Ben sanırım korkuyorum. İçimde bir duygu var ve o duygu beynimi, bedenimi ve kalbimi ele geçiriyor. Sanki onun hatıraları ona ait olanı geri almak istiyor. Ona neyin ait olduğunu bilmiyorum ama şimdiye kadar ona verdiklerim yetmemiş gibi. Belki canımı almak istiyordur. Keşke istese bir gülümsemesi karşılığında seve seve verirdim ona.
Ancak korkmamın sebebi bunlar değil içimde çok hızlı bir şekilde büyüyor. Hani kendimi ikiye böldüm demiştim ya bir parçam geçmişte ve bir parçam simdideydi. Artık geçmişte olan parçam kocaman oldu. Arka tarafta kılıçlar birbirine çarpışırken ben onun gözlerindeki yıldızları saymaya çalışıyorum hala. Acaba evrenin onun gözlerinde olma ihtimali var mıdır?
“Sen ölmeye çok meraklısın galiba. Şu kılıcı dogru tut. Her hamleni yaparken sonraki hamilelerini planla mutlaka." Kılıcımı askerlerden birisinin boğazına dayandığım sırada söylüyordum bunu. Bu askerleri bir an önce hazırlamamız gerekiyor. Eğitimin şiddetini biraz daha arttırmaya karar verdim.
Bu esnada hatıralarım değişmeye başladı. Onun beni terk ettiği aklıma geldi. Onsuzlukta neler yaşadığım. Sabahlara kadar uyumayıp onu beklediğim geceler ve arkadaşlarımın beni sokaklardan topladığı zamanlar. İçimde öfke büyümeye başlamıştı bunu hissediyordum. Sanki ona dair sevgimle öfkem bir savaşın içindeydi. Bedenim kendi bağımsızlığını ilan etmiş gibiydi. Askerlerden birisinin burnunu kılıcımın kazası ile kırdığım zaman farkettim bunu. Sakinleşmem gerekiyordu ama yıllardır kendimden bile sakladığım öfkem ortaya çıkmışken onu nasıl durduracağımı bilmiyorum ben.
"Kendinizi toparlayın haydi. Silahlarınız bedeninizin bir parçası olsun onları sakın bırakmayın. Tekrar!"
Bu esnada Galdor'un yanıma geldiğini görüyorum. Belli ki konuşmak istedikleri var beninle. Bende askerlerden uzaklaşıp onun yanına yaklaşıyorum.
- Lucian sakin ol. Daha savaşa girmeden askerlerin hepsini öldüreceksin.
- Öğrenmeleri lazım Galdor yoksa başaramazlar.
- Öğrenmeleri lazım ama öğrenmeleri icin kafalarının boyunlarının üzerinde olması lazım. Az önce zavallı bir askerin burnunu kırdın.
- O da nenem gibi kullanmasın kılıcı. Neyse biraz daha sakin olmaya çalışırım.
- Kendine gel Lucian sen bu kişi değilsin.
Bu kişi değil miyim? Kimim ki ben? Adımdan başka beni anlatan ne var? Ben onsuz kimim? O benim yanımdayken kimdim? Şair olsaydım çok güzel bir şiir yazardım belki de. Çok güzel gülümsüyor bana söküp alsa kalbimi benim. Ben o olmadan nefes almak istemiyorum. Ne diyorum ben ya o beni bırakıp gittikten sonra hala onu aynı biçimde hatta daha fazla sevebilmem hiç normal değil.
"İşte bu hepiniz harikasınız. Unutmayın bir rakibe öncelikli olarak birkaç şekilde saldırabilirsiniz. İlk hedefiniz kalp ve boyun gibi yaşamsal bölgeler ancak buralara ulaşmanız zor olabilir. Bu yüzden silah tutan kolunu hedeflerin silahları düşerse onlar kaybetmiş demektir." Gözlerimin içine bakıyor benim. İnsanın geçmişi şimdiki zamanının içine bakabilir mi sahiden.
İşin kotu tarafı ise ben zaman algımı kaybediyorum. Zamanda yolculuk böyle bir şey olmamalı. Ben neredeyim şimdi? Kimdeyim? Hep olmak istediğim yere çok uzaktayım hele olmak istediğim yer geçmişte kaldıysa ve benim ona ulaşma şansım yoksa.
"Eğer yapabiliyorsanız kılıcın altından geçin ve rakibinizin bacaklarını kesin özellikle diz kapaklarının arkasını keserseniz rakibiniz ayakta duramaz." ne kadar da harika değil mi gerçeklikten neredeyse tamamen koptum. Geçmişin hayaletleri ile birlikteyim. Gerçekten onun Gülümsemesini görüyor muyum yoksa yaşadıklarımın hepsi beynimin bir oyunu mu?
Askerler çok yorulmuş olmalı bizde yorulmuş olabiliriz. Bizimkilere bakıyorum ve bu kadar antrenmanın yeterli olduğuna karar veriyoruz. Yarın devam ederiz belki çapraz eğitim veriririz onlara. Fazla bilgi zarar vermez bence. Hem yarın savaş planlarımızı da anlatırız onlara ve taktikleri belirleriz. Önce bizim savaş planını hazırlamamız gerekiyor ama önemli değil elbet bir yolunu buluruz