Zamanın dengesi 74. Bölüm

 


Arabaya bindiğimiz zaman herkes biraz sessizdi ve bu çok normaldi. Beynim o kadar fazla düşünce dolmuştu ki konuşmaya kalksam ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Kısa zaman önce kendi halinde bir Lucian iken bir anda çok büyük sorumlulukların altında kalmıştım. O an sırtında dünyayı taşıyan birisinin neler hissedeceğini anlayabiliyordum. Sadece bizim sırtımızda birden fazla dünya vardı.


Araba gürültülü bir şekilde çalıştığı zaman motor sesi bir süre boyunca düşüncelerimizi susturmaya yardımcı olacaktı. İnsan ne kadar da şanslıydı ki her zaman düşüncelerinden kaçmak için bir yolunu bulabiliyordu. Bazen düşünmek için doğru zaman gelmemiş olurdu böyle zamanlarda düşünmek çok yorucu oluyordu. Düşüncelerin beni daha fazla yormasını istemiyordum büyük ihtimalle herkes benimle aynı fikirdeydi. 


Güzel şeyler düşünmem gerekiyordu benim bu yüzden gözüm dikiz aynasından hep Kylana'ya bakıyordu ancak düşünceli bir şekilde camdan dışarıya bakıyordu. Hepimiz aynıydık aslında profesör bile düşünceler içindeydi. Kylana bir kere gülümseseher şey yoluna girecekmiş gibi geliyordu bana. Sıradan bir Lucian nasıl olurda bu kadar büyük bir sorumluluğu almak zorunda kalıyordu. Kylana için dedim kendime ve elbette Derin için Galdor için Naserious için ve hatta profesör için. Bazen sebep aramaya gerek kalmazdı çünkü sebepler hemen yanı başında dururdu. 


Araba bozuk yollardan devam ederken savaşın dumanları yükselmeye devam ediyordu. Geçmiş, şimdi ve gelecek bir kavganın içindeyken biz hangisine yardım edeceğimize karar vermeye çalışıyorduk. Geçmiş çoktan bitmişti şimdide sadece hayatta kalmaya çalışıyorduk. Şimdimizi gelecek için kullanmaya karar verdim ancak gelecek o kadar karışıktı ki insan çok nadiren istediği geleceğe ulaşırdı. 


Profesör ise sanki bir şeyler biliyor ama bize söylemiyordu. Önce şapkalı adam sonra profesör, nedense sanki herkes bizden bir şeyler saklıyordu. Belki söyledikleri gibi hazır değildik belki gerçekten herşeyi bir anda öğrensek beynimiz poff diye patlayacaktı. Ben basit bir Lucian iken yaşayacaklarımızla nasıl başa çıkacağımı merak ediyordum.


- Profesör inan bana ben hiçbir şey anlamadım. Şimdi dünya yok olmak üzere ve bunu engellememiz mi gerekiyor? 

- Gerçeği söyleyeyim bende hala anlama ve kabul etmeye çalışıyorum. Ancak başkanın söylediklerini duydunuz hoş onun bizimle nasıl konuştuğunu hala bilmiyorum. Hele bizim sorularınıza nasıl cevap verdiği konusunda hiçbir fikrim yok.

- Ben biliyor olabilirim profesör, şimdi o odada bir yerde mikro projektör vardı ve görüntüyü yansıttı. Sonra bizimle konuşan aslında şapşik başkan değildi. Tahminime göre hafızasının bir kısmını yapay zekaya yüklemiş ve bizimle konuşan o yapay zekaydı. Hesaplarıma göre tahminlerimin gerçek olma ihtimali yüzde 83,791627. 

- Profesör eğer Derin'in dediği gibi bir yapay zeka ile konuştuysak bu eski zamanlarda da yapay zekaların olduğunu gösterir. Eğer yapay zeka varsa biz onlardan farklı ne yapabiliriz. 

- Yaaa şapşik Lucian sen ne kadar kocaman bir şapşiksin biliyor musun? Tabiki ben varım sizin gözünüz ve kulağımızım. Gelecekte süper Derin olmak gibi bir planım var. 

- Duydun Lucian bizim Derin'imiz var. Eskiden Derin yoktu demek ki onunla biz her şeyi başarırız. 

- Yaaa şapşik profesör utancımdan kıpkırmızı oldum ben. Biz eşsiz bir takımız. 


Belki de karanlıkların aydınlanması için değer verdiklerinden gelecek bir kelime, sevdiğin birisinin yüzündeki bir gülümseme yeterliydi. Evet, Kylana tekrardan gülümsüyordu tahminime göre midemde milyonlarca kelebek uçmaya başlamıştı. Sadece bir gülümsemeyle, karanlığı bıçak gibi kesen bir gülümseme. Bazen kendime inanmadığım oluyordu beni son zamanlarda sıkça oluyordu. Ancak bana inanan insanlar için devam etmem gerekiyordu. Her zaman insanların aradıkları gücü içlerinde bulacağını söylerler. Doğrudur ama gerçek güç içeriden değil dışarıdan gelirdi. 


Yine garip duygular içerisindeyim vir anda en yukarıya çıkıyor sonra bir anda dibe vuruyorum. Belki düştüğüm yerden kalkmak için bahaneler üretiyordum ama yine insan bir gülümseme için yaşamıyorsa ne anlamı kalır yaşamanın. Bunca yıl onun gülümsemesini görmediğim zamanlar için kızıyorum biraz kendime. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim. Keşkeleri hiç sevmiyorum ama keşke işte keşke bu kadar korkmasaydım. Evet, onu kaybetmekten korkuyorum ben. Yaşlı bir psikolog kesin bana bu korkumun çocukluğumla alakalı olduğunu söylerdi. Evet, ben her zaman kaybettim. Şimdi kazanma zamanı geldi. Kaybettiğim yıllarımı geri kazanmalıyım. 


Kylana gözlerimin içine bakıyor. En güzel kelimelerimi kolye yapıp boynuna asmak istiyorum. Duyuyor mudur acaba? Umarım duyuyordur yoksa duygularımı anlatmam çok zor olur. Umarım biliyordur yoksa söylenmemiş kelimeleri kovalamaktan cümle bile kuramam ben. Böyle oluyor işte duyguların zirvesine çıkmışken içimdeki seslerden birisi beni aşağıya çekmeye çalışıyor. Hiç sevmiyorum onu ben, içimdeki sesleri hiç sevmiyorum





0/Post a Comment/Comments