Hayal Karavanı 74. bölüm - fantastik roman

Kısa bir an kadar süren parçalanmadan sonra kendilerini tekrardan koyu gri zeminin üzerinde buldular. Etraflarında birkaç tane kurumuş ağaç haricinde başka hiçbir şey yoktu. Ağaçların dalları büyük oranda kırılmıştı gri renkli gövdeleri parçalanmanın sonuna yaklaşıyordu. 

"Herşey sahte, inanmayın hiçbirine. Yok ağaçmı, kurumuşmuş falan ne oldu zamanın sonuna mı geldik biz?"

"İnanma zamanını geçeli çok oldu sanırım. Sanırım zamanın sonunda değil de salt gerçekteyiz biz. Bundan daha alt bir katman olacağını düşünmüyorum ben."

"Yani gerçeği bulduk ve hiçbir şey kalmadı geriye. Hep hayal ettiğim gibi aslında."

"Tabi Melvenia, şu tepenin arkasında siyah bir deniz var zaten. Gel gidelim buradan mesela şu ağaç kuzey olsun ve bizde kuzeye doğru gidelim."

"Bence orası Güney Batı olması gerek ama gidelim be Galdor. Ağacın altına otururuz biraz nasıl olsa saçma sapan bir yerdeyiz."

Galdor işaret ettiği kuru ağaca doğru ilerlerken havanın ferahladığını hissediyorlardı. Biraz ilerledikten sonra siyah zeminden yukarıya doğru uzayan otlar belirdi. Ağaca olan yolun yarısına geldikleri zaman ağacın dallarında yapraklar belirmeye başlamıştı.

"Galiba gerçeklik tekrardan var oluyor?"

"Ne gerçeği be Naserious. Biz kitabı bulup gidelim buradan."

"Kafayı yedik hepimiz valla güzel oldu bence. Şu kısacık hayatımda artık başka ne sıra dışı bir şey göreceğim diye düşünmeme gerek kalmadı. Görülebilecek herşeyi gördüm ne kadar da şanslıyım."

"Muhteşem bir hayat sanki bizim hayatımız bir kitapmışda kafayı yemiş bir yazar bizi yazıyormuş gibi değil mi. Daha sıradışı bir şey kalmamış gibi."

"Eğer birisi bizim hikayemizi bu biçim yazıyorsa onu çok fena döveceğim ben. Yeter artık ya hepimiz kafayı yedik."

Ağacın yanına geldikleri sırada yerde açan kırmızı çiçekleri seyrediyorlardı. Açan çiçeklerden birisi oldukça büyüktü ve çiçeğin içinden bir kitap göründü. Kitabın üzerinde "Naserious" yazıyordu.

"Buraya kadarmış demek ki. Sizinle beraber yolculuk yapmak gerçekten harikaydı, tanıdığım en muhteşem arkadaşlarsınız siz."

"Neden sen gidiyorsun ki ben gidecektim hep hazırlamıştım kendimi bunun için."

"Saçmalama Galdor bunu veda olarak düşünme tatile gidiyorum sonra sıkıldığımız zaman sen gelip bizi buluşturacaksın. Gel buraya sarılalım seninle. Çok da duygusallaşmayayım sonra yok Naserious ağladı falan demeyin."

"Gel buraya Nas. Biliyorum çok iyi bir arkadaş olamadım sana ama şunu bil ki senin fikirlerine hep ihtiyaç duydum. Senin zekan olmadan ne yapacağız biz."

"Yeter artık Melvenia biraz da ben sarılmak istiyorum. Gel buraya dostum, kardeşim, sen değil de ben kesin ağlayacağım. Çok mutlu ol, en güzel hayaller hep seninle olsun ve bir gün karşılaştığımızda anlatacak çok güzel hikayeler biriktir."

Naserious ile Lucian uzun bir süre boyunca sarıldıktan sonra Naserious elini çiçeğin içindeki kitaba doğru uzattığı sırada çiçeğin arka tarafında başka bir kapı daha gördü. "Şuraya bakın, veda etmek için çok erken sanırım."

"Burası da mı gerçek değil yani? Ne oluyor burada ama kitabı bulduk, gitmemiz gerekiyor."

"Kapıdan geçersek geri gelemeyiz, kitap kaybolur Naserious hayallerine ulaşamaz."

"Şöyle yapalım siz kapıdan geçin daha sonra ben kitabı alırım. En azından gerçekte ne var görmüş olursunuz."

"Orada da başka bir kapı varsa ne olacak peki?"

"Naserious haklı kapıdan geçeriz, etrafa bakarız ve biraz bekledikten sonra kitabı alır ve biz de karavana döneriz."

"Anlaştık kendinize çok dikkat edin. Hadi gidin şimdi."

Naserious çiçeğin yanında beklerken diğerleri kapıyı açıp içinden geçtiler ve kendilerini soluk bir mavi gökyüzünün altında buldular. Devasa binalar gökyüzüne doğru yükseliyordu, insanlar sokaklarda çok aceleleri varmış gibi yürüyordu. Kutu gibi bazı şeyler sokakta ilerliyordu ve garip sesler çıkartıyordu. Işıklar, sesler, renkler her yerdeydi sadece herkes duygusuz bir şekilde ilerliyordu. Burası neresi olabilir diye düşündükleri sırada kendilerini karavanda buldular. "Orası neresiydi öyle." 

0/Post a Comment/Comments