Buluttaki şehir 45. Bölüm yeni roman



... 


Lucian derin bir karanlığa doğru çekildiğini hissetti. Bu duyguyu çok iyi biliyordu uyku diyarına doğru gidiyordu ve bu yolculuklar uzun zamandır sonu olmayan bir karanlığın içinde geçiyordu. Normalde uyuduğu zamanlar dinlenmiş olması gerekiyordu ancak onun için uyku daha fazla yorulmak için bir sebeptir.


Lucian siyah karanlığın içinde evrenler arasında seyahat ettiğini düşündü. O kadar uzun sürmüştü ki yolculuğu evrenin bilinmeyen öteki ucuna gittiğini düşündü. Sadece karanlık vardı öyle ki kendisi bile terk etmiş gibiydi kendini.


Yolculuğu bittiği zaman yeşil çimlerde uzanmış bir şekilde buldu kendini. Masmavi bir gökyüzündeki bulutlara bakıyordu. Bir an için etrafına baktığı zaman yalnız olduğunu gördü. Bir an için kimsesizliğin kaderi olduğunu düşündü ancak umursamadı.


Çimlerin kokusunu içine çekiyordu. Hava o kadar temizdi ki nefes aldıkça rahatladığını hissediyordu. Gökyüzüne bakıyordu ve bulutları hayvanlara benzetmeye çalışıyordu. Ancak hayvanları tanıması oldukça zordu. Önemi yoktu aslında, sadece gökyüzüne bakıyor ve nefes alıyordu.


Düşüncelerden çok uzaktaydı. Sanki her şeyi geride bırakmıştı ve sadece nefes alıyordu. Bulutlar şekil değiştirene kadar devam etti aynı şekilde. Yavaşça beyaz, pofuduk bulutlar yavaşça gri bir renge büründü. Daha sonra masmavi olan gökyüzü renklerini kaybetmeye başladı.


Yemyeşil çimenler solana kadar ne olduğuna anlam veremedi. Olduğu yer ölüyordu, yavaşça ölüyordu. Bir süre sonra etrafında hiç renk kalmadığını fark ettiği zaman ayağa kalktı.


Kurak bir toprağın üzerindeydi. Toprak çatlamıştı ve çatlaklar giderek büyüyordu. Nerede olduğunu merak etti Lucian. Bir anda istediği her şeye sahipken bir anda hiçbir şeyi yoktu.


Karşısında siyahlar içinde bir adam gördü. Yüzünu göremiyordu. Görse bile sanki sürekli değişiyordu onun yüzü. İleriye doğru birkaç adım attı. O adam kimdi ve orada ne işi vardı? Sahi neredeydi o?


Birkaç adım daha atıp adama yaklaştığı zaman sordu. "Sen kimsin?"


Adam soğuk, duygusuz, buzullar gibi bir ses tonuyla cevap verdi "Kimseyim.


- Burası neresi?

- Hiçbir yer?

- Ne işim var benim burada?

- Hiçbir işin yok! Hiçbir amacın yok! Sen sadece bir hiçsin!

- Ben, benim hiç değilim. Sen kimsin peki?

- Ben hiç kimseyim. Anlamadın mı hala burası her şeyin bittiği yer. Anlamlar burada anlamlarını kaybeder. Sende onlar gibi yok olacaksın yakında.

- Ölecek miyim yani?

- Ölüm bile anlamsızdır burada. Hala anlamadın mı burası son.

- Bana ne oldu peki? Neden buradayım.

- Kayboldun, çıkışı olmayan bir çukura düştün, sen kendini kaybettin, sen aslında sen bile değilsin.

- Ama ben hiçbir şey anlamıyorum. Neden bilmece gibi konuşuyorsun.

- Anlam araman boşuna yapamazsın. Burası son diyorum sana. Zamanın çöktüğü bir yerdesin, geçmiş, gelecek ve şimdi burada yok.

- Az önce burada çimler vardı, mavi bir gökyüzü vardı. Ne oldu onlara?,

- Onlar hiçbir zan gerçek olmadı sen sadece öyle sandın. Siz aptal insanlar hep sanıyorsunuz. Gerçek burnunun ucunda ama göremiyorsunuz.

- Gerçek nerede.

- Gerçek öldü, artık yok.

- Ben onu bulmak istiyorum.

- O zaman kapıdan geç. Gerçek acıdır, canın çok yanacak. Parçalandığını hissedeceksin.

- Ben gerçeği bulmak istiyorum sadece. Ben kendimi bulmak istiyorum.

- O zaman devam et.

- Sen kimsin?

- Ben kimseyim aynı senin gibi. Hadi git, tekrar buraya döneceksin.

- Ne zaman döneceğim öldüğüm zaman mı?

- Ölmen için önce var olman gerekir. Git ve var oluşunu bul.


Lucian adamın hemen yanında beliren eski, ahşap kapıyı açıp içinden geçti. Tekrardan çekildiğini hissediyordu. Tek bir farkla çekilirken acı çekiyordu. Sanki birisi onu sonsuza kadar uzatıyordu. İçinde bulunduğu durumun tek bir kötü tarafı vardı bağıramıyordu. 

0/Post a Comment/Comments