Hayal Karavanı 87. bölüm - fantastik roman

Melvenia bir an için Lucian'ın içinde eski tanıdığı çocuğu gördüğünü düşündü. Bu onun sebepsizce gülümesine sebep olmuştu. O Lucian'ı o kadar özlemişti ki en büyük korkusu ise onu tekrar görememekti. Döndüğü zamandan beridir onu göremiyordu ve bu yüzden aslında her an en büyük korkusunun içinde yaşıyordu. "Korkmanın bir anlamı yok" dedi kendine "Korkularıyla savaşması gerekiyor insanın yoksa korkuları onu ele geçirir."

Lucian ise yanağından süzülen yaşı hissettiği zaman başta ne olduğu anlamadı. Bir süredir böyle hissetmiyordu sanki duran kalbi tekrar atmaya başlamıştı. Belki de o ağaç adam tüm duygularını almamıştı ondan belki geriye kırıntılar kalmıştı ve o kırıntılar bir damla yaşın sebebiydi. Başkta türlüsü olamazdı yoksa diğer duyguları da gelirdi ama zaten giden geri gelmezdi ki. Naserious olsaydı kesin bir mantıklı açıklaması olurdu onun. Naserious'u hatırlamak onun da gülümsemesini sağladı. "Amma toz olmuş burası benim de gözüme kaçtı galiba. Burayı temizlemek lazım."

"Ben söyleyince dinlemiyorsun ki beni hep toz burası dedim. Nefes almak bile zor geliyor bazen. Kim buranın muhtarı?"

"Herhalde hareket edince tozlar havalandı ama şimdi daha iyiyim ben."

"Artık olayları sorgulamıyorum ben. Kesin tozdandır ama yanağında yaş varken hala komik oluyorsun sen. Yüzün ekşi erik yemiş gibi büzüşüyor sonra sanki çok acı bir şey yemiş gibi gözlerini kısıyorsun. Hiç değişmemiş bunlar."

"Sen asıl kendine bak Mel. Ağlamaya başladıktan sonra gözlerin kıpkırmızı oluyor daha sonra yanakların kızarmaya başlıyor. Alt dudağını sanki çok büyük bir suç işlemiş gibi dışarıya çıkartıyorsun. Asıl komik olan sensin."

"Bence kavga sebebimiz kimin daha komik olduğu olmamalı. Başka bir konu bulalım kendimize."

"Seninle kavga etmek istemiyorum ki ben. Bir sır vereyim mi sana hala seni görmek bana iyi geliyor. İşin kötü tarafı ise sebebini bilmiyorum bunun. Galiba hatıralarımı almadı benim, almış olsaydı mesela seni hatırlamazdım."

"Tam şurada romantik bir ortam oluştu hemen hatırlatıyorsun bana. Teşekkür ederim bunun için. Hep böyle yapıyorsun sen, hiç değişmemişsin."

"En azından bende değişmeyen bir şey kalmış. Ayrıca sana asla zarar veremem ben, istesen bile yapamam ama kendini dövmeni izleyebilirim."

"Merak ediyorum Luci biz seninle mutlu olabilir miydik? Farklı seçimler yapsak mesela ne olurdu mesela ben hiç gitmeseydim ne olurdu."

Melvenia cümlesini bitirdiği zaman bir anda karşılarında köylerinin bir görüntüsü belirdi. Siyah giyimli askerler karşılarına çıkanların hepsini parçalıyordu. Melvenia ile Lucian sırt sırta vermiş onlarla savaşıyordu. Galdor ve diğerleri ise kanlar içinde yerde yatıyordu. Lucian ve Melvenia ise etraflarını çeviren askerlerle savaşıyordu ancak askerlerin sayıları çok fazlaydı. Savuşturdukları hem hamle tenlerini kesen bir kılıçla son buluyordu. Kısa bir süre sonra önce Lucian daha sonra Melvenia bedenlerini delip geçen kılıç darbeleri karşısında yere düştüler ve odanın ortasında beliren görüntü sona erdi.

"Luci gördüklerimiz neydi bizim?"

"Sanırım farklı seçimler yapmış olsaydın başımıza gelecekleri gördük. Siyahlı askerler babanın adamlarıydı ve sadece ikimizi değil herkesi katlettiler."

"O zaman doğru bir seçim yaptım diyebilirim. Herkes ölmüştü, onları cansız yatarken görmek canımı acıttı."

"Naserious her seçim anında yapabileceğimiz seçenekler kadar farklı zamanlar olduğunu söylerdi hep. Acaba biz o farklı zamanlardan birisini mi gördük?"

"Görmediğim bir bu kalmıştı zaten şu kısa hayatımda onu da gördüğüme göre ben oldum. Bir şey sorcam sana bizim tanışmadığımız bir zaman var olabilir mi acaba?"

"Bilmiyorum ki eğer ikimizin ayrılmadığımız bir zaman varsa tanışmadığımız bir zaman da var olabilir. Düşünemedim ben şu an, biz tanışmamış olursak benim tamamen farklı bir hayatım olurdu. Kesin saçma sapan neşeli halk şarkıları söylerdim ben."

"Sesinin de değişmesi gerekiyor yoksa sen şarkıcı olurdun da seni dinleyen kimseyi bulamazdın. Bensiz seni görmek isterdim aslında acaba görebilir miyim?"

Odanın ortasında beliren başka bir görüntü de Lucian boş şişelerle dolu bir masada tek başına oturuyordu. Yanakları akan yaşlarından dolayı sırılsıklam olmuştu. Elleri hep kanla kaplanmıştı ve duvarlarda kırmızı izler vardı. Masada oturan Lucian kafasını kaldırıp onlara doğru baktı ve "Kimsem yok benim, tek başıma ayakta durmaya çalışıyorum onu da yapmak ne mümkün yuvarlanıp duruyorum ben. Beni dinleyen bir kişi bile yok, ölmeyi bekliyorum ama o da gerçekleşmiyor bir türlü. Zannedersin kalbimde altın haziseni varda her gelen eline geçirdiğini alıp gidiyor. Beni duyman lazım, neden duymuyorsun beni, yalvarırım bir kez olsun cevap ver bana. Gece kadar yalnız olmadığımı söyle bana." Lucian kendisiyle olan konuşmasını bitirdiği sırada belinden çıkarttığı hançeri göğüs hizasında tuttu ve görüntü tekrar kayboldu.

"Ne oldu böyle sana Luci. O ne haldi öyle, kilo almışsın fıçı gibi olmuşssun sen. Ölümü beklemek nedir öyle, kendinden utanmalısın. Kesin tanışmış olsaydık çok fena döverdim seni."

"Hiçbir zaman şişko ben gibi olmadım. Dikkatini çekti mi seninde yanımda kimse yoktu ve bulunduğum ev benim evim değildi. Yani seninle tanışmasaydım Galdor, Naserious, Aranhil hiçbirisi olmayacaktı. Sadece ben, göbeğim ve şişeler."

"Seni yalnız bırakmamak gerekiyor be Luci. Kendine karşı neden bu kadar acımasızsın sen böyle? O Lucian'ın yanına gitmenin bir yolu varsa eğer onu çok fena dövmek istiyorum. Kendine nasıl zarar verebilirsin sen."

"Yine öldük desene. Yok arkadaş bana mutlu bir hayat yok. Şişko Lucian'da oldukça korkakmış. Peki ya beraber kaçmış olsaydık ne olurdu? Gerekirse bütün zamanlara bakıp mutlu bizi bulacağım."


0/Post a Comment/Comments