Buluttaki şehir 37. Bölüm yeni roman

 


Bir süre boyunca konusmadılar. Galdor hiç olmadığı kadar sessizliğe bürünmüştü. Sanki geçmişinin sokaklarında dolaşıyordu ve yaptığı yolculuktan hiç memnun değildi. Dişlerini öfke içerisinde sıkıyordu sanki bir fırsatını bulsa içindeki tüm öfkeyi dışarıya yansıtabilirdi ve bu oldukça korkutucu olurdu. Bu yüzden konuşmak yerine Galdor'u takip ettiler.


Bir süre daha yoldan yukarıya doğru tırmandılar daha sonra önce sağa ardından sola döndüler. Yanlarından geçtikleri iki katlı evler oldukça eski gibi görünüyordu. Sokaklarda aynı şekilde eski kaldırım taşlarından yapılmıştı. Bir süre daha ilerledikleri zaman surlara ulaştılar ve Galdor aşağıya doğru yürümeye başladı. Daha sonra ana yoldan ayrılıp ağaçların içerisine girdi ve bu sefer sola döndü ve ilerde gördükleri surlara doğru ilerlemeye başladılar.


Biraz daha yürüdükten sonra surların yıkıldığını fark ettiler ve Galdor yıkılan surlara doğru yürüdü. Önce yerdeki kaya parçalarına bastı daha sonra ise biraz büyükçe bir açıklıktan geçerek surların arka tarafına ulaştılar.


- Benim bildiğim tek bir kapı var o da biraz ileride oldukça eski bir kapı en son geldiğim zaman kilitliydi ama onu kolayca açabileceğimizi düşünüyorum. Bu arada teşekkür ederim size hiçbir şey yapmadınız ama benim için anlamı çok büyük.

- Önemli değil Galdor bize istediğini anlatabilirsin. Seni her zaman dinleriz.

- Yok, yok dinlemek mesele değil. Ben anlattım ve kurtuldum artık normale dönebiliriz. Kapı şurada bence o asma kilidi baltamla kırabilirim.

- Elbette kırabilirsin Galdor ama izin ver önce ben deneyeyim. Kilitlerle aramız oldukça iyidir.

- Tamam Kylana önce sen dene.


Kylana bu konuşmanın ardından saçından sitah bir tel toka çıkardı ve tel tokayı eğerek düz hale getirdi. Daha sonra teli kkidin içerisine soktu ve bir kaç kere hareket ettirdikten sonra kilit açılarak yere düştü ve kapıyı iterek açtı.


- Lan içerisi çok karanlık Naserious sen telefonun fenerini aç. Bu karanlıkta önümüzü bile göremeyiz.

- Tamam acıyorum Galdor. Kazara üzerime düşmeni istemem doğrusu.

- Merak etme ezmem seni. Hadi gelin içeriye girelim.


İçeriye girdikleri zaman orta büyüklükte bir oda gördüler ve oda her iki tarafa doğru ilerliyordu. İki tarafta da aynı büyüklükte bir koridor vardı. Görebildikleri kadarıyla koridorun yapıldığı taşlar çok eskiye aitti.


- Hangi tarafa gideceğimizi bilmediğimiz için ben soldan gidelim derim. Olmadı geriye döneriz. Kesin zırhlar alt katlardadır belki Lucian için birkaç uzaylı bile bulabiliriz.

- Dediğin gibi olsun Galdor. Uzaylıları daha sonra da bulabiliriz acelesi yok bence.


İlerledikten sonra iki yana açılan kapılar gördüler. İçerisi sanki yağmalanmış gibiydi ve bu yüzden odalara görmediler. Biraz daha devam ettiler ve yine iki tane kapı gördüler. Kapılardan birisi bir odaya çıkıyordu diğeri ise başka bir koridora. Yürüdükleri koridor ise ileriye doğru uzamaya devam ediyordu.


- Acaba yürüdüğümüz yolları işaretlesek mi? En azından çıkış yolunu kolayca buluruz.

- Harika bir fikir Lucian. Sen yerlere ekmek kırıntıları at. Hadi beni takip edin rehberiniz benim.

- Benden ondan korkuyordum Galdor ama buyur önden yürü sen.


Bir süre daha ilerledikleri zaman büyükçe bir odaya geldiler ve odanın ortasında alt kata inen bir merdiven bulunuyordu.


- Işte merdiveni buldum. Ben size dedim Galdor'un yön bulmasına güveneceksiniz dedim. Şimdi buradan alt kata ineceğiz ve sonra bir alt kata ineceğiz.

- Helal olsun sana Galdor. Sen yolu nereden biliyordun.

- Ben çocukken haritasını görmüştüm burasının yani bir bölümünün haritasını.

- Hala unutmadın mı sen o haritayı. Biz dün yediğimiz yemeği bile unutuyoruz.

- Galdor hiçbir şeyi unutmaz. Bir gün lazım olur diye aklımda tuttum demek ki. Şimdi alt kata indiğimize göre bu taraftan devam edeceğiz. İleride başka bir merdiven olması gerekiyor. Yürürken etrafa göz atın derim belki bir şeyler bulabiliriz.


Galdor'un işaret ettiği yönde yürümeye devam ettiler. Koridorun iki tarafında da içleri boş, döküntülerle dolu odalar gördüler. Ancak onlarla zaman kaybetmeyip yürümeye devam ettiler. Bir süre daha yürüdükten sonra alt kata inen merdivene rastladılar ve aşağıya inmeye başladılar. Alt kata doğru indikçe hava daha rutubetli bir hal alıyordu. Eğer tarihin bir kokusu olsaydı kesinlikle orası tarih kokuyordu.


- Benden buraya kadar. Okuduklarım göre bayağı bir alt kat varmış burada ve bazı katlara bizden önce inen olmamış. İnen olsa bile öyle bir yer arıyoruz ki hiç kimse oraya gitmemiş olsun.

- Ben çok gizli bir yer yapmış olsaydım orayı korumak için duvardaki bazı taşlara bir sıra ile vurarak açılan gizli bir kapı koyardım.

- Lucian sen sakın bir şey yapma. Burada enkaz altında kalmak için daha çok genciz ve yapacak çok şeyimiz var bizim.

- Öyle deme Kylana bak şimdi önce bu taşa dokuncam sonra şuna ve daha sonra buna.


Lucian taşlara dokunduktan sonra duvarın içinden metalik bir ses geldi ve kapı hafif bir gürültü ile geriye doğru açıldı.


- Oha lan nasıl açtın sen o kapıyı?

- Nasil açmasını bırak sen orada kapı olduğunu nereden biliyordun?

- Valla bilmiyordum Galdor, Naserious. Öyle dokundum sadece ve kapı açıldı.

- Lucian sen gerçekten çok şanslısın. Dokunduğun yer altın olacak yakında. İstersen etrafa biraz daha dokun belki anında tüm kötüleri yok edersin.

- Lutfen Kylana sende dalga geçme. Bir an sadece öylesine dokundum. Yemin ediyorum bir şey bilmiyorum ben. 

- Tabi, tabi biz de inandık hadi içeriye gidelim daha sonra konuşuruz sendeki bu şansı. 


Açılan kapıdan içeriye girdikleri zaman içeride küçükçe bir oda gördüler ve odanın tam ortasında aşağıya doğru inen bir merdiven. Yavaş adımlarla merdivenden inmeye başladılar her yer toz içindeydi sanki oraya kimse yüz yıllardır gelmemişti. 


0/Post a Comment/Comments