- Lucian.. Lucian hadi uyan.. Hadisene oğlum bembeyaz oldun.
- Naserious.. Ahh sen misin? Ne oldu?
- Bunu senin söylemen lazım Lucian. Pek uyumadım ben sonra sana bir baktım ölü kadar beyaz olmuşsun. Bir şey mi oldu?
- Nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Bir rüya gördüm veya kabustu bilmiyorum.
- Anlat çabuk hiçbir zaman bir rüya sadece bir rüya değildir.
- Acele etme kafamı toparlamam için biraz zaman ver bana. Simsiyah bir yerdeydim ve hiç ışık yoktu. Sanki hiçbir şey yoktu orada bende amaçsızca koşuyordum ama aslında hep aynı yerdeydim ben. Sonra bir ses duydum. Tanıdığım bir sesti ama hatırlamıyordum o an hicbir şeyi hatırlamadığımı fark ettim. Daha sonra aynı kadın sesini tekrar duydum. Ses Melvenia'ya aitti.
- Melvenia kim?
- Tabi siz hiç tanışmadınız onunla. İlk romanda hiçbir haber vermeden beni terk eden sevgilim. Herşey bu yüzden başladı zaten bende gidip duygularımı birisine verdim meğerse o kişi bütün kitapların kötüsüymüş.
- O romandaki ben seni dövmedi mi ne salak adamsın sen! Bu yüzden duygularınla hareket etmemen gerekiyor. Aradan kac tane roman geçti gram akıllanmadın.
- Mesele o değil yoksa istediğin zaman döv beni sıkıntı yok. Melvenia bana esir olduğunu ve onu kurtarmam gerektiğini söyledi.
- Lucian bana açık konuş bu kızı seviyor musun sen?
- Evet, seviyorum zaten ne olduysa bu yüzden oldu. Ben ondan baska kimseyi sevemedim çok denedim ama olmadı. Başta duygularım alındığı için olmadı sanıyordum ama aslında hepsi onda kalmıştı.
- İkinci soru ve vereceğin cevap yiyeceğin dayağın büyüklüğünü belirleyecek. Bu kızı kurtarmak istiyor musun?
- Naserious istersen döv beni, ağzımı burnumu kır tek kelime etmem ama beni anla lütfen bu kız ne yaşadıysa benim yüzümden yaşadı. Beni terk etmek zorunda kaldı çünkü o adamla anlasma yapmam gerekiyordu. İlk romanın sonundan sonra acı çekti çünkü ben herseyi mahvettim. Hala acı çekiyor çünkü benim yüzümden. Onu kurtarmam gerekiyor.
- Bu kadar salak olmana rağmen yine dayaktan kurtardın. Şimdi bu kız nerede esir biliyor musun?
- Hayır söylemedi bana tahminime gore ilj romanın sonunda bir yerlerde tutuluyor. Nasıl rüyanda gördüğünü sormuyorum bile tamam ben varım ve onu kurtaracağız.
- Çok teşekkür ederim Naserious sen muhteşem bir dostsun.
- Hemen şımarma o kızı kurtaralım sonra bir temiz döverim seni bende rahatlarım.
- Anlaştık şimdi önce şu kralı kurtaralım sonrasına bakarız.
- Teşekkür ederim kardeşim benim sen sahip olduğum en iyi dostsun.
- Aklına başka bir plan geldi mi?
- Plan yapmak için biraz daha zaman var. Şimdi öncelikle ne olup bittiği anlayalım. Bütün detayları öğrenelim ona göre hareket ederiz.
- Tamam kardeşim, onun sesini tekrardan duymak beni mahvetti inan bana.
- Tahmin edebiliyorum sen bu kıza aşık olmuşsun. Çok normal bunlar ama biz once yolumuza bakalım, önem verelim. O da biraz daha dayanabilir bence. Şimdi git elini yüzünü yıka kendine gel birazdan dışarı çıkarız. Hareket etme zamanı yaklaşıyor.
- Tamam kardeşim birazdan yanına gelirim.
Lucian uzaklaştığı sırada Naserious derin bir şekilde düşünüyordu. Hem kralı kurtarmayı hemde kızı kurtarmayı aynı anda düşünüyor ama parçaları bir türlü birleştiremiyordu. Neden bunlar şimdi oluyordu? Bir anlamı olmalıydı hepsinin hatta geçmişteki olayların da bir anlamı olmalıydı. Ancak bir türlü bulanıyordu, sanki herşey o kadar hızlı hareket ediyordu ki düşünmeye zaman bulamıyordu. Az kaldığını hissediyordu, cok yakında her şey belli olacaktı. Önce kale sonra kız ve sonra başka bir şey. Bu duygudan nefret ediyordu işte.