Umudun bittiği yer 24. bölüm - yeni roman


 "Neden böyle garip düşüncelerin var Gümüş. Etrafım manyak kaynıyor ama sen beni sorguluyorsun. Hayır kendime hep hırsızları çekiyor olabilirim ama katilleri çekmek gibi bir düşüncem yoktu benim. Evet hırsızlar gelip hep bir şeyler çaldı benden. Öyle ki geriye bir şey kalmadığını düşünüyordum. Demek ki bir şey kalmayınca katiller geliyormuş."

"Keşke katiller hemen ölmese. En azından onun yerini öğrenebilirim. Hayır onun mendili falan olsa bende en azından sana koklatıp onu bulabilirdik belki. Çok özür dilerim sana köpek muamelesi yapmış olabilirim ve lütfen öyle öfkeli bakma bana. Daha önce hiç kurt arkadaşım olmadı benim ve gerçekten çok çaresiz durumdayım. Şeytan diyor ki o katillerin ağzını burnunu kır ama haklısın onları öldürmem daha kötü bir şey. Sanırım o manyaklar acı çekmek istiyor ama ben onlar gibi değilim."

"Off ya düşündüğüm şeylere bak. Benim onu bulmam gerek. Hangi yönden gitmeliyiz Gümüş? Pusula bu tarafı gösteriyor demek ki oralarda bir yerde. Acaba ne kadar uzaktadır? Onu ne zaman göreceğimi bilmek istiyorum yoksa bir 5000 yıl daha arayabilirim onu. İleriye doğru öfkeli öfkeli bakıyorsun demek ki ileride başka bir katil, katiller veya katil ordusu olabilir. İkimiz katil ordusuna karşı zorlanabiliriz belki yani keşke off hep böyle oluyor bende heyecanlanınca kelimeleri karıştırıyorum. Sende olmaz sanırım bilemedim bak. Ben niye hiçbir şeyi bilmiyorum ki? Bilmediğimi bile bilmiyorum ben."

"Ne diyordum ben ya yine karıştı her şey. Bir sonraki katili konuşturmalıyız bir şekilde. Hayır gümüş onların istediği oyunu asla oynamam ben. Aşk bir oyun değil ki, kazanan veya kaybeden olmaz aşkta. Aşkta herkes kazanır, ben onu kazanırım o da beni. İkimiz bir oluruz çünkü ben yarımım o da yarım hatta herkes yarım ve bir araya gelince iki yarım birleşerek bir oluruz. Belki de yarımdan daha yarımımdır ben o zaman o da yarımdan yarım daha fazla olması lazım. Yoksa 1 olamayız. Neden matematik hep yanlış sonuçlar veriyor ki? Güya iki tane 1 toplanınca iki yaparmış! 1'ler 1 olmadığı için toplama sonucu iki olmaz. Kafam yine allak bullak oldu. Kendimi toparlamam lazım benim."

Lucian ve Gümüş pusulanın gösterdiği yöne doğru ilerlemeye devam ediyordu. Gümüş herhangi bir tehlike göremediği için oldukça sakin bir şekilde devam ediyordu yolculukları. Lucian arada duraklayıp Gümüş'ün tüylerini okşuyordu. Gerçektende Gümüş gördüğü diğer kurtlardan daha büyüktü. Daha önce hiç kurt görmemiş olabilirdi ama olsun en azından fotoğraflarını görmüştü ve onlara göre Gümüş oldukça büyüktü. Hatta neredeyse onun omuzlarına kadar geliyordu yüksekliği. 

"Şimdi ne yapmamız gerekiyor Gümüş'cüğüm? Biz yürüdükçe etrafın sarardığını fark ettin mi sanki az önce yeşilimsi olan bitki örtüsü sarıya dönmeye başladı. Bu ise bir çöle doğru ilerlediğimizi gösteriyor. Demek ki ona giden yol bir çölden geçiyor. Demek ki bir çölde aşka ulaşmak için yanmamız gerekiyor. Ben kalbimin buzulları arasında dondum çok uzun yıllardır onun için yanmayı da göze alırım ben. Pusula yön değiştirdi acaba o hareket mi ediyor yoksa onu başka bir yere mi götürüyorlar? Ne olduğu hiç önemli değil onu kurtaracağım ben."

Lucian ve Gümüş biraz daha ilerledikten sonra Gümüş bir an için durdu ve başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Lucian'da onu takip ederek gökyüzüne baktı ama orada sıradışı hiçbir şey göremedi. "Ne oldu Gümüş? Ne var orada? Yoksa katiller uçmayı mı öğrendi? Havadan mı saldıracaklar bana? Bunlar saçma oldu. Tamam tamam öyle kızgın bakma bana. Sanırım bir şey bekliyoruz oturduğuna göre kesin bir şey bekliyoruzdur. Tren mi bekliyoruz yoksa gemi mi? Tamam burası çöl olabilir ama bir kurtla konuştuğuma göre her şey mümkün de olabilir."

Bir süre boyunca birlikte gökyüzüne baktıktan sonra Lucian da Gümüş'ün yanında yere oturdu ve konuşmaya devam etti. "En çok ne üzüyor beni biliyor musun? Hayır, 5000 yıldır onu bulamamak değil. Hayır, ondan hiçbir iz bulamamak da değil. Hayıt hep yanlış tahminlerin var senin. Sen bilemediğine göre bana 3 puan senin sivri ve keskin dişlerin olduğu için sana da 10 puan. Neyse konuya döneyim en iyisi beni en çok üzen şey onu bulamadan ölme olasılığım. Düşünsene çölün ortasında daha fazla yürüyemez hale gelip yere yığıldığımı sonra kumların üzerine düştüğümü ve orada öldüğümü. Ona ulaşamamış olurum ve bu ihtimal beni bitiriyor sanki içine kurtçuk girmiş bir elma gibi içten içe kemiriyor beni ve bir süre sonra geriye hiçbir şey kalmayacak benden. Ben önemli değilim, ben hiçbir zaman önemli olmadım biliyor musun? Sadece o önemli, eğer o mutuz olursa depremler olur yüreğimde. O acı çekerse yanar bu gezegen, o ağlarsa şiir dökülür gökyüzünden. Güneşin doğması için onun gülmesi gerek yoksa çiçekler açmaz asla."

"Hayır Gümüş, ağlamıyorum ben. Gözüme kum kaçmış olabilir ama ben ağlamıyorum. Ağzım ve gözlerim birbirine karışmış olabilir ama ağlamıyorum ben. Gözlerimden akan sıvılar da yaş değil zaten hep kum kaçtığı için oluyor böyle. Neden inanmamış gibi kafanı iki yana sallıyorsun sen."

"Yalan söylüyorum evet. Dayanamıyorum ben daha fazla. İç seslerim bana onu sonsuza kadar bulamayacağımı söylüyorlar. Sende nefret ettin dimi onlardan buraya gelseler ısırırsın biliyorum. Ben artık dayanamıyorum sanki buraya uzanırsam asla ayağa kalkamayacakmışım gibi geliyor ve ben deliler gibi uzanmak istiyorum. İçimdeki savaşçı, mücadeleci biraz da geri zekalı olan bir tarafım ise asla durmamamı söylüyor. Ben de nasıl bir salaksam hep onu dinliyorum. Ben iyi değilim Gümüş bunu bildiğini biliyorum. Demek ki bir şeyi biliyormuşum ki bu çok güzel."

Lucian Gümüş'e sarılmış kumların üzerinde otururken gözlerinden düşen yaşlar hızlandı ve yanakları boyunca akıp çene kemiğine ulaştı. Çene kemiğini geçen yaşlar ise sırasıyla kumların üzerine düşüyordu. Lucian kumların üzerinde göz yaşlarının düştüğü noktalarda beliren yeşil otları başlangıçta fark etmedi taki kava gri bulutlarla kaplanıp yağmur yağmaya başlayana kadar. Yağmur damlaları tenine düştüğü sırada yemyeşil bir alanda rengarenk çiçeklerin arasında olduğunu fark etti ve gülümsemeye başladı. Sanki içinde bir güneş doğmuştu ve ruhundaki tüm karanlık bulutlar ortadan kaybolmuştu. Sanki bir işaretti yaşadıkları! Ona ayağa kalması ve devam etmesi gerektiğini söylüyorlardı.

Lucian yağmurdan sırılsıklam olmasına aldırmadan ayağa kalktı ve "Senin için geliyorum. On binlerce yıl sürse bile seni bulacağım." diye bağırdı. "Hadi Gümüş bu kadar dinlenmek yeter. Onu bulmaya gidiyoruz şimdi!"

0/Post a Comment/Comments