Buluttaki şehir 12. Bölüm yeni roman

 


...


Sabah olduğu zaman Lucian gözlerini hızlı bir biçimde açtı. Normalde onun gözlerini açması çok daha uzun sürerdi ancak o vakit kaybetmek istemiyordu artık. Daha fazla beklemek istemiyordu, hareket etmeliydi, artık durmak istemiyordu. Yapabilseydi gezegen daha hızlı hareket ederdi. Hayat akıp giderken o duramazdı. Hayat duranları sevmez demişti Naserious ve o hayatın onu sevmesi için hareket etmeliydi.


Onca yıl boyunca hiç bir şey yapmamıştı. Ağaç olsaydı şimdiye kadar kök salardı ancak onu bile başaramamıştı. Artık harekete geçmenin düşüncesi ile yatağından hızlı bir biçimde çıktı ve siyah pantolonunu giydi sonra siyah bir tişört giydi. Salona geçmeli ve biraz atıştırdıktan sonra evden çıkmalıydı. Onun cevaplara ihtiyacı vardı ve cevaplara göre hayatını şekillendirecekti. Binlerce yıl süren bir uykudan uyanmış gibi hissediyordu ve içinde  büyük bir güç hissediyordu. O güç onu korkutuyordu aslında ama o korkmayı uzun zaman önce bırakmıştı.


Kahvaltısını bitirdikten sonra kahvesini aldı ve koltuğuna oturdu. Kahvesini içerken Avize'ye selam verdi. "Sana her şeyi anlatmak istiyorum Avize ama buna hiç vaktim yok. Sanki bir treni yakalama gerekiyormuş gibi hissediyorum. Eğer yeteri kadar hızlı hareket etmezsem o treni kaçıracakmışım gibi geliyor. Sonra o tren bir daha gelmeyecek biliyorum. Hatta raylar yıkılacak, tren parçalanacak ve ben tak başıma kimsesizliğin ortasında kalacağım. Ben bile terk edeceğim kendimi. Şimdi ben kendimi bulmaya gidiyorum Avize. Yol nereye çıkacak umurumda bile değil. Şimdi gidiyorum ben ve merak etme ilk fırsatta sana her şeyi anlatacağım."


Avize ile konuştuğu sırada kahvesini bitirmişti artık dışarıya çıkma zamanı geldiğini düşündü. Öğleye daha bir saat kadar vardı ama önemli değildi. Şapkalı adamı bekletmek istemiyordu. Zaten o bekletenlerden hep nefret ederdi. Asla onlar gibi olmayacağına dair söz vermişti kendisine.


Evinden çıktığı zaman hızlı adımlarla yürümedi. Yanından geçen insanlara dikkat etmedi. Ağır adımlarla yürürken hiçbir şey düşünmedi. İçindeki bir ses ona dünyayı değiştireceğini söylüyordu ve bu düşüncenin heyecanı ile yerinde durmakta zorlanıyordu.


Sahile ulaştığı zaman lanetli banka oturdu ve bankta özür diledi onun lanetli olduğunu düşündüğü için. Aslında lanet falan yoktu sadece yanlış zaman ve yanlış insanlar vardı. O hep yanlış seçeneği seçmişti. Milyar tane doğru seçenek ve bir tane yanlış seçenek olsaydı o gider yanlışı seçerdi. Artık yanlışı seçmek istemiyordu. Artık doğruyu bulmak istiyordu. Doğru nerede olursa olsun onun peşinden gidecekti.


Ne kadardır beklediğini bilmeden bekledi. Gökyüzü gri bir renkle kapanmıştı. Güneş tepeye olan tırmanışını sonlandırdığı zaman şapkalı adamın geldiğini fark etti. Yüzünde aynı gülümseme vardı ve şapkalı adam konuşmaya başladı.


- Sorular dünden beri içini kemirdi biliyorum şimdi sor bakalım.

- Seni tanımıyorum, ben neyi anladım biliyor musun ben kimseyi tanımıyorum. Kendimi bile tanımıyorum ben. Sorular sormak istiyorum ama doğru soruyu bilmiyorum. Söylesene hayat neden böyle?

- Yanlış soruyu yanlış insana soruyorsun. Hatta bunu yanlış bir biçimde yapıyorsun.

- Ama ben doğru soruyu bilmiyorum belki de benim hayattaki amacım doğru soruyu bulmaktır. Cevaba ancak böyle ulaşabilirim.

- Ne kadar da anlamsız şimdi sorular ve cevaplar. Hepsini bir kenara bırak ve ne istediğini düşün. Sen gerçekten ne istiyorsun?

- Ben mutlu olmak istiyorum, bu saçma sapan sistemi yıkmak istiyorum. Tüm yalanları, yalancıları, ihanet edenleri, kötüleri yok etmek istiyorum.

- Sakin ol biraz önce en zor olalım dan başlayalım büyük ihtimalle diğerlerine ne gücün ne ömrün yetecek.

- Mutlu olmak neden bu kadar zor?

- Sen mutluluğu bilmiyorsun ama bence yakında öğreneceksin. Belki de hiçbir zaman öğrenemezsin. Hep beklediğin o treni sonsuza kadar kaçırırsın.

- Tren beklediğimi nereden biliyorsun? Düşüncelerimi mi okuyorsun sen?

- Düşüncelerini okumayı istemedim hiç. Kimsenin düşüncesini okumak istemedim. Herkesin beklediği bir tren vardır. Ancak bu yanlış sen trenin içindesin ve ona sen yön verirsin sadece.

- Böyle şeyler söyleme bana kafam almıyor sonra kendimi bir tren garında bulacağım.

- Tahmin ettiğinden daha zekisin sen ama kendin bile bilmiyorsun bunu.

- Zeki olmak umurumda değil benim. Dün bana bir şeyler ima ettin veya ben öyle anladım. Söyle ne yapmam gerekiyor benim.

- Istersen hiçbir şey yapma istersen her şeyi yap. Hayatının anahtarı senin elinde.

- kafam yine karıştı bir tren diyorsun bir anahtar. Kapı nerede? Kapıdan tren mi kaçmış? Nereye kaçmış?

- Dalga geçme, bunu yapma kendine. Sana yol göstermemi istiyorsan sana yardımcı olurum.

- Evet istiyorum ne yapmam gerekiyor?

- Bir tane arkadaşımın yanına gitmen gerekiyor. Onu bulduğun zaman onunla beraber başka bir arkadaşımı bulacaksınız. Kaybolduğunu düşünüyorum onun.

- İlk hangi arkadaşımı bulacağım ve diğer arkadaşın niye kayboldu.

- İlk önce Galdor'u bulacaksın. Adresi bu kağıtta yazıyor. Daha sonra İstatistikçi'yi bulacaksınız. Kendisi çok zekidir ama biraz şaşkındır.


Lucian şapkalı adamın ona uzattığı kağıda baktı. O adresi biliyordu ve oraya gitmesi fazla uzun sürmezdi.


- Galdor, iri yarı bir arkadaş görünce kesin tanırsın. Kel bir kafası, kocaman sakalı ve siyah yuvarlak güneş gözlüğü var. Şimdi ben gidiyorum bir sonraki görüşmemizde doğru soruları bulacağına inanıyorum. 

0/Post a Comment/Comments