Biraz daha ilerledim yanmış, kurumuş ağaçların arasında. Toprak bile kurumuştu, yanımdan akan derede artık su yoktu. Masmavi olam gökyüzü bile artık mavi değildi. Güneşe ne oldunu merak ettim, koyu gri bulutların arasından görünmüyordu artık. Güneş bile gittiyse yildizlar ne haldedir acaba? Sanki bütün hayat bana küsmüştü.
İlerlemeye devam ettikçe havanın ısındığını hissettim. Terlemeye başlamıştım ve sıcaklık giderek artıyordu. Sanki hayat bana küsmüş ve benden intikam almak istiyor gibiydi. Belki hayat devam etmemi istemiyordu ve beni durdurmak için böyle yapıyordu. Hayatla konuşma şansım olsaydı ona sormayı çok isterdim. Sorularım yine cevapsız kalıyordu belki de soru sormamak gerekiyordu. Soru sorduğun zaman cezalandılıyordun.
Yine çok düşündüm ben. Bir süre sonra yürüdüğüm yol bir çöle dönüşmüştü ve çölde benden başka hiçbir sey yoktu. Gölge bir yer bulsam oraya saklanırdım elbette ama hiç gölge yoktu. Ne kadar zaman boyunca yürüdüğümü bilmiyorum. Yoruldum ama duramazdım, durursam basaramayacağımı çok iyi biliyorum. Ben hayatım boyunca hiç durmadım, hep koştum, hep düştüm.
Ne saçma şeyler düşünüyorum ben. Kendime çelme takıyorum sanırım. Galiba içimde beni zerre kadar sevmeyen bir ben daha var ve hep benim kötülüğümü istiyor. Kötü ben'e dikkat etmem gerek benim. Şu anda ne düşünüyorum biliyor musun asıl kötülük benim içimde ve bana karşı. Hayat dediğimiz şeyde insanın içindeki iyilik ve kötülüğün savaşından ibaret.
İlerideki tepenin aşağısında kırmızı bir şey görüyorum. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ve ona ulaşmak için koşmaya başladım. Bütün gücümle koşuyorum hiçbir şeye dikkat etmeden. Orada ne olabilir belki hiçbir şey yoktur veya belki aradığım her şey oradadır. Belki de sadece orada bir orada olması önemlidir.
Tepeden aşağıya doğru koşarken bir kaç kere düştüm, yuvarlandım. Bolca kanadım ama pes etmedim. Emin oldum ki insanın hissedebileceği en büyük acı ruhundaki acıdır. Şaka maka iyi ve kötüyü kendimle özdeşleştirdikten sonra acıyı da ekledim bu gidişle mutluluğu da eklerim. Sonra her şeyin benim içimde olduğunu iddia ederim. Ben galiba deliriyorum sanırım.
Tepeden aşağıya doğru inmeyi bitirdiğim zaman ilerideki kırmızılıkları daha net görmeye başladım. Buraya gelebilmek icin geldiğim yolu düşündüğüm zaman cok fazla mesafe kalmadığını düşündüm.
Kırmızılıklara yaklaştığım zaman yerlerde kırmızı cam parçaları olduğunu gördüm ve gömleğimi çıkartarak hepsini içine atmaya başladım. Yaklaştıkça daha fazla kırmızı cam parçası buldum ve bohça haline getirdiğim gömleğimin içine koydum.
Sebebini bilmiyordum ama gördüğüm bütün kırmızı cam parçalarını toplamak istiyordum. Zaman geçtikçe bohçam cam parçaları ile doldu ve bende tisortumu da çıkartıp aynı şekilde bohça haline getirdim ve cam parçalarını toplamaya devam ettim.
İletmeye devam ettim ve kırmızı olarak gördüğüm yere geldim. Orada kırmızı bir şekil vardı ve o şekil parçalanmıştı. Sanki ortadan ikiye ayrılmış ve yarısı paramparça olmuştu. Bohcalarımı yere koyarak o camdan şeklin neye benzediğini anlamaya çalıştım. Yüksekliği boyumun 4 katı kadardı yani parçalanmayan tarafının.
Neden bilmiyorum ve iki elime iki kırık, kırmızı cam parçasını aldığım zaman ağlamaya başladım. Ben ağlamaya başlayınca hava karardı ve yağmur yağmaya başladı. Sırılsıklam olmuştum ve gözyaşlarım küçük çaplı bir dere gibi akıyordu. Hiçbir şey umurumda değildi sanki.
Her şeyin eskisi gibi olmasını istedim. O kırık camdan şey her ne ise onun eskisi gibi olması gerekiyordu. Sanki o eskisi gibi olursa herşey düzelecekti. Ve iki elimde dr tuttuğum iki cam parçasını birleştirdim. Onların birbirine yapıştığını gördüğüm zaman yerdeki başka cam parçalarını da birleştirdim. Bohçalarımdaki bütün cam parçalarını çıkarttım. Ve elimdeki cam parçasına uyan başka bir parça aradım. Bir boz yapla oynuyormuşum gibi bütün cam parçalarının elindekine uyup uymadığını denedim. Avuçlarımda ve parmaklarımda kesikler oluşmuştu ama önemsemedim.