Umudun bittiği yer 49. bölüm - yeni roman


 Lucian şaşkın bir şekilde etrafına bakarken Hayal ile göz göze geldi. O kadar güzeldi ki gözleri onları gördüğü zaman aklındaki her şeyi unutuyordu. Az önce binlerce farklı kelime farklı şekilde bir araya gelerek yüzlerce farklı cümle oluşuyordu zihninde. Ancak bütün o karmaşa, hengame, bütün o çapraşıklık bir anda yok oluyordu. Öyle ki onun gözlerini ne zaman görse yüzünde büyük sayılabilecek bir gülümseme beliriyordu o an. Bunun yanında ses tonu değişiyordu. Sözcükleri söylenirken karşı tarafa gitmek için bir yarış içindelermiş gibi hızlıca hareket ediyorlardı.

"Hayal senin gözlerinin içinde evrenler var ben ne zaman gözlerine baksam kayboluyorum."

"Teşekkür ederim Luci. Sen hep böyle güzel sözler mi söyleyeceksin."

"Sözcüklerim senin güzelliğini anlatmaya yetmiyor. O yüzden güzel kelimesini yakıştıramam ben sözlerime."

"Bence bu konuşmaya daha sonra devam edelim yoksa biraz sonra utançtan kıpkırmızı olacağım."

"Nasıl istersen Hayal sonra konuşalım."

Lucian, Hayal ve diğerleri önlerindeki küçük sayılabilecek kaleye doğru yürürken Galdor, Panda ve Gümüş önden ilerliyordu. Lucian ve Hayal onların hemen arkasında geliyordu ve Aranhil onları daha geriden takip ediyordu. 

Kaleye yaklaştıkları sırada etrafta hiç siyahlı askerin olmaması onlar için dikkat çekiciydi. Hatta hiçbir ses bile yoktu. Onların hepsini öldürmüş olmaları ihtimal dahilinde değildi. O zaman nereye gitmişlerdi? Bir anda hepsi birden kaybolmuş olamazdı. Elbette içeride bir yerlerde saklanmış olmalarının ihtimali oldukça yüksekti. Yine de oldukça mantıksız bir şeyler vardı. Ses çıkarmak istemedikleri için konuşmamayı tercih ettiler. Etraflarında sanki ölüm sessizliği vardı ve hiçbirisi bu sessizliği bozmak istemiyordu.

Kapının yanına geldikleri zaman kapının ardına kadar açık olduğunu gördüler. 

"Buranın korunması gerek miyor muydu?"

"Evet kesinlikle öyle olması lazımdı."

"O zaman neden kimse yok Galdor?"

"Her halde korkup kaçtılar ama bu salaklarda korkacak kadar akıl yok. Başka bir şey olmalı lazım."

"İçeride çok dikkatli olalım bizi bir tuzak bekliyor olabilir."

"Tamam Lucian, Hayal, Aranhil. Canım Panda'ya bak sen sarılacak kimseyi bulamadığı için üzülmüşe benziyor. Sakın bana yaklaşayım deme, bak sakın diyorum."

Panda ve Galdor'un arasında geçen diyalog hepsinin yüzünde küçük bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı. Kapıdan geçtikleri zaman büyük sayılamayacak bir avluya gelmişlerdi. Etraflarında yerde cansız bir şekilde yatan siyahlı asker ve katil cesetleri doluydu. Cesetlerin etrafı henüz kurumamış kırmızı bir sıvı ile çevrilmişti. Dışarıda karşılaştıklarından daha fazla sayıda siyahlı adam ve katil yerde yatıyordu ve bu katliamı kimin yapmış olabileceğini düşünüyorlardı.

"Yuh ama ya birisi benim yapacağım işi elimden almış ama bu çok ayıp!  Başka birisinin öldüreceği birisini öldürmek hiç hoş bir davranış değil. Şu işe bak ya ne hale gelmiş bu gençlik valla çok yazık."

"Bence şu an gençliği konuşmak için doğru bir zaman değil. Bunu kimin yaptığını bulmamız gerekiyor bir an önce. Etrafı inceleyelim bakalım ip ucu bulabilecek miyiz."

"Lucian'ı duydunuz Galdor ve Aranhil siz sağ ve sol tarafı alın bizde ön ve arka taraftaki cesetleri inceleyeceğiz."

Hepsi farklı yönlere ayrıldıktan sonra cesetleri incelemeye başladılar. İnceledikleri her bedende sadece bir bıçak darbesi bulunuyordu. Kesiğe baktıkları zaman her hangi bir renk değişikliği fark etmediler. Demek ki zehirlenmiş olamazlardı. Yüzleri ifadesizdi demek ki ölmeden önce acı çekmemişlerdi. Kesiklere baktıkları zaman kısa ve ince bir şey bu kesiğe sebep olabilir diye düşündüler. 

"Bir hançer yapmış bunu."

"Ne kadar sıkıcı bana kalsa hepsini kafalarını baltamla ikiye ayırırdım."

"Galdor sen her şeyi baltanla ikiye ayırabilirsin."

"Hançeri bu kadar iyi kullanan tek bşr kişiyi tanıyorum ben, Kylana."

"İyi de neden kendi adamlarını öldürsün o?"

"Bilmiyorum Hayal, sanırım yakında öğreneceğiz. Aranhil Derian içeride saklanıyor sanırım."

"Evet, öyle olması lazım."

Hepsi etraflarına şaşkın gözlerle baktıkları sırada bir anda hemen karşılarında siyah bir duman bulutu oluştu ve çok kısa bir süre sonra tanıdık bir ses "Siz çok zekisiniz valla hemencecik anladınız benim olduğumu."

"Senin olduğunu anladıkta neden böyle bir şey yaptığını anlamadık. Neden kendi adamlarını öldürdün?"

"Canım sıkıldı diyebilirim zaten salakların hepsi ölecekti. Bunca yıldır eğitiyorum onları hiçbir şey öğrenemiş salaklar hem nasıl olsa siz onları öldürecektiniz."

"İşte bende onu diyorum manyak kadın neden bizim öldüreceklerimi sen öldürüyorsun. Neden bizim eğlencemizi bozuyorsun sen."

"Efendi Galdor konuştu! Canım sıkıldı dedim ya size. Hem benim başka planlarım var ayrıca Lucian'ı görmek istedim. Onlar ölmeseydi bu konuşmayı yapamazdık sonra anlamı olmazdı."

"Neden beni görmek istiyorsun? Neden sadece beni görmek için bir sürü adamını öldürüyorsun?"

"Canım sıkıldı diyorum anlamıyorsun be Lucian. Canım çok sıkıldı ve eğlenceli bir şeyler yapmak istedim ama bunlar fazla salakmış hiç eğlenemedim."

"Sende bize saldırmaya karar verdin. Tam da senden beklenecek bir davranış."

"Hayır size saldırmayacağım. Hatta birazdan kaybolacağım ve siz içeriye girip Derian'ı en üst katta bulacaksınız. Merak etmeyin durumu iyi kapının anahtarı kapının yanındaki masanın üzerinde. Kapıyı kırmazsanız sevinirim."

"Neden bize yardım ediyorsun?"

"Size yardım etmiyorum sadece canım sıkıldı ve aptallarla çalışmaktan yoruldum. Birazda sizi korkutmak istedim. Onların hepsini öldürmem birkaç saniyemi aldı."

"Yardım etmesen de teşekkür ederiz sana. Eğer söyleyecek başka bir şeyin yoksa bence gitmelisin."

"Elbette Hayal gideceğim. Sadece kendinize dikkat edin ve tekrar görüşene kadar ölmemeye çalışın."

Kylana cümlesini bitirdiği zaman onu durduğu yeri koyu renkli bir duman kapladı ve birkaç an sonra Kylana ortadan kayboldu. 

"Bu kız neden böyle yapıyor?"


0/Post a Comment/Comments