Merhaba bloguma hoş geldiniz. Yazılarımı düş mezarlığımda sizinle paylaşıyorum. Yazdığım romanlar, hikayeler, şiirler ve denemelere bu adresten ulaşabilirsiniz.
Bütün kitaplarımda muhakkak beni vuran, harap eden, düşündüren hatta şaşırtan yerleri elimde kalemle çizerim. Ben bu paragrafı boydan boya çizdim arkadaş... Ben bir kural koyucu, bilirkişi ya da eğitimli bir akademisyen değilim sıradan birinden sıradan bir ödül istersen o da benden....(Ben kıvırdım bu sayfanın kenarını çok sonra elime baktığımda tekrar okumak için)