Hayal Karavanı 85. bölüm - fantastik roman

... 

Lucian yatağında huzursuz bir uykudaydı. Hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordu ve bu onun uyanmaya yaklaştığının bir işaretiydi. Tiz bir çığlık sesini duyana kadar uyanmadı. Ancak o tiz çığlık onu kendine getirdi ve nerede olduğunu anlamak için etrafına hızlıca bir baktı. Karavandaydı, bir rüya görmüştü ve rüya hakkında düşünmeyi bir süreliğine erteledi. O ses nereden geliyor olabilirdi birinin başı mı beladaydı.

Odasından çıktığı sırada duyduğu sesin bir kadına ait olduğunu düşündü. Bu sebeple Melvenia'nın odasına doğru hızlı adımlar attı. Melvenia'nın odasına geldiği zaman kapıyı açıp hızlı bir şekilde içeriye girdi ve onu yatağının üzerinde otururken gördü ve bir anlık bakışmanın ardından Lucian konuştu. "İyi misin? Çığlığını duydum ve koşarak geldim."

"Nasıl olduğumu bilmiyorum o garip şey seni eliyle sıktı ve beni parçaladı. Nasıl bir rüyaydı o öyle?"

"Hiçbir fikrim yok ama çok kötüydü. Galdor nasıl acaba en son o yaratıkla başbaşa kalmıştı biz öldükten sonra."

"Herhalde o da uyanmıştır uyanmadıysa uyandırırız onu da."

Lucian ve Melvenia Galdor'un odasına doğru ilerlediler. Odanın kapısı kapalıydı içeriye girdiklerinde Galdor'u göremediler.

"Nerede bu adam?"

"Kesin koltukta uyuyakalmıştır bence oraya da bakalım."

Odadan çıktıktan sonra oturma odasına doğru ilerlediler ancak Galdor orada da yoktu. Şaşkın bir şekilde birbirine baktılar ve etrafta ona dair bir işaret aradılar ancak sanki bir anda ortadan kaybolmuştu.

"Nereye gitmiş olabilir ki o? Acaba uyanamadı mı bizim gibi?"

"Biz öldük ve uyandık demek ki o yaratığı öldürdü veya arkadaş falan oldu onunla."

"Tabi canım kesin aşık olmuşlardır birbirine. Galdor'u da anca öyle bir kız idare edebilir."

"Şaka bir yana nereye gitti bu adam? Endişenmeye başladım ben."

"Benim aklıma bir fikir geliyor ama çok saçma. Şimdi o rüya daha önce gittiğimiz yerler gibi bir yerse ve Galdor'da orada kitabı bulduysa gitmiş olabilir sanki."

"Rüyaydı orası ama öyle bir şey olabiliyorsa aslında kuralları başka bir şey yapıyor. Bizim de hiçbir şeyden haberimiz yok tabi."

"Yani sadece ikimiz kaldık geriye. Ben böyle olacağını biliyordum be Mel."

"Galdor kalmalıydı bence ama kuralları başka birisi koyuyor. Asıl gitmem gereken anda gidemedim ne kadar beceriksizim ben."

"Demek ki kalman gerekiyormuş biraz daha. Zaten öyle hemen gitmek olmaz be Mel hele geri dönüşü olmayan bir gidişse bence mümkün olduğu kadar ertelenmeli."

Lucian neden o sözleri söylediğini bilmiyordu sanki unuttuğu bazı şeyleri hatırlıyormuş gibi hissetti kendini sanki zihninin derinliklerinde bir yer karıncalanmıştı ve söylediği sözler o bölümden dökülmüştü. Melvenia da aynı ölçüde şaşkındı. Ondan hep uzak duran, kaçan Lucian ona doğru bir adım atmıştı sanki ve bu oldukça şaşırtıcıydı.

"Kesinlikle aynı fikirdeyim seninle. Gitmek ne kadar saçma değil mi? Her gidiş hep başa dönüyor sonra başladığın yerle döndüğün yer aynı olmuyor. Ne gittiğin yerin bir anlamı oluyor ne de kaldığın yerin.  İnsan bazen gidemiyor işte, kendi gidiyor da aklı kalıyor geriye, kalbi kalıyor."

"Kalan da gidiyor aslında. Giden ve kalan aynı kişi, ikisi de aynı ben gibi. Ne gidebiliyorum ne kalabiliyorum. Aklımı da bıraktım, kalbimi söküp attım ama yine sen varsın. Belki de gitmek bir yanılgı, aslında hiç gitmedik, gidemedik. Bilmiyorum, Galdor'u özledim ben. Çok aniden gitti şerefsiz insan bir veda eder."

"Veda etse de değişen bir şey olmuyor. Veda edince gidemiyorsun zaten, zaten o bizi bir araya getirecekmiş ya o gitmiş sayılmaz."

"Öküz herif bizi paramparça eden yaratığı kesin dövdü, yemin ediyorum kesin öldürdü onu. Sonra da bizi umursamadı bile. Büyük Galdor'un yanında biz kimiz ki?"

"Tabi ki öyle oldu. Galdor artık bizi tanımaz zaten Lucian. Hayatta bir döngü var sanki ve bu döngüde sürekli aynı şeyleri yaşıyoruz. Sen kadar gidersen git aynı yere dönüyorsun. Sen benim için döndüğüm noktasın ve her gidişimde sana dönecekmişim gibi hissediyorum. Eğer aynı yere dönüyorsak ne saçma bir şey gitmek! Ben gidemiyorum işte, en kötü günümde hep sen oluyorsun yanımda."

"İkimiz kaldık ve bu yolculuk bitecek yakında birimiz bir yöne ötekimiz başka bir yöne gideceğiz. Yönleri de bilmiyorum neyse artık. Bazen gitmek tek çare oluyor haklıydın sen. Kabullenemedim bir türlü ama bazen diğeri için gitmen gerekir. Bu noktadan sonra mutlu olman için gitmeyi göze alırım ben. Ben harbiden lanetlendim galiba, sen kaç kurtar kendini."

"Bak Galdor gitti diye boş konuşmaya başladın hiç acımam kırarım ağzını burnunu. Çok açık konuşacağım seninle gideceksek mutlu olmak için gideceğiz sonra yok ben lanetlendim yok ben mutlu olamam falan diyeceksen yine ağzını burnunu kırarım."

"Tamam be Mel, kır ağzımı gözümü. Sadece mutlu olmanızı istiyorum ben elbet bende bir yerde mutlu olurum sanırım yani."

"Aslında kapıdan çıkmasak yeni bir yere gitmeyiz ve birlikte kalma süremiz artar. Düşününce çok mantıklı bu bence hemen uygulayalım."

"Yapma böyle Mel, beni gördüğün her an acı çektiğini biliyorum. Pişman olduğunu da biliyorum evet rüyada söylediklerinin hepsini duydum ben. Gitmen daha doğru sanki acı çekmeni istemiyorum ben senin. Benim yanımda kaldığın sürece hep acı olacak, hep pişmanlık olacak. Benim için de aynı olacak ama. Hadi gel seninle son bir yolculuğa çıkalım. En muhteşem yolculuk olsun o, sonra ayrıldığımız zaman onu asla unutmayalım. Ne dersin?"

"Acaba yeni bir yere gitmek için uyumak şart mı? Çünkü uyuduk ve uyandık yani kapıdan çıkarsak başka bir yerde bulabiliriz kendimizi. Ne dersin hemen gidelim mi? Madem son bir yolculuk olacak en kralı olsun o zaman."

Melvenia gözlerinden akan bir damla yaşı Lucian'a göstermemek için hızlı bir şekilde ayağa kalktı ve gülümsedi. "Hala çok güzel gülümsüyorsun sen, hala çok güzelsin. Gitmek ne kadar saçma bir şey şimdi." Melvenia başını çevirdiği sırada Lucian onu seyretmekten kendini alamadı. "Hala çok güzelsin sen hatta sen çok daha güzelsin. Cümlelerim anlatmaya yetmiyor ki keşke yapabilsem.

"Hadi gidelim Mel." İkisi birlikte karavanın kapısından geçtikleri zaman kendilerini siyah bir odada buldular. Odanın siyah duvarı gösteren pencerelerle doluydu. Siyahlığın içinde iki tane beyaz koltuk ve koltukların arasında beyaz bir masa duruyordu. Pencereler ve sandalye ile masa haricinde başka hiçbir şey yoktu.

"Nereye geldik biz?"

0/Post a Comment/Comments