Buluttaki şehir 19. Bölüm yeni roman

 


Lucian ve Galdor ön tarafta oturuyordu. Kylana ise arka koltuğa geçmişti. Yol boyunca daha fazla konusmadılar. "Keşke konussalardı" diye düşündü Lucian ama neden bu şekilde düşündüğünü bilmiyordu.


Bir taraftan da bir anda hayatı tamamen değişmiş gibi hissediyordu. Tam bu anda siyahlı bir polis öldürdüğü aklına geldi ve sonra hemen konuyu değiştirdi. Neyi düşünmesi ve neyi düşünmemesi gerekiyordu onun. Bunlara kim karar veriyordu. Tam bu esnada içinden bir ses "Sen karar veriyorsun" dedi peki o neyi düşünmek istiyordu?


Araba Galdor'un evinin oraya geldiği zaman arabadan indiler. Galdor silahlarının bulunduğu çantayı aldı. Lucian'ın tabancası ise belindeydi. Düşünmemesi gerekiyordu, düşünmek çok aptalcaydı. Artık anı yaşayacak ve hedefine doğru ilerleyecekti. Hedefinin ne olduğunu da bilmiyordu ancak dünyayı değiştirmek ve insanlara acı çektiren sistemi sonlandırmak güzel bir hedefti. Başaramayacağını anladığı zaman küçük bir sahil kasabasına taşınır orada mavi pencereli bir evde yaşardı.


Eve girdikleri zaman Kylana iki kişilik bir koltuğa oturdu ve ayaklarını uzattı. Daha sonra gülümseyerek konuşmaya başladı.


- Off yine çok yoruldum. Sakın bir günüm olmuyor benim.

- Yerinde dursan sakın bir gün günün olur elbette ama yok poponun üzerine oturamıyorsun sen.

- Keşke dediğini yapabilseydim Galdor. Hem popumun üzerine otursaydım popom kocaman olurdu sonra Lucian beni beğenmezdi.

- Olur mu öyle şey, ben senin poponu beğenmedim ki. Tamam popon güzel olabilir ama ben seninle sohbet etmeyi sevdim.

- Hemen ciddiye alma Lucian. Dalga geçiyorum sadece. Yoksa nasıl göründüğüm benim için hiç önemli değil.

- Tabi bende inandım zaten. 3 ton makjay yapıp evden çıkıyorsun. O kadar boyayla apartman boyanır Kylana.

- Ben sana alırım boya sende gidip apartman boyarsın Galdor. Ben sıkıldım gidip bir düş alayım en iyisi. Sağlam yoruldum kendime gelirim.


Kylana banyoya gittikten sonra Lucian ve Galdor basbaşa kalmıştı. Bir süre boyunca konusmadılar sonra Galdor gülümseyerek konuşmaya başladı.


- Bu gün harbiden beni çok şaşırttın. O siyahlıyi kafasından hakladın. Sonra emin olmak için 3 el daha ateş ettin. Ölüyü tekrar öldürdün resmen.

- Hatırlatmasan iyi olurdu. Hep böyle mi oluyor çok saçma hissediyorum kendimi.

- Bir süre bu şekilde hissedersin ama sonra alışıyorsun. Sanki inandığın her şey yok olmuş gibi geliyor sana biliyorum. Aynısı benim de başıma geldi zamanla alışıyorsun merak etme.

- Sen ilk kimi öldürdün Galdor?

- Ben küçüktüm sanırım 7 veya 8 yaşındaydım babamla annem kavga ediyordu bende odama saklanmıştım, Sonra eşyaların kırıldığını duydum ve bakmak için aşağıya indim ve babamı annemi bıçaklarken gördüm. Sonra masanın üzerinde duran silahı aldım ve ateş etmeye başladım. Çıkan kurşunlardan birkaçı babama isabet etti ve oracıkta öldü.

- Annene ne oldu peki?

- Babam annemi öldürdü bende babamı sonra yemin ettim bu dünyayı tüm kötülüklerden temizleyecegime dair.

- Ne söyleyeceğimi bilmiyorum çok üzüldüm gerçekten.

- Boşver çok uzun zaman oldu. Bir şey içer misin?

- Sert bir kahveye ihtiyacım var benim Galdor.


Galdor kahve hazırlamaya gittiği sırada Kylana içeriye girdi. Fustan yeni çıktığı her halinden belli oluyordu. Üzerinde koyu lacivert, dantelli bir iç çamaşırı haricinde hiç bir şey yoktu. Lucian bir anda artık onun yüzüne bakmadığını fark etti. Islak bedeni sanki onu davet eder gibiydi. Bembeyaz teni ışıkta parlıyordu sanki.


Lucian bir anlığına nefes alamayacağını düşündü. Gözleri onun bedenini ezberlemek istercesine her noktayı inceliyordu. Ne kadar muhteşem bir fiziği var diye düşündü. Dolgun göğüsleri, harika bacakları vardı. Bu kız gerçek olamaz diye düşündü. Hele ona ağzı açık bir şekilde bakan Lucian'ın gözlerinin içine bakıp ona göz kırpan kadar Lucian koltuktan bir daha kalkamayacağını düşündü. Neler oluyordu ona ve hissettiği duygunun adı neydi.


- Manyak Galdor senin havlun yok mu? Sen nasıl bir insansın böyle.

- Yahu sana kaç kere söyledim evin içinde yarı çıplak dolaşma diye. Havlu lavabonun altındaki dolapta. Elbiselerin de benim odamda küçük dolapta 3 rafta.

- Tamam Galdor'cuğum bir daha yapmam. Bende kahve istiyorum. Birazdan gelirim.


Kylana banyoya doğru yürümeye başladığı sırada Lucian onun kalçalarına bakıyordu ve ne kadar güzel olduklarını düşünüyordu. Neden o harika kıza hemen aşık olmuyordu o yoksa gerçekten kendini bir kalenin içine mi hapsetmişti? Belki de gerçekten duyguları ölmüştü onun.


- Galdor, Kylana hep böyle midir?

- Evet, o hep böyledir biraz rahattır kendisi. Hatta biraz fazla rahat. Sende alışırsın ona.

- Garip geldi sadece bana.

- Bilmiyorum belki kendini sana göstermek istemiştir.

- Bunu herkese yapar mı o?

- Ben şimdiye kadar hiç şahit olmadım sende düşünme fazla. Kahven hazır.

- Teşekkür ederim Galdor sen neden içmiyorsun?

- Doktorum yasakladı bana bir çok şeyi neymiş efendim bira içemezmişim yok efendim kahve içemezmişim, çay bile yasak bana. Bunu söyleyince dayanamadım doktoru bir güzel dövdüm ama sonra ona hak verdim ve özür diledim. Neymiş efendim kalbim dayanmazmış kriz geçirirmiş. Haklı ama adam bende dikkat ediyorum sadece biraz öfkeli oldum ve çok yemek yiyorum.

- Geçmiş olsun, dikkat et kendine.

- Sana bir tavsiye vereyim mi Lucian yarını boş ver umursama, geçmiş zaten çöplük gibi. Sadece şimdi var ve şimdini nasıl yaşayacağın senin elinde. Çok düşünme her şeyi.

- Çok düşündüğüm belli oluyor değil mi?

- Tabi belli oluyor bildiğin yakmışsın beynini her yer leş gibi yanık kokuyor sayende.


Lucian kahvesinden bir yudum aldığı sırada içeriye Kylana girdi. Üzerinde bedenine yapışan köyü bordo deri bir giysi vardı ve bedeninin tam hatları yine ortadaydı.


- Duş nasıl iyi geldi anlatamam. Bir tek bu varmış sende rahat bir şeyler olmasını tercih ederdim.

- Ben veririm sana bir eşofman ve tişört şimdi kahveni iç bende dinleneyim. Zaten dünyanın yükünü Galdor çekiyor.

Kylana salona girdikten sonra kahvesini alıp Lucian'ın yanına oturdu. Gülümsemek bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi. 

0/Post a Comment/Comments