Buluttaki şehir 20. Bölüm yeni roman

 



Kylana bir süre boyunca Lucian'ın gözlerinin içine baktı. Bir şeyler hissetmesi mi gerekiyordu onun? Kesin öyle olmalıydı yanında çok güzel bir kız oturuyor ve gözlerinin içine bakıyordu. Aynı zamanda anlayışlıydı. Neden bir şey hissetmiyordu o? Kesin ters giden bir şey vardı onda. Belki kalbini çalmışlardı veya duygularını siyah bir çöp poşetine koyup fırlatıp atmıştı.


Bir süre daha bakıştıktan sonra Kylana ilk konuşan oldu. O güzel, rahatlatıcı sesiyle konuşuyordu. Ses tonunda bir davet vardı ama Lucian o davete karşılık veremeyeceğini düşündü.


- Sonunda tanıştık Lucian. Seninle tanışmayı planlıyordum ama birkaç gün sonra.

- Benim içinde sürpriz oldu. 5 sene boyunca bekleyecektim seni.

- Kimse o kadar beklemez biliyor musun? Dalga geçmeyi bırak şimdi.

- Belki de beklemezdim ama düşündüm bunu.

- 5 sene içinde gelmeseydim ne olacaktı peki gidecek miydin?

- Evet, gidecektim sadece belki bir gün karşılaşırız diye beklemeye devam edecektim. Sadece o aptal bankta olmayacaktım.

- Bence romanını yazsaydın bu beklemenin güzel satardın.

- Beklemek talep görmüyor malesef. Kimsenin sabrı kalmadı, herkes tüketim çılgınlığına kapılmış durumda. Ancak herkes kendini tüketiyor farkında bile değiller.

- Çok derin konulara girdin be Luci. Neden beni beş yıl bekleyecektin.

- Sana bir kahve borcum var onu ödeyecektim tabi ki yoksa insan neden 5 yıl boyunca bekler.

- İcim rahatladı bende başka bir sebebi var diye düşünmüştüm. Meğerse tek sebep kahveymiş. Sana duvarların olduğunu söylemiştim ya hani beni kabul etmezsen onları aşamam. Bende 5 yıl boyunca beklerim beni davet etmeni. Beni davet edene kadar kahve borcun geçerli olacak.

- Sen neden bekliyorsun beni? Sıradan, yarım akıllı birisiyim ben. Sense çok güzelsin, eskiden olsaydım kapında bile yatardım.

- Şu anda konuşmayalım bunları gerek yok. Sana baktığım zaman neler gördüğümü bir bilseydin anlardın belki de.

- Sen zaten hep daha fazlasını gördün bende. Benim başıma ilk kez geldi bu ve hala şaşkınlık içindeyim.

- Ah be Lucian. Ben ne hissediyorum biliyor musun sanki tüm paralel evrenlerde seni tanıyormuşum gibi geliyor. Sanki sonsuz sayıda paralel evrenlerde duvarlarını hiç aşamamışım gibi geliyor. Belki bu sefer aşarım.

- Duvarları aşıp ne yapacaksın ki orada kocaman bir çöl var, bir bataklık var. Çöplük olmuş hep benim için leş gibi kokuyor. Off kendimden tiksindim şu an.

- İçinde kocaman bir gül bahçesi var, o kadar güzeller ki onlardan birisini bir kere koklasam ölümsüz bile olabilirim.


Kylana elini Lucian'ın elinin üzerine koymak için hamle yaptığı sırada onları izleyen Galdor araya girdi ve yüksek sesle konuşmaya başladı.


- Oğlum kıza nasıl çarptıysan aklının yarısını gitmiş. Zaten yarısı yoktu kaldı mı aklının binde üçü.

- Hay senin matematik öğretmenini seveyim Galdor. Matematik katilisin sen ama haklısın aklımı parçalara ayırdığı için Lucian bana bir kahve daha ısmarlamalı.

- İstedigin kahve olsun senin elbette ısmarlarım. Şapkalı adamla ne zaman konuşacağız?

- Buraya gelecekti ya ne çabuk unuttun. Sende yarım akıllısın desene. Etrafım yarım akıllılara çevrilmiş böyle giderse dahi olduğumu sanacağım.

- Birazdan gelir Şapkalı merak etme Lucian. Galdor herkesi kendisi gibi sanıyor.

- Tamam Kylana, siz çok iyi insanlarsınız gerçekten. İyi ki tanışmışız.

- Sende öylesin Lucian, iyi ki çarpmışsın bana. Galdor bile öyle çarpmazdı.

- Ben sana bir gün çarpacağım Kylana dünyan harbiden şaşacak senin.

- Siz iki dakika birbirinize laf sokmadan duramıyormusunuz?


Hepsi Lucian'ın sözleri üzerine kahkahalarla gülmeye başladılar. Galdor biraz yüksek sesle gülüyordu gerçekten neşesini herkese hissettiriyordu. Kylana ise gülerken bile güzeldi. Güldüğü zaman yeşil gözleri kısılıyor yanaklarındaki gamzeler ortaya çıkıyordu. Lucian ise nasıl güldüğünü bilmiyordu. Ona kalsa gülmeyi unuttuğunu söyleyebilirdi ancak şimdi kahkahalar atabiiliyordu. Hayat gerçekten çok garipti. 

0/Post a Comment/Comments