Buluttaki şehir 11. Bölüm yeni roman

 


Lucian kapısını anahtar ile açıp eve girdi. Naserious'un onu beklediğini gördüğü zaman hiç şaşırtmadı. Koltuğun üzerine oturmuş ve bacak bacak üzerine atmıştı. Beklerken ve sabırsızlandığı zamanlarda böyle yapardı. Bacak bacak üstüne atar ve üstteki bacağını salladı bu esnada parmaklarıyla bir yere vururdu. Geçen saniyeleri saymaktı amacı aslında bu şekilde yaparak zamanın daha hızlı geçeceğini düşünüyordu. 


Kapı açıldığı zaman hemen ayağa fırladı ve koşar adımlarla Lucian'ın yanına doğru ilerlemeye başladı. Bu esnada Lucian ayakkabılarını çıkarıyordu. 


- Kızı gördün mü. Anlar hadi sabırsızlıklan öldüm burada.


- Yok be abi bekledim de bekledim. Hiç kimse gelmedi.


- Bu kadar gecikince ben de dedim ki bu kesin kızı gördü ve sonra da beni unuttu.


- Onu görmeyi çok istedim ama gelmedi malasef. Geç olunca da eve geldim.


- Ne yaptın peki bunca zaman.


- Bir şey yapmadım karıcım sadece bekledim. Aslında biraz daha bekleyecektim ama malum sebeplerden ötürü eve geldim. 

- Sen dalganı geç bakalım. Siyahlı polisler geldi mi peki. 

- Onlar böle gelmedi lanetli olmadığımı öğrendim bu sayede. 

- Bunu da öğrenmen güzel. Ben o kadar söyledim sana zaten ama Lucian beni dinleyecekte bende göreceğim. 

- Zaten canım sıkkın abi yapma böyle. 

- Tamam lan tamam kaç bardak kahve içtin peki? 

- Gerçeği söylemek gerekirse sayamadım bile. Başkalarının yaşamak için şu içmesi gerekir benimse kahve içmem. 

- Boşuna mı senin damarlarında kan değil kahve akıyor senin diyorum. Zaten biliyordum böyle olacağını. 

- Başlama yine sen demez miydi yolun sonuna gelmeden hangi yolun doğru hangi yolun yanlış olduğunu anlayamazsın diye. 

- Benim sözlerimi kullan bakalım. Demek ki yarın yine gideceksin yolun sonu gelmedi sonuçta. 

- Evet, gideceğim ve sakın ısrar etme tek gideceğim. 

- Bir cesaret gelmiş sana bu güzel. Ne yaptın lan eski depresif Luci'ye

- Yedim ben onu. 

- İyi yaptın aferin sana. Kaç gün daha gideceksin bu şekilde. 

- Bilmiyorum üç - beş yıl daha giderim hala gelmiyorsa bırakırım artık gitmem bir daha. 

- Işte benim tanıdığım Lucian, her zamanki kadar salak. 

- Yapacak bir şey yok kendimi değiştiremem 

- Bir gıram akillansan yeterdi ama haklısın. 

- Ben çok yoruldum abi uyumak istiyorum. Yarın da uzun bir gün olacak. Sadece dinlenmek istiyorum. 

- Tamam kardeşim dinlen sen. Yarın ben erken çıkacağım çıkmadan masayı hazırlarım kahveni de yaparım. 

- Teşekkür ederim kardeşim sende fazla oturma uyu hadi gecelerin hiçbir anlamı kalmadı. 

- Yatacağım dedikten sonra konu açıyorsun hadi git yat artık. Bir şey olursa haber verirsin bana. 


Lucian yatağına yattıktan sonra kafasında geçen düşüncelerin. Bir çoğunu dinlememeyi seçti. Ancak şapkalı adam ile düşüncelere engel olamıyordu. Hem kız hem şapkalı adam onu tanıyor gibiydi belki de şapkalı onu daha fazla tanıyordu. Yarın ne konuşacaktı onunla? Belki havadan, kuştan böcekten konuşacaktı ama öyle olmayacağını çok iyi biliyordu. Şapkalı adamla birlikte bir isyan başlatacağını düşündü ve bu düşünce onun gülümsemesini sağladı. "Gerçekten çok güzel bir düşünce" dedi kendine. Belki dünyayı bile kurtarırdı. Kocaman bir kılıcı olurdu ve tüm siyahlı polislerden kurtulurdu. 


Tabi bu hayal onun kılıç kullanmayı bilmediği gerçeğini değiştirmiyordu. Belki onu da öğrenirdi belki dünyayı bile kurtarırdı. Kız ile şapkalı adamın bir ilişkisi olup olmadığını düşündü. Bu esnada Melvenia'yı artık düşünmediğini fark etti. Zaten onu düşünmesine gerek yoktu artık geçmişte yaşamayacaktı. Hiçbir şeyi degistiremeyecekti belki gücü yetmeyecekti ama son nefesine kadar mücadele edeceğine söz verdi. "İnsanın asla vaz geçemeyeceğim tek söz insanın kendine verdiği sözlerdir" Naserious'un sözüydü bu ve tüm güzel sözleri o söylerdi. 


Düşünceler arasında dolaşırken gözleri yavaşça kapandı ve kendini uykusunun boşluğunda buldu. Her zaman olduğu gibi hiç rüya görmedi. Sadece bir boşluk vardı, uyumayı ölmeye benzetirdi o ve o birkaç saatliğine bile olsa ölmüştü. 


0/Post a Comment/Comments