Çukur 5 - hikâye

 


Beni yanından kovduktan sonra boynumu yerlere ladar eğmistim. İçimde ona dair nice umutlar beslerken hepsini yok etmişti bi anda. Onun tırnaklarından korkmuyordum evet, onun tehditlerinden de korkmuyordum. Bu yüzdendi beni istediği gibi öldürebileceğini söylediğimde hiçbir şey yapmaması. Sadece kovdu beni işin kötü tarafı bunun yaparken çektiği acının büyüklüğünü hissetmemdi. Canımın ne kadar yandığını anlatmam mümkün değildi ve acının tek sebebi onun güzel gözlerinden düşen bir damla yaşı görmemdi.


Sonra beni çukurun yanından da gönderdi. Beni göremeyeceği bir yere kadar gittim. Ondan gitmem için herseyi yapıyordu. Kalbinin önünü surlarla kapatmıştı sanki ve ben ne zaman tırmanmaya çalışırsam beni asagiya atıyordu. Normalde gitmem lazımdı, arkama bile dönüp bakmadan gitmem lazımdı ama yapamadım. Nasıl yapabilirdim ki onun hayatımdaki en güzel renk olduğunu nasıl anlatabilirdim kendisinin siyah olduğunu düşündüğü sürece.


Benim gitmedigimi, gidemediğimi biliyor olmalıydı. Onun seslenmesi bekledim, beni çağırmayın bekledim. Beklemek canımı yakıyordu ama cümlenin içinde o var diye mutlu oluyordum ben. Bildiğim bütün cümleleri unutturmuştu bana ve bu yüzden doğru dürüst konuşamıyordum. Yoksa ne tırnakları, be beni duvarın üstünden defalarca aşağıya atması ne de kırılan kemiklerim canımı acıtıyordu. Onun bir damla gözyaşı beni bitiriyordu ama. 


Yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı benim ve bu çaresizlik canımı yakıyordu. Onun mutsuz olduğunu bilmeme rağmen mutluluğum ondaydı. Onun yanında geçirdiğim her an cennetti benim için. Onsuz geçirdiğim her an ise cehennem gibiydi ve ben cennetimden sürgün edilmiştim. Öyle bir çaresizlik içindeydim ki neler hissettiğimi anlatmam mümkün değildi.


Sonra bir gün bana seslendiği duydum ve koşar adımlarla yanına gittim. Tekrar onu görmek cennetime kavuşmak gibiydi. Beni yine kovabilirdi, yüreğimdeki bütün kemikleri kırabilirdi ama önemi yoktu bunların. Katilim bile olabilirdi ki ona bile razıydım.


Yanına gittim, Evet çukurun en derinine indim. Beni gördüğü zaman şaşırmış gibiydi belki de uzaklaştığını düşünmüştü. Aslında hiçbir yere gitmeyeceğimi çok iyi biliyordu. Hala içinde bir şüphe vardı demek ki ki o şüpheden nefret ettim. Etimle, kanımla nefret ettim. Her şeyimle ona aitken bundan şüphe duymak ne kadar anlamsızdı. Bir taraftan ona hal veriyordum yaşadıklarını düşündüğüm zaman. 


Şaşırması fazla uzun sürmedi ancak beni gördüğü zaman gülümsedi. O gülümsediği an karanlık odam aydınlandı, kalbimde çiçeklerin açması için bir kez gülümsemesi yetiyordu. Gözlerimin içine baktı uzun uzun, o kadar güzel bakıyordu ki bana. Gözleri o ladar güzeldi ki önüm gözlerinden bir kere öpsem çirkin kelimesini silerdim sözlükten. 


Sonra sarıldık birbirimize, hissettiğim duyguyu anlatabilmek için en az 10 roman yazmam gerekiyordu. Kollarımı bedenine doladım, kalplerimiz birbirine temas ediyordu. Acaba yüreğimdeki coşkudan, çıldırmış gibi atan nabzımdan haberi var mıydı onun? Bildiğini düşündüm onun, biliyor olmalıydı. Bu yüreğin onun için attığını biliyor olmalıydı, duyuyor olmalıydı sessizliğimi. Ben onu görüyor, duyuyor ve hissediyordum. Acılarının hepsini yaşıyordum bende, güzel gözlerinden düşen her damla gözyaşı beni paramparça yapıyordu. Kat acılarını bana diyemedim, insan bazen bazı sözleri söyleyemiyormuş bunu anladım. Sonra o söylemediği sözler yumru gibi oturuyormuş soluk borusuna, Nefes almak mümkün olmuyormuş böyle zamanlarda.


Gözlerinde kaybolmustum onun, nerede olduğumu, kim olduğumu bile unutmuştum. O an dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Hayallerim kollarımın arasındaydı ve o anın bitmemesini istiyordum. Hep yanımda kal da diyemedim çünkü biliyordum gitmek isteyeceğini. Onu kendimden bile daha fazla sevdiğimi söylemedim elbette. Bazı sözlerin söylenmek için zamana ihtiyacı vardı ve doğru zaman gelmemişti daha.


Çukurun tam merkezinde kurumuş bir ağacın köklerinin üstünde oturduk. Hemen yanımda oturuyordu, bana yakın olmak istediğini biliyordum. Bana tekrardan sarılmak, elimi tutmak belki ama korkuyordu. Benden neden korktuğunu sorduğumda, benden korkmadığını söyledi bana. Neden benden kaçtığını sorduğum zaman ise cevapsız kaldı. Cevabını bildiğimi söylediğim zaman gözlerimin içine umutla baktı. Öyle bir büyülenmiştim ki az kalsın ne söyleyeceğimi unutuyordum. Ona benden değil kendinden korktuğunu söylediğim zaman tekrardan sarıldı bana. Onu biliyordum, onu tanıyordum, onu her gördüğüm zaman satır satır okuyordum onu ve okuduğum her satırda bir kere daha aşık oluyordum ona.


Benim yanımda kalmak istediğini biliyordum ve korkularını da biliyordum. Bu yüzden bana sarılması ve benden kaçmaya çalışması. Bu yüzden kalbinin sularına her tırmanışımda beni aşağıya atması. O surları aşana kadar vazgeçmeyecektim denemekten. 


Sıkıca sarılmıştık birbirimize, sanki aynı nefesi aliyorduk, hallerimiz aynı ritimle atıyordu ve dudaklarımız tekrardan buluştu. Ben tekrardan bir yangının içinde buldum kendimi. Dudaklarımız her birleştiğinde alevler şiddetleniyordu. Cennetimdeydim tekrardan. Dudaklarımız birbirine her değdiginde ben başka birisi oluyordum. Değişiyorum ve her değişimde onun adı yazıyordu.


Dudaklarımız ikinci kere buluştu bu sefer daha uzun süre konuk oldum onun yüreğinde. İçimdeki yangının ne kadar büyüdüğünü anlatamam sanırım. Sanki bütün şehir, bütün ülke, bütün gezegen alevler içindeydi. Ben ateistim, o ise havaydı, ben kor olacaktım, kül olacaktım ve iliklerime kadar yanmak istiyordum.


Dudaklarımızın üçüncü birleşmesinde ise dudaklarındaki bütün kıvrımları hissettim ben. Beni tekrardan surlardan aşağıya atabilirdi, kemiklerimi kirabilirdi ama hiç önemi yoktu bunun. Beni oracıkta öldürebilirdi ama ben zaten onda ölmek ve yeniden doğmak istiyordum. Sanki bildiğim bütün kelimeleri unutmuştum ve onun için yeni kelimeler bulmalıydım.


Dudaklarımız dördüncü kez buluştuğu zaman ben ondan ayrılmayı hiç istemiyordum. Zamanı durdurmak istedim. Her buluşma bir öncekinden daha uzun sürüyordu. Onun kalbine ulaştığımı hissettim, hayallerine dokundum. Çocukluğunu alnından öptüm bu esnada ve ona bir kere daha aşık oldum. Ona hayranlığım devasa bir boyuta ulaşmıştı. Sadece o olsun istedim. Dudaklarımız dans etmeye başladığı sırada. Onu iyice kendime doğru çektim, onunla bütünleşmek istedim. Hep yarım yaşadığım hayatın tamamlanmasını istedim.


Dudaklarımız beşinci kez buluştuğu zaman bunun son olduğunu anlamıştım artık. Onunla paylaştığım hayalin sona erme vakti gelmişti. Dudaklarımızın birbirinden ayrılması son derece hüzünlüydü. Ben cennete kadar çıkmışken beni tekrardan surların üzerinden aşağıya attı. Dünyanın merkezine kadar düştüm sonra. Kaç tane kemiğimin kırıldığını bilmiyordum. Tekrardan cennete gitmek istiyordum başka bir şey umurumda bile değildi..



0/Post a Comment/Comments