Buluttaki şehir 90. Bölüm yeni roman

 


"Sahi ben nereye gittim yine? Ben tek başıma kaldığım zaman böyle oluyor hep. Düşünmek hiç iyi değil keşke beynimi uzaklara atabilseydim veya bir kapama tuşu olsaydı. Belki o zaman rahat ederdim şu anda sanki zihnimde tüm dünyayı taşıyorum. Ben yalnız değilim ama etrafımda başkaları var ama kendimi yalnız hissediyorum. Belki de ben arızalı gelmişimdir dünyaya. Evet, evet çok doğru söylüyorum ben kesin defolu olarak doğdum.


Buradan çıkarız Kylana'yı da buluruz ama sonra ne olacak. Herkes hayallerinin peşinde koşarken ben ne yapıyorum. Benim bir hayalim yok biliyor musun? Sen kimsin? Eğer beni duyuyorsan bir cevap vermen gerekmez mi? Sana sesleniyorum beni anladığını göster bana. Galiba benim en çok anlaşılmaya ihtiyacım var. Kendimi bile anlamıyorken senden anlayış bekliyorum. Evet, farkındayım sana haksızlık ediyorum.


Gece neden bitmiyor. Galiba ben gece bitmeden biteceğim. Kendi kendimi tüketeceğim bu gidişle. Belki de son yaklaşmıştır madem hayatım bir roman son sayfası yazılıyordur. Eğer bir romansam bir okuyucum olması lazım o okuyucu da sen oluyorsun. Seninle tanışmayı isterdim gerçekten çok güzel olurdu. Büyük ihtimalle romanı yarıda bıraktın ve sende gittin benden.


Ben galiba kafayı yiyeceğim bu gidişle zaman geçse de biraz uyusam. Uyumanın en güzel yanı ne biliyor musun uyuduğumda düşünemiyorum. Sanırım uykunun tek güzel yanı bu. Merak ettim sen düşüncelerinden nasıl kaçıyorsun? Benim gidecek hiçbir yerim yok, kendimden kaçamıyorum. Ne kadar ısrarcıysam hep peşindeyim kendimin.  Bir gün beynim çok düşünmekten patlayacak. Offf ben uyumak, düşünmemek istiyorum artık."


Lucian kendi düşünceleri arasında kaybolduğu sırada zaman yavaş bir şekilde olsa da ilerliyordu. Biraz daha zaman geçtikten sonra Kayıp, Lucian'a arkadaşlarını işaret etti. Artık düşünmeme zamanı gelmişti tabi uyumayı başarabilirse.


Önce Naserious'u uyandırdı ardından Maril'i en sonra Galdor'u uyandırdı ve onlar kalkıp cam kenarlarına geçtiği sırada Lucian ve Kayıp koltuğa kıvrıldı. Lucian'ın uyuması fazla uzun sürmedi. Uyuduğu zaman kendini siyah boşlukta buldu. Ne zaman uyusa oraya gidiyordu. Sebebini bilmiyordu ancak o boşlukta kaybolmak istiyordu.


Bir süre boyunca nereye gideceğini umursamadan ilerledi. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Nereye gideceğini de bilmiyordu. Kan renginde kaldırımlar belirdigi zaman onları takip etmeye karar verdi. Nereye gideceğini önemsemiyordu.


Biraz ilerledikten sonra yolun etrafında kurumuş ağaçlar belirdi. Daha sonra kurumuş çiçekler, siyah bir gökyüzü. Biraz daha ilerlediği zaman karşısında oldukça büyük bir ev belirdi. Hatta o ev değil kaleydi. Üç katlıydı ve oldukça görkemli bir evdi.


Evin kapısının önüne geldiği zaman kapıyı üç kere çaldı. İlk başlarda hiç ses gelmese de daha sonra kapı yavaşça açıldı. Kapı açıldığı zaman kendini büyükçe bir giriş bölümünde buldu. Yerler siyahtı sadece kan renginde bir halı onu bir kapıya doğru yönlendiriyordu.


Halıyı takip etti ve kapının eşiğine girdi. İçerisi oldukça zevkli bir şekilde döşenmişti. Büyükçe bir masa vardı, masa siyah rengindeydi ve gümüş süslemeleri vardı. Oda kırmızı bir renkle aydınlanıyordu ve masanın başında Kötü Adam oturuyordu. Yüzünde eğreti bir gülümseme vardı ve masanın üzerinde iki kadeh bordo bir sıvıya doluydu.


- Hoş geldin Lucian

- Ben seni sürekli görmek zorunda mıyım?

- Ne kadar da kabasın Lucian. Sana hiç yakıştıramadım.

- Ne istiyorsun benden?

- Senden bir şey istemiyorum sadece biraz konuşalım istedim. Lütfen otur senin için tarihin ilk kırmızı şarabını getirdim.

- Ne konuşacağımızı bilmiyorum ama teklifin ilgi çekici.


Lucian Kötü Adamın karşısındaki koltuğa oturdu ve kendisine ikram edilen kadehi aldı.


- Gerçekten çok güzelmiş teşekkür ederim.

- Benden küçük bir hediye diyelim. Zaman geçtikçe sana daha fazla ısınıyorum. Belki hiçbir zaman arkadaş olamayacağız ve hep düşman kalacağız ama en azından seviyeli bir düşmanlık olur bizimkisi.

- Ben anladım senin canın sıkılınca beni çağırıyorsun.

- Biraz canım sıkılıyor doğru ama sana biraz yardımcı olmak istedim. Biraz karışık ve zor bir dönemden geçiyorsun.

- Hayır bizi buraya sen attın şimdi neden yardımcı oluyorsun.

- Burası daha güzeldi eskiden, biraz antrenman yaparsınız diye düşündüm ama birileri burada kendi krallığını kurmuş ki bu düşünmen gereken son konu. Kylana onun elinde esir durumda büyük binanın altındaki zindanda tutuluyor. Durumu iyi sadece biraz canı sıkılmış belki de seni özlemiştir.

- Konuyu bilerek değiştiriyorsun farkındayım.

- Kylana gerçekten çok güzel bir kız eğer bu kadar kötü olmasaydım onu elde etmeye çalışırdım. Kylana senin icin harika birisi ama sen ona karşı hiçbir şey hissedemiyorsun. Hatta kimseye karşı hiçbir şey hissedemiyorsun. Aradığın birisi var ama onu bulamayacağını biliyorsun.

- Sen bana acı çektirmek mi istiyorsun?

- Elbette hayır sadece bazı şeyleri anlamanı istiyorum.

- Neden ben artık duyguları hissedemiyorum? 

- Çünkü onları ben başka bir romanda aldım senden artık sevemeyecek, aşık olamayacaksın.

- Nasıl yani benim başka bir romanım mi var? Kaç tane ben varım?

- Bu huyunu gerçekten seviyorum hiçbir zaman gerçek soruyu sormuyorsun onun yerine kendini kandırmaya çalışıyorsun. Çok fazla sen var. Paralel evrenler, paralel zamanlar, başka dünyalar gibi ama önemli değil sen diğer dünyaları göremeyeceksin.

- Sana sadece tek bir soru soracağım. Onu bulabiliyor muyum?

- Hayır, bulamıyorsun. Sen mutlu olursan bu romanların hiçbir anlamı kalmaz. İnsanlar dram, acı seviyor mutluluk tutmaz.

- Kafamın yine içine ettin. Beynim tütüyor şu an.

- Bilmediğin şeyler var son olarak Kylana'yı kurtarabilirsiniz ancak bu önemli değil çünkü başka bir diyar var ve oraya gitmeniz gerekiyor. Sonra o diyardan aradığın kızın yanına gitmeyi deneyebilirsin. Seninle zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bak sabah oldu hadi uyanda Kylana'yı kurtarın.

0/Post a Comment/Comments