- Lucian bak martılara isim verdim. Şuradaki tombiş olanın adı tontiş, şu ufak olanın adı da minnoş. Bak şurada öfkeli uçan bir tane var ya onun adı da sinirli. Şu minik, şu çok güzel ona prenses dicem. Off sürekli uçuyorlar kafam karışıyor.
- Derin onlar şu anda simit yakalama derdinde. Yerlerinde duramamaları normaldir.
- Lucian ben martıları çok sevdim keşke daha fazla yaklaşsalar bana. Bak öfkeli nasıl kaptı simiti! Çok tatlılar değil mi?
- Kesinlikle öyleler Derin. Martılar İstanbul'u anlatırlar.
- Lucian benim simitleri bitti. Hepsi çok obur birkaç tane daha simit alalım mı?
Derin konuşmayı bitirdiği zaman şapkalı adamın bize doğru yürüdüğünü gördüm. Aramızdaki mesafe birkaç adımdı zaten ve hızlı bir şekilde yanımıza geldi. Şapkası yüzünden yüzü çok görülmüyordu sasece onun yüzündeki gülümsemeyi seçebiliyordum. Onun kim olduğunu daha fazla merak etmeye başlamıştım.
- İyi günler dilerim size. Sanırım martıları çok sevdiniz.
- Martıları kim sevmez ki?
- Artık insanlar onlara bakmıyor bile. Neyse benim acil gitmem gerekiyor size bu simiti vermek istedim. Böylece onları daha fazla besleyebilirsiniz.
- Teşekkür ederim ama ben zaten simit alacaktım onlar için.
- Lütfen bu yaşlı adamı kırmayın. Acil gitmem gerekiyor.
- Teşekkür ederim o zaman iyi günler dileriz size.
- Teşekkür ederim beni kırmadınız için. Görüşmek üzere.
- Kusura bakmayın ama sizinle karşılacağımızı hiç sanmıyorum.
- Belli olmaz dünya küçük. İyi günler size.
Şapkalı adam yanımızdan uzaklaşırken bir süre boyunca onun arkasından baktım. Ne ne kadar konuşma tarzı çok kibar ve sevecen olsa da onda bir gariplik vardı. Hele dünya küçük demesi onun tekrar karşılaşacağımızdan emin olduğunu gösteriyordu.
- Lucian o adam kimdi?
- Bilmiyorum Derin normal bir insan gibiydi ama biraz garipti sanki.
- Evet, evet biraz garipti. Konuşurken mimikleri hiç değişmedi fark ettin mi?
- Farkındayım Derin belki sadece yardımsever birisiydi. Senin bu konuda endişelenmene gerek yok Derin yanında ben varım ve seni hep koruyacağım.
- Yaa şapşik ama sen çok tatlısın. Lucian eve gidelim mi garip oldum birden.
- Tamam Derin gidelim.
Bir anda kafamın içi soru işaretleri ile dolmuştu. Şapkalı adam son derece normal davransa da konuşma biçimi davranışları sanki onda daha fazlası olduğunu söylüyordu. Kesinlikle garip bir sohbetti aslında çok normaldi ama bazı
kelimeler ve onları söyleme biçimi farklıydı.
Arabaya kadar hızlıca yürüdük be sonra yola çıktık. Takip edilip edilmediğimizi anlamak için sürekli olarak aynadan arka tarafı kontrol etmeye başladım. Ancak sıra dışı hiçbir şey yoktu.
- Lucian çok güzel bir gündü teşekkür ederim. Çok mutlu oldum, martıları çok sevdim. Beykoz'u da çok sevdim.
- Rica ederim Derin senin mutlu olman iyi geliyor bana.
- Yaaa şapşikcim benim çok teşekkür ederim bu kadar iyi olduğun için. Sen hala o adamı mı düşünüyorsun yoksa.
- Karşımıza çıkan garip bir adamdı sadece. Belki o hala iyi kalmayı başarmıştır ve martıları çok sevdiği için bize simit vermiştir.
- Olabilir Lucian belki kel kafası görünmesin diye şapka takıyordur. Bence olabilir.
- Kesin öyledir derin bende ileride kel olursam kesin şapka takarım.
- Şapka takma Lucian kel olsan bile ben yanında kalırım. Hem kel erkekler daha yakışıklı oluyor.
- Derin sen bunu nereden öğrendin?
- İzlediğim bir filmde vardı kadın adama böyle söylüyordu. Adan hasta olduğu için saçları dökülmüştü. Güzel filmdi ama hiç ağlamadım. Lucian bu surlar ne kadar eski.
- İstanbul'un fethinden önce yapılmış. Yaklaşık 600 yıl önce yani.
- Çok eskiymiş gerçekten çok beğendim. Buraya da gezmeye gelelim sonra derenin yanında oturup kahve içeriz yani sen kahve içersin ben çay.
- Tamam Derin geliriz elbette.
- Lucian sence o şapkalı adamı tekrar görür müyüz?
- Bilmiyorum Derin belki götürürüz belki de görmeyiz. Önemli olan güzel bir gün geçirmek.
- Tamam artık onu hiç düşünmüyorum şu andan itibaren sadece tontişi düşüneceğim. Çok sevdim onu ben.