Zamanın dengesi 76. Bölüm

 


- Hoşgeldiniz öncelikle. Umarım fazla yorulmamışsınızdır. Hepinizin iyi olmasına çok sevindim. Siz nasılsınız profesör size zarar vermediler değil mi?

- Çok iyi davranrıklarını söyleyemem. İstedikleri bilgileri onlara vermedim. Bir önceki döngüden başkanın hologramı ile konuştuk. Bu arada Derin harika bir kız çok ilginç teorileri var. Bu kadar macera yaşlı bedenime ağır geldi ama arkadaşlar sağ olsun tam zamanında yetiştiler.

- Demek ki onlarda başkan ile konuşmayı bu kadar istiyorlar. Döngüyü sonlandırmak istiyorlar tahmin ettiğim gibi. Ne kadar yazık ki döngünün sonunda kazanabileceklerini düşünüyorlar.

- Olaya nasıl baktığınıza gore değişir bu. Son derece kaba insanlar bir çay bile vermediler bana. Sürekli olarak baskı yaptılar ama ben onlardan korkar mıyım hiç? Zaten yaşım kaç olmuş. Bu arada Derin'in teorisine göre başkanın hologramı yapay zeka destekli bu sayede bizimle sohbet edebildi. Ne kadar farklı bir deneyimdi bir ara beynimin yanacağını düşündüm. Yine çok konuştum ben heyecanlanınca hep böyle oluyor.

- Tamam profesör bu kadar yeterli arkadaşlar sizden biraz dinlemenizi isteyeceğim. Bu esnada profesör ile konuşmam gerekiyor sonrasında büyük bir operasyona çıkacağız. Hazırlıklar başladı bile çay, kahve ne içersiniz?

- Şapkalı adam bey ben kahve istiyorum. Devrelerim yandı resmen anca kahve beni toparlar.

- Sen hepimize kahve gönder en iyisi. Biz hazırda bekliyor olacağız.

- Harika Lucian, en kısa zamanda yanınıza geleceğiz. Sizde dinlenin biraz yorucu bir gün olacak.


Şapkalı adam ve profesör odadan ayrıldıktan sonra hepimiz deri koltuklara yayıldık. Kylana hemen yanımda oturuyordu ve diğer tarafımda Derin. Naserious ve Galdor ise diğer koltuktaydı. Bir süre boyunca kimse konuşmadı. Ne söylememiz gerektiğini düşünüyorduk. Size yalan söylemeyeceğim oban sadece Kylana'yı düşünüyordum. Derin nefesler alıyordum kokusuyla ciğerlerimi doldurmak icin.


Herkes boşluğa baktığı sırada Kylana elini elimin üstüne koydu. O an bir ısı bedenime yayılmaya başladı. Isı tüm bedenimi kaparken onun gözlerinin icine baktım. Elimi ters çevirip parmaklarını sıkıca kavradım. Gözlerinin içine baktığım sırada onun yeşil gözlerinde kayboldum sanırım. 


O an için her şey durdu zaman bile akmayı bıraktı. Kalbim yerinden çıkmak istiyor gibi atıyordu. Onu gülümserken gördüğüm zaman bütün dünyanın çiçeklerle kapandığına yemin edebilirdim. Belki de onu sevdiğimi, deliler gibi aşık olduğumu, onsuz bir an bile yaşamak istemediğimi söyleyebilirdim. Bunu nasıl yapacağımı bilmemem çok büyük bir sorundu. İçimdeki duygular o kadar büyüktü ki onu kelimelerle anlatmak çok zor geliyordu bana. Bir yolunu bulmam gerekiyordu.


Tam Kylana'nın gözlerinde baska evrenleri keşfe çıktığım sırada birisi kapıya üç kere vurdu ve Galdor gelebilirsin asker dediği sırada bir asker elinde bir tepsi ve 5 tane kahve ile geldi. Çok uzun zamandır kahve içmemiştim ve o an kahve içmeyi özlediğimi fark ettim. Şartlar değişince insan eski alışkanlıklarını unutabiliyordu hemen. 


Bir diğer taraftan Kylana'nın gözlerinde yaptığım büyülü yolculuk sona etmişti. Ben onun gözlerinde kaybolmak istiyordum oysa. Kendimi bile unutmak istiyordum onda. Zaten biz olmanın kuralıydı kendini bırakmak ve dönüşmek. 


Kahvenin ilk yudumu boğazımdan geçerken özlediklerime tekrar kavuşmanın mutluluğu vardı bende. Hepimiz çok rahatlamıştık bir kahve bizim daha iyi hissetmemizi sağlamıştı. 


- Ya şapşiklikler bende şapşik oluyorum galiba. Lucian'a dönüşeceğim bu gidişle. Ben kahve içmiyordum unutmuşum bende çarpıntı yapıyor o isteyen birisine verebilirim. 


Derin konuşmasını bitirdiği zaman hepimiz kahkahalarla gülmeye başladık. Gülmek belki de en guzel terapiydi. Belki de gülmek en önemli anlarıydı yaşamanın. 


- Tamam kahveyi ben içerim Derin. 

- Tabiki sen içeceksin Galdor. 

- Benim kahve önceliğim yok muydu Derin? 

- O eskidendi hem sırada Kylana ve Naserious'da var. Bundan sonra her gün kahvemi başka birinize vereceğim.

- Sen ne yapacaksın peki Derin? 

- Yaaa canım Kylana'm ben demli cay seviyorum. Siz kahve içersiniz bende çay.


Yine bir bilinmezlik zamanı, yine belirlikler, yine söylenmemiş cümleler. Konuşmamız gereken konuları konuşmuyorduk bunun yerine kahve içip gülüyorduk. Birbirimize olan güvenimiz sonuncuydu belki. Belki sadece korkmak yerine gülmeyi becerebilmemiz etkiliydi. Öyle bir durumdaydık ki onlar benimle olduğu sürece herşeyi yapabilecekmişiz gibi geliyordu. 


Kylana'ya söylemek istediklerimi yine söylememiştim. Ancak bildiğini söylemişti belki gerçekten biliyordu. Belki şu hayatımda birisi beni gerçekten anlıyordu. Bunu düşünmek, teninin sıcaklığı beni başka bir dünyaya götürmeye yetiyordu. Biraz daha kalsak böyle yeterdi bana. 


Kahvelerimizi bitirdiğimiz sırada kapı sert bir şekilde açıldı. İçeriye şapkalı adam girmişti yüzündeki endişeyi tanıyacak kadar tanıyordum onu artık. Gözleri hızlı bir şekilde etrafına baktı ve ardından beceriksiz bir gülümseme denemesi yaptı. Yalan bir gülümsemeyi ayırt edebileceğimizi bilmiyormuş gibi.


- Sizi beklettiğim için özür dilerim. Şu sıralar her şey çok aceleye geliyor farkındayım. Sizinle de uzun uzun konuşmak istiyorum ama maalesef imkan olmuyor.

- Amma uzattın şapkalı ne yapmamız gerekiyor onu söyle sen! 





0/Post a Comment/Comments