Buluttaki şehir 8. Bölüm yeni roman

 


Eve geçene kadar hiç konusmadılar. Lucian sanki yönünü kaybetmiş gibi sağa sola savruluyordu ve onu yolda tutma görevi Naserious'a düşüyordu. Neden parçalanmış gibi hissettiğini bilmiyordu Lucian. O kızıl saçlı kıza ne hissettiğini de bilmiyordu. Sadece onu gerçekten anlayan, bir roman gibi okuyan birisi ile karşılaşmış ve onu almışlardı. Kendini yıkılmış hissediyordu sanki devasa bir kalenin içindeydi ve tüm kale üzerine yıkılmıştı. Enkaz altında kalmıştı Lucian ve çıkış yolu kalmamış gibi geliyordu ona.


"En kötüsü de neydi biliyor muyum, en kötüsü tam her şey değişecek dediğim anda  aynı her şeyin daha beter olmasıydı elbette. Kendimin de hiçbir şeyden haberi yok gerçekten. Daha kötüsü ise kendimin lanetlendiğimi düşünmem. Belki de lanet falan yok sadece ben kısa çöpü değil olmayan çöpü cekiyorumdur. Çıkış var mı yok mu umurumda bile değil sadece hayatla olan bağlarım kopmuş gibi hissediyorum."


"Sanki siyahlı adamlar benim peşimde ve doğru zaman gelmediği için bir şeyler yapmıyorlar gibi geliyor bana. En iyisj benim evden çıkmamak gerek ama evden çıkmazsam onunla bir daha görüşmem. Ben yalnız ölmek istemiyorum. Kimsenin beni anlamadığı bir dünyada yaşamak istemiyorum artık."


Lucian kendisiyle konuşmaya devam ettiği sırada binaya girdiler. Artık kendisi ile kavga etmek istemiyordu ama bu gece çok uzun olacaktı. Naserious ile uzun uzun konuşacaklardı.


Eve geçtikleri zaman ilk önce Naserious ile birlikte mutfağa geçtiler ve yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladılar. Bu esnada bir taraftan da kahve hazırlıklarına başlamışlardı. Bu esnada hiç konusmamalarının sebebi düşünmek istemeleriydi. Konuşmaya başladıkları zaman düşünme merasimleri bölünecekti ve ikisi de bunu istemiyordu. Özellikle Naserious her şeyi en ince detayına kadar düşünmesi gerekiyordu ve bir sonuç bulup o sonuca göre bir hareket planı olusturmalıydı. İkisi içinde düşünme zamanları oldukça önemliydi ve ikisi de bu anı bozmak istemiyordu. 


Yemeği bitirdikten sonra kahvelerin alıp salona geçtiler ve ilk konuşan Naserious oldu sesi durgun ve düşünceliydi. 


- Anlattıklarını düşündüm. Birinci ihtimal senin bir hayal görmen ki bunu yapabileceğine inanıyorum. Ancak masada iki tane fincan vardı ve tekinin üzerinde kırmızı bir ruj izi vardı ki sen bunu tek başına yapamazsın. İkinci ihtimal kızın siyahlı adamlardan kaçtığı ve saklanmak için senin yanına geldiği ama başının belaya gireceğini önceden biliyordu ve siyahlı adamların geleceğinden haberdardı. Üçüncü ihtimal o kız bir manyak, seri katil falan ama seni öldürmediğine göre bu ihtimal da oldukça zayıf. Belki daha sonra öldürür seni bekleyip göreceğiz. 

- yuh ama o kadar düşündün ve bunlara mı ulaştın. Ben zaten hepsini düşünmüştüm. 

- Söylediklerim sonuç değil sadece durum tespiti. Mutlaka davranışlarıyla, hareketleriyle bir işaret vermiştir sana. En azından manyak olup olmadığını anlayabilirsin bence. 

- Manyak falan değildi, fazlasıyla normaldi. Bir çıkışı yok bu işin ben bulamadım. 

- Bunu söylemekten hiç hoşnut değilim ama bence sen bir süre boyunca ortada gözükmemelisin.

- Yıllardır bana dışarıya çık hayata karış diyen sen ne oldu da fikrini değiştirdin.

- Haklısın ama işin içinde siyahlı polisler var ve seni yakalarsa ne yapacaklarını kimse bilmiyor.

- Üzgünüm ama evde oturmak istemiyorum.

- Bunu söyleyeceğini biliyorum bu yüzden senin yanından ayrılmayacağım yarın.

- Belki kız seni görüp gelmek istemezse

- Onun siyahlı polislerden kurtulması gerekiyor önce. Diyelim kurtuldu zaten görürsün onu ve ben yanından kalkarım arkandan gelip sana ceee yapacak değil ya.

- Üzgünüm ama ben tek gideceğim. Seni bu işe karıştırmak istemiyorum. Ne olacaksa olsun.

- Lanet olsun ki bunu da söyleyeceğini biliyordum. Yarın ki olanını da biliyorum yarın sahile gidecek ve aynı bankta oturacaksın. Birkaç saat bekledikten sonra kahve içmeye gideceksin ve yine bekleyeceksin çünkü sen hiçbir ihtimal olmasa da bunu yapacak kadar manyaksın.

- Bunca yıl sonra tanışmışsin beni. Birkaç ay bu şekilde devam eder ve bu esnada siyahlı polisleri durmanın bir yolunu bulurum.

- Süper kahraman Lucian yine dünyayı kurtaracak desene. Tayt giyecek misin yarın.

- Ne olur dalga geçme benimle. Ben sadece ne olduğunu anlamaya çalışacağım. O kızda garip bir şey vardı ve ona çok inandım. Benim ona yardımcı olmam gerekiyor.

- Senin şu garip inançların geçmişi hatırlatmak istemiyorum sana ama zor tutuyorum kendimi.

- Bilmez miyim! Ben gerçekten iyiyim, hatta kendimi bulmuş gibiyim. Sanki bir amacım varmış gibi.

- Amacın neymiş peki?

- Tabiki dünyayı kurtarmak. Yarın dedektif olmaya karar verdim belki ajan olurum. Bütün şüpheli olayları izleyecegim ve ip ucu arayacağım.

- Ajanlık filmlerde olduğu gibi değildir benden söylemesi. Lazerlerin arasından geçmek falan yok sonra kötüleri durdurmak da yok.

- Onların hepsinin zamanı gelecek merak etme. Sence yarın ne giysem?

- Mavi kareli gömleğini giy, üstüne de yağmurluğunu da al. Yarın yağabilirmiş. Ne giyersen giy lan bana ne sanki kız güzel giyinirken gelecek. Oğlum kız elbiseye gelmiş olsaydı emin ol yanından bile geçmezdi senin.

- Tamam ya tamam ben uyumak istiyorum yarın çok uzun bir gün olacak ve beynim patlayacak gibi.

- Uyu bakalım kız gelirse çaktırmadan bir mesaj at bana gelmezse eğer bir sorun olacağını anladığın an da mesaj at. Sana temiz iç çamaşırı falan getiririm.

- Çok tatlısın gerçekten sende düşün bakalım bir çıkış yolu bulabilecek misin. Sen siyahlı adamları benden daha iyi tanıyorsun.


Lucian ve Naserious odalarına doğru yola çıktılar ve iyi geceler diyerek odalarına dağıldılar. Lucian'ın düşüncelerinin arasından sıyrılıp uyuması fazla uzun sürmedi. Artık düşünmek istemiyordu, şimdi harekete geçme zamanıydı sonu ne olursa olsun. 

0/Post a Comment/Comments