Geleceğin hatıraları 22. Bölüm yeni roman

 


Kırılan kemik sesleri her yerde duyuluyorken hareket etme alanları iyice sınırlandırılmıştı. Lucian'ın tahminine göre etraflarındaki iskelet sayısı birkaç yüzü geçmişti ve sayıları her an giderek artıyordu. "Bir çıkış yolu olması lazım." diye düşündü. "Yoksa elbette yorulacağız ve hiçbir şansımız kalmayacak." artık daha fazla iskelete isabet etmesi için silahlarını daha geniş bir şekilde savuruyorlardı.


"Keşke o devasa panda şimdi yanımızda olsaydı. Birkac kere yuvarlansa avantajlı olurduk." diye geçirdi içinden ve o pandayı özlediğini düşündü. O an aslında özlediği çok fazla şey olduğunu fark etti Lucian. İnsan yaşama heyecanına fazla kaptırıyordu kendisini ve izledikleri elinden uçup gidiyordu. Fark ettiği zaman ise özledikleri acı hatıralar olarak kalıyordu içinde ve her acı hatıra insanın yüreğinde bir yüktü.


"Patlangaç yanımızda olsa iyi olabilirdi ancak vaz geçtim o burayı havaya ucuturdu sonra mağara üstümüze yıkılırdı. Vaz geçtim en güzeli keskelerden sıyrılıp bir çıkış yolu bulmak. Zaten keşke demek ne kadar da kötüdür. Keşke insan hiç keşke demeseydi." Lucian bir yandan savaşırken diğer taraftan kendini düşüncelerin arasında bulmuştu.


Bir iskeletin bir kılıç hamlesi hemen Lucian'ın saçlarının yanından geçti. Galdor boğazını kestiği bir iskeleti tek eliyle kaldırıp ileriye doğru fırlattı. Naserious bile ona doğru yapılan hamleleri asasıyla savurmaya çalışıyordu. Kylana sürekli olarak kaybolmaktan vazgeçip onların yanında savaşmaya başladı.


- Beni biraz koruyun gençler bir şey deneyeceğim. Eğer başarılı olursam bütün gücünüzle koşmaya başlayın.


Naserious cümlesini bitirdiği zaman onu ortalarına aldılar ve korumaya başladılar. Her gelen silah hamlesini savuşturuyorlar ve daha sonra karşı saldırıya geçiyorlardı. Hepsi fazla zamanları kalmadığını çok iyi biliyordu ve zamanlarını biraz daha uzatabilmek için bütün güçleri ile savaşıyorlardı.


Naserious bazı büyü hareketleri yapıyordu. Birkaç saniye sürmüştü belki de ama onlara göre en uzun zamanlardan birisindeydiler. Naserious büyüsünü bitirdiği zaman bir anda tüm iskeletler parçalanıp yere dökülmeye başladı. Bir an kadar sonra etraflarında sadece kemikler vardı ve Naserious bağırdı "Koşun şimdi."


Bütün güçleri ile koşmaya başladılar. Koşmaları iskeletlerin tekrar geri geleceğini düşündükleri içindi. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı ancak durmak onlar için ölmekle eşdeğerdi. Ve aralarında kimse o an ölmek istemiyordu.


- Nereye kadar koşacağız biz?

- Sadece koş Galdor. Arkamızdan kemik sesleri geliyor sanki.

- Koşalım da Lucian sonunda yorulacağız ve iskeleler gelecek sonuç belli.

- Ne oldu sana Galdor bir anda düşünmeye başladın. Düşünme arkadaş ileride bir kapı falan vardır. Tahminime göre bir süre sonra iskeletler gelmeyi bırakacak.

- Çelik bir kapı bulsak harika olurdu Naserious onu kırmaları bayağı bir zaman alır bence.

- Bence şu an tam deniz kenarında bir tatil köyüne ışınlanmanın tam zamanı.

- İşte bende hep bunu söylüyorum Kylana. Diyorum size bizim uzun bir tatile ihtiyacımız var.

- Gevezelik yapmayın lütfen şimdi sadece koşun. Enerjinizi başa harcıyorsunuz.

- Lucian efendi büyük konuştu. Seni tatile almayacağım görürsün gününü.

- Ne değerli tatilmiş arkadaş seni tatilde bekleyen birisi mi var Galdor?

- Evet var, kızgın kumlar, serin sular, otantik meyveler hep beni bekliyor. Oldu mu Lucian?

- Şu an kavga etmeyin şu işten sıyrılalım siz kavga ederken köşede oturup izleyeceğim.

- Gevezeliği sonra yapsanız olur mu acaba? Peşimizde sınırsız sayıda iskelet var. Enerjinizi sadece koşmaya harcayın konuşmaya değil. 

- Tamam, Kylana tamam. 


Lucian son sözü söyledikten sonra koşmaya devam ettiler. Arkalarından kemik sesleri gelmeye devam ediyordu. Biraz daha ilerledikten sonra yolun ikiye ayrıldığını fark ettiler. Bir süre için bir birine baktılar o an hepsi hangi yoldan gideceklerini düşünüyordu. 


- Ne yapacağız şimdi? 

- Bilmiyorum Galdor. İki yol da birbirinin aynısı gibi gözüküyor. 

- Aynen öyle Lucian. Bence biraz düşünelim önce ona göre kararımızı veririz. 

- Evet ya koş koş canım çıktı resmen. Biraz soluklanalım. 

- Sana o kadar içme dedim kaç kere sonra iki adım atınca yok nefesim kesildi, yok yoruldum. 

- Bana bak Lucian senin ağzını burnunu şuradan kurtulalım öyle kıracağım. 

- Naserious sence hangi yoldan gitmeliyiz?, 

- İki yolda neredeyse birbirinin aynısı Kylana. Dış görünüşe göre karar vermemiz mümkün değil. Mantıklı da değil bu tarafta farklı bir şeyler olduğunu hissediyorum. Bence sağ taraftan gidelim. 

- Herkes için uygunsa sağ taraftan gidelim. İskeletler birazdan burada olur zaman kaybetmeyelim artık. 


"Çok iyi hatırlıyorum birisi bana önemli olan hangi yoldan gittiğin değildir önemli olan nereye gittiğindir. O yolun nereye gittiği de önemli değildir." Önemli olan yoldu, zaten yolu anlamlı kılanda buydu aslında. Hangi seçimleri yaparsak yapalım yol devam ederdi. 


İşin ilginç tarafı ise hiçbirimizde korkunun emaresi yok. Evet, koşuyoruz ama bunun nedeni korkmamız değil. Birimizin başına bir şey gelecek diye koşuyoruz. Her fırsatta Kylana ile göz göze geliyoruz umarım fark etmiyorlardır. Yoksa Galdor'a kalsa ilk fırsatta evlendirecek bizi. Durun ya henüz zamanı gelmedi, hazır değilim sanırım ben. Hani Galdor'u anladım ama bari sen yapma bunu. Kylana harika bir insan evet ama ben harika değilim. Onun kusursuz güzelliği karşısında ben paramparça vaziyetteyim. Üstüm başım kır içinde, kafam karmakarışık, duygularım başka bir yerde hep. Hazır değilim ben, bana öyle acımayla bakma ne olur, yalvarırım sana. 


0/Post a Comment/Comments