Umudun bittiği yer 17. bölüm - yeni roman

 


"Susun biraz! Sanki kafamda aynı anda elli milyon bin kişi konuşuyor Sanki kocaman bir deprem var kafamda, beynimde ne varsa hepsini yıkmaya çalışıyorsunuz. Susun! Artık kapayın çenenizi! Çok ciddi söylüyorum sizi susturmak için gerekirse kafamı bir duvara defalarca kez vurabilirim. Herşeyi geçtim ne dediğinizi anlamıyorum bari sıra ile konuşun. Benim sessiz sakin kalıp düşünmem gerekiyor."

Kendi kendisi ile olan konuşması devam ederken bir yandan da durmuş kahinin yanan evini izliyordu. Alevler binanın heryerini kapladığı sırada itfaiyeyi aramaya karar verdi. Kısa bir konuşma yaşandı telefondaki kişi ile ve sonra itfaiye yola çıktı. Acaba orada hiç iz bırakmış mıydı? Yoksa tüm gözler onun üzerine çevrilirdi sonra ise mahkemede suçlu bulunabilirdi. Aslında bina yandığı için deliller de yanardı. Bu sayede kurtulurdu. İtfaiyeye haber verdiğine göre artık gidebilirdi. Birkaç saniye daha alevleri izlemeye devam etti. Hayranlık uyandıran bir büyü vardı ateşin içinde. 

Birkaç saniye sonra alevlerin içinde "Kaç!" yazdığını gördü. Kimden kaçacaktı ki o yanlış bir şey yapmamıştı. Binayı da o yakmamıştı, yoldan geçiyordu sadece içeriye bile girmemişti, acaba kahine ne olmuştu? Kaçmıştır belki de, kaçması gerekir sonuçta kahin yangının çıkacağını önceden bilebilir o. Sahi neden yakmıştı ki evi? Herkes mi manyaktı yoksa tek manyak o muydu bilemiyordu zaten bu sorunun bir önemi yoktu.

Alevlerin içindeki yazı "Kaç!" dediğine göre kaçmalıydı ancak koşmadı. Koşarsa dikkat çekerdi bunun yerine hızlı adımlarla yürüdü ve sürekli olarak sokak değiştirdi. "Ben şimdi nereye gidiyorum acaba? Hangi yalnızlığa çıkacak yolum? Böyle olursa olmaz, ona giden yolu bulmam gerekir benim. Sonra onu bulmalıyım kahin onun başka bir yerde tutsak edildiğini söylemişti bana. Onu bulmalı ve kurtarmalıyım ama onu nasıl bulacağım. Şerefsiz kahin hiçbir bilgi vermedi bana! Acaba o köprünün diğer yakasında mı? Aptal olmamalıyım başka bir diyar dedi bana önce o diyara gitmem gerekir ama başka bir diyara nasıl gidebilirim ben? Otobüs veya uçak var mıdır? Başka bir diyar varsa eğer başka başka diyarlarda olması gerekiyor. Kaç tane diyar olduğunu bilmediğim için hepsini gezmem gerekir ama hepsini gezmeye ömrüm yetmez. Başka bir yerde ölürüm ki bu hoş olmaz. Onu bulmadan ölemem. Palyaço veya Efendi ile konuşamam onların bilgisi olduğunu sanmıyorum ben. En iyisi ben yine Google'a sorayım ne saçma o nereden bilecek başka diyarları."

Hızlı adımlarla yürümeye devam ederken düşünmeye devam ediyordu. Keşke kulakları kendi seslerini de sustursaydı. Sahile gitmeliydi ne zaman ne yapacağını bilmezse boğaza bakar ve düşünürdü. Aslında boğaza gitmek bir işe yaramazdı fakat martılardan mı yoksa geçen gemilerden mi bilinmez kendini biraz daha rahatlamış hissederdi. Sahi martılar neden simit yiyordu? Eski gemiler daha güzel değil miydi? Belki de eski gemi yeniden yapılabilirdi, eskinin yenisi olmazdı ki ama. Yeniler bir süre sonra eskidi ve sonra başka bir yeni bulmak gerekirdi. Yani önemli olan eskimeyen bir yeni bulmaktı ki hayatta herşeyin eskidiği hesaba katılırsa eski gemilerin yerine yenilerinin yapılması mantıklıydı.

"Düşündüğüm şu konulara bir bak. Yine aynı şeyi yapıyorum ben. Biliyor musun ben bazen düşünmekten korkuyorum. Hayır, beynimin patlayacağı için değil düşünmenin işe yaramamasından korkuyorum. Anlıyor musun beni? Neler hissettiğimi biliyor musun? Yoksa sende herkes gibi misin? Lütfen herkes gibi olma kendin ol sen. Beni de duy lütfen, ilk kez birisi beni duysun. Bir darbe yapılsın kalbimde, yönetim sistemi değişsin. O gelsin mesela tüm parçalar birleşsin."

"Duyuyor musun beni? Duysaydın konuşamazdım ben. Sessizlikle kaplardım her yeri biliyor musun tek bir kelime bile söyleyemezdim ama duysaydın çok iyi olurdu. Ben konuşmadan duysaydın hatta mesela gözlerime baksan ve seni anlıyorum deseydin bana. Kimse anlamadı biliyor musun hep anlattılar ve gittiler. Belki sen onlar gibi yapmazdın, belki belki işte. Belkilerle olmuyor bu hayat. Düşünüyorum da ben seni anlayabilir miyim diye. Anlardım ben seni, bilirdim, tanırdım, yaraların varsa iyileştirirdim ama sen başkaları gibi yapma. Yeni yaralar açma bende. Bir sır vereyim mi sana ama aramızda kalacak siyahın bütün tonlarını biliyorum ben. Tüm yangınlardan geçtim ben kaldım buzul bir çölün içinde. Lütfen sende başkaları gibi olma duy lütfen beni."

"Galiba yine deliriyorum ben kendimle konuşuyorum sanki yanımda başkası varmış gibi. Sanki bir kitapmışım da ben beni okuyan birisi ile konuşuyorum. Böyle bir şey olması çok saçma. Kitap olsam mesela şunu sorardım kesin kitabı yazana, manyak mısın sen niye bu kadar sıkıcı bir hikaye yazıyorsun. Sonra okuyucuya da sorarım manyak mısın sen neden bu kitabı okuyorsun diye. Tabi bir kitap olsaydım ben sorularıma cevap alamazdım. Ne kadar sıkıcı bir kitap olurdum ben. Vazgeçtim kitap olmak istemiyorum. Hısa bir hikaye olabilirim mesela. İki kelimeden oluşan bir hikaye olur mu acaba? "Aradı ve bitti." Bence olmaz."

"Yoruldum şimdi ben. Tabi kahin, yangın sonra içimdeki sesler falan ağır geldi. Galiba acıktım nerede olduğumu bilseydim yiyecek bir şeyler alırdım. Sahi burası neresi? Yine mi kayboldum ben? Biraz aşağıda sahil olması gerekir. Yoksa biraz yukarı da mıydı? Sağ veya soldada olabilir? Off yine kayboldum ben belki bazen kaybolmak güzeldir. Ben zaten hep kayıp yaşıyorum o zaman kaybolmuş olmam. Yani şu anda olduğum yerdeyim. Bunu bilmem güzel oldu bakalım biraz sonra da aynı yerde olabilecek miyim."

0/Post a Comment/Comments