Umudun bittiği yer 8. bölüm - yeni roman

 Lucian otobüse bindikten sonra orta kapının hemen arkasında cam kenarına oturmuştu. Kulaklıklarını takmış ve kafasını cama yaslamıştı. Sokakları seyrediyordu, insanlara bakıyor ve onu görmeyi umuyordu. Gördüğü herkes bir acele içinde bir yerden başka bir yere gitmeye çalışıyordu. Küçük bir çocuk topunu yola kaçırınca ve bir araba o topa çarpıp patlattığı zaman ağlamayaa başladı. Bir an kendisine benzetti o çocuğu aradaki tek fark ise artık ağlayamıyor olmasıydı. Hiç kimse uğruna ağlamaya değmezdi çünkü hepsi sahteydi.

Otobüs virajlı yollarda yolculuğa devam ederken herkesin neden bu kadar acele ettiğini merak etti. Hepsi rutin işlerinin peşinde koşturuyordu. Aslında hiçbirinin acelesi yoktu ama bunu bilmiyorlardı. Öyle bir sistem vardı ki herkese acelesi olduğunu söylüyordu sanki bir an geç kalsalar hayatları yıkılacakmı gibi davranıyorlardı. Ancak böyle bir durum yoktu sistem insanları kandırmaya, onları aptal yerine koymaya devam ediyordu. İnsanlar ise onlar için kurgulanan bu sahte oyunda uyumaya devam ediyordu.

"Ne kadar yazık onlara" diye düşündü, "Hala uyuyorlar ve gördükleri rüyayı gerçek sanıyorlar." O uyanalı uzun zaman olmuştu aslında. Ona sunulan renkli bir uykudan uyandığında kendisini renklerin olmadığı siyah beyaz, bir dünyada buldu. Öyle bir dünyaydı ki her taraf acıdan olmuş gibiydi. Tekrar uyuması mümkün olsaydı eğer uyumak isteyip istemeyeceğini düşündü bir süreliğine. Sonrasında ise düşüncesini şiddetle reddetti. "O uyandırdı beni, yalanlar üzerine kurulu hayatım son buldu. Diğerleri gibi olmak istemiyorum ben, sistemin beni tekrar kandırmasına izin veremem. Bir daha olmaz, ben onu arıyorum. Beni kandırmaya çalışma beynim, beni yolumdan döndüremeyecekler. Biliyorum sende sistem için çalışıyorsun."

Kendisi ile kavgası devam ederken bir diğer taraftan da etrafını seyretmeye devam ediyordu. Her şey o kadar aynıydı ki o günün, dün ile veya öneki gün ile hiçbir farkı yoktu. "Aslında zaman hep aynı yerde dönüyor ve biz onun ilerlediğini düşünüyoruz. Evet geçmiş, gelecek yok, hiçbir zaman var olmadılar. Zaman anlatılanlar gibi değil, zaman tek bir andan oluşuyor. Doğru, eğrisel falan değil o tek bir an ve biz o andan dışarıya çıkamıyoruz. İlerleyen tek şey o an, yoksa biz hep aynı yerdeyiz. Belki de onunla biz aynı anın içindeyiz ama birbirimizi göremiyoruz çünkü yanlış taraflarındayız anın. Bu biraz saçma oldu, onun anı ile benim anım birbirinden farklı ve ikisi yanyana gelmediği için birbirimizi göremiyoruz. Zamanları birleştirmek lazım başka türlü onu bulmam çok zor. Zamanlar nasıl birleşir acaba?"

Lucian düşünmeye devam ederken her bulduğu yöntemin ardından karşısına çıkan yüzlerce yeni soru işaretleri karşısında dişlerini biraz sıktı. Otobüs bir kazayı son anda atlattı, deniz kenarında bir martı sahile çekmiş bir kayığın üzerinde durup İstanbul'a bakıyordu. Annesinin elinden tutmuş küçük bir çocuk bir simiti ısırmaya çalışıyordu. Yaşlı bir adam banklardan birinde oturup dertli bir şekilde denize doğru bakıyordu. Herkes acele içindeydi, herkes bir yere yetişmeye çabalıyordu sanki a
krep ve yelkovam onları kovalıyormuş da hızlı koşarlarsa kaçabileceklermiş gibi. "Her şey yalan." diye bağırmak istedi otobüs gördüğü herkesi arkasında bırakarak ilerlerken. "Herkes sahte!"

Otobüs Anadolu Hisarı'na yaklaştığı sırada eskiden oldukça büyük olan hisarın kalan parçalarına bakıyordu. Nereye kadar gidecekti ki bu şekilde, otobüsle onu bulma şansı çok azdı. Aşağıya inse ve Üsküdar'a kadar yürüse mesela onun tam ters yönde gitme şansı olurdu. Böyle olursa onu hiçbir zaman bulamazdı, oturursa da bulamazdı, beklese de bulamazdı. Onu aramalıydı sürekli olarak, durmamalıydı başka türlü bulamazdı onu. 

Hisara yaklaşırken bir anda yolun deniz tarafında ne gördüğüne inanamadı. O kadar inanamadı ki ne yapacağını bir an bilemedi. Uzaklaşmaya başlayan mor şemsiyeli kızı seyrediyordu çaresiz bir biçimde. Bir an son bulduktan sonra ayağa kalkarak koşar adımlarla şöförün yanına gitti. "Efendim benim hemen inmem gerekiyor. Evet, biliyorum burada durak yok ama inmem lazım benim. Size yalvarıyorum, lütfen benim inmem gerekiyor."

Şöför ona acımış olmalıydı veya onun deli olduğunu düşünmüş de olabilirdi. Sebebi her ne olursa olsun otobüsten indikten sonra kızı gördüğü yere doğru koşmaya başladı. O kadar hızlı koşuyordu ki birkaç kez düşme tehlikesi atlattı. Ona sorsalar kalbinin atışlarını kulaklarında duyduğunu söylerdi, sanki soluduğu nefes yeterli gelmiyordu. Kızı gördüğü yere ulaştığı zaman kızın orada olmadığını gördü. İleriye doğru baktı önce ancak kız yoktu, orada olsaydı koşmaya devam edebilirdi ancak bunu yapmadı ve dizlerinin üzerine çöktü.

Dizlerinin üzerine çöküp ellerini kaldırımlara dayadığı sırada yerde bir kağıt parçası gördü. Onu aldıp okumaya başladı, aynı el yazıydı bundan emindi "Sana geleceğim çok az kaldı. Sadece biraz daha sabret ve asla kimseye güvenme!."

O an o kadar mutluydu ki gözlerinin kenarları ıslanmaya başladı. "Az kaldı onu bulacağım, çok az kaldı, onun olacağım sonunda, kalbimi çıkarıp ellerine teslim edeceğim. İsterse öldürebilir beni, isterse sevebilir, Her şeyi olabilim onun, az kaldı, çok az kaldı."

0/Post a Comment/Comments