Buluttaki şehir 18. Bölüm yeni roman

 


Merdivenlerden aşağıya doğru ilerlerken Lucian tabancasını sıkı bir şekilde tutuyor. Merdivenin yanlarında bulunan ışıklar yanıp yanıp sönüyordu ve Lucian bir korku filminin içindeymiş gibi hissediyordu. İçindeki seslerden birisi ben bu filmi daha önce izlemiştim diyordu kendine. Ortamdaki sessliktik, nemli ve serin hava ona izlediği filmleri hatırlatıyordu. "Umarım filmlerdeki gibi olmaz" dedi içinden.


Merdivenlerden aşağıya doğru ilerlerken tek bir ses bile çıkarmadılar. Lucian ise basamakları sayıyordu. Merdiven bittiği zaman 29 tane basamak olduğunu sayacaktı. Acaba basamak sayısı bir anlam taşıyor muydu?


Bu düşüncelerin hepsi siyahlı bir polisi öldürdüğü gerçeğini kendinden saklamak için vardı aslında. Düşünmek istemiyordu, düşünmenin hiç zamanı değildi. Yapacak daha önemli işleri vardı onun.


Merdivenleri bitirdileri zaman büyükçe bir odayla karşılaştılar. Ancak görüntü onların beklediği gibi değildi hiç. Odanın ortasında kızıl saçlı bir kız bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Yerde ise iki tane siyahlı polis yatıyordu. O kızı tanıyordu Lucian, onu bulmak için çıkmıştı yola ve şimdi karşısında duruyordu. Bir an için ne söyleyeceğini bilemedi daha sonra tek bir kelime döküldü dudaklarından.


- Sen..

- Hoş geldiniz, bende sizi bekliyordum. Artık tanışabiliriz seninle ama senin burada ne işin var. 

- Uzun bir hikaye o, seni bulmak için geldim yani Kylana'yı kurtarmak için gelmiştim. Sen Kylana'sın galiba bende Lucian. 

- Uzun hikayeleri çok severim ben ama sonra konuşuruz. Ben burada yanındaki şu öküz beni kurtarır diye bekledim ama ne gelen var ne de giden bende buradakileri hallettim. Şerefsiz herifler yukarıdaki kapıyı içeriden açılamaz yapmışlar. Memnun oldum Lucian. Sen bu öküzle nasıl tanıştın?

- Şapkali adamla tanıştım sonra o beni Galdor'la tanıştırdı. İstatistikçi'yi bulmaya gittik sonra onu kaçırmışlar sonra kendimi burada buldum. 

- Acele etme, şimdi yanımdasın gerisinin önemi yok. 

- Benim hakkımda konuşuyorsunuz hepsini duyuyorum bari arkamdan falan konuşun da duymayayım. Hadi gidelim şimdi, birazdan burası yine siyahlı dolacak. 


Daha başka bir şey soylemeden hızlı adımlarla merdivenlerden çıktılar.  "O kız nasıl burada olabilirdi? Onu gökte ararken yerde bulmuştu ama nasıl? İşler çok garip bir hal alıyordu ve hiçbir şey anlamıyordu. O gözlerinde ormanlar olan kız iki tane siyahlı polisi öldürmüştü." Düşünmemesi gerekiyordu yoksa beyni fazla düşünmekten patlayacaktı. 


Arabaya bindikleri zaman konuşmadılar. Sadece Kylana nereye gittiklerini sordu ve Galdor onun evine gittiklerini söyledi. Lucian ise soruların altında kaldığını düşünüyordu. Bir insan soruların altında kalarak can verebilir miydi acaba. Eğer öyleyse kendisinin bir ilk olacağını düşündü. Tarihe bile geçebilirdi bu sayede. 


- Ne olur anlat bana, biz seninle nasıl karşılaştık. 

- Bana çarptın ve kahve içtik. Buradan çıkıp seni bulacaktım ama sen benden önce davrandın. 

- Şapkalı adam beni senin yanına gönderdi o zaman. O biliyordu bizim daha önce karşılaştığımızı. 

- Mantıklı gelse de Şapkalı her yeri takip edemez. Benim bir tarafıma da kamera falan takmadı. Hayatta bazı şeyler rastlantıdır biliyor musun bunu. Bazı şeyler sadece olur. 

- Ben rastlantılara inanmam ama seni bulmam çok güzel bir rastlantı, gerçekten çok güzel seninle saatlerce, günlerce, yıllarca konuşmak istiyorum. 

- Bunu bende istiyorum. Seni tanımak istiyorum. Bana çarptığın zaman bir şey oldu, sadece kitaplarım yere düşmedi, başka bir şey oldu. Sonra senin o korkak tavırlarını gördüm ve o an seni tanımak istedim. Sonra da sen beni kurtarmaya geldin kahramanım benim. 

- Ulan bütün işi ben yapıyorum, gözümü karartıp karanlığın içine atlıyorum. Seni kurtarmak için her şeyi göze alıyorum ama kahraman Lucian oluyor. 

- Senin yerin ayrı Galdor. Ben zaten hep inandım sana sadece Lucian da gelince şaşırdım biraz. 

- Tamam, tamam öyle olsun. Biraz susun yoksa ikinizi de arabadan atacağım yakında. Eve gittiğim zaman ne yapıyorsanız yaparsınız. 


Lucian hala olayların etkisi ile şaşkın bir şekilde etrafa bakıyordu. Kesin bir rüya görüyordu başka açıklaması olmazdı bunun. Galdor'un cümleleri sonrası Kylana'sın yüzünde yaramaz, hınzır bir gülümseme oluştu. Lucian bu gülümsemeyi görselde bir anlam veremedi. Düşündüğü tek şey gülümsemesinin çok güzel olduğuydu. Sanki o güldüğü zaman içinde çiçekler açıyordu ama neden böyle olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. 


- Galdor sizin evde benim elbiselerimden var mıydı hiç bunları değiştirmem lazım. Hepsi kirli fazlasıyla. 

- Var var iş elbiselerimden birisi bende onu giyersin. 

İş elbisesi neydi? Sahi o ne iş yapıyordu? Onun hakkında hiçbir şeyi bilmediğini Fark etti Lucian. Daha fazlasını öğrenmek istiyordu, hatta sebebini bilmediği bir nedenden dolayı onun hakkında her şeyi bilmek istiyordu. Adı neydi hissettiği duygunun? Sahi onun duyguları kalmış mıydı? 


0/Post a Comment/Comments