Hayal Karavanı 61. bölüm - fantastik roman

"Nasıl lanet olası bir yere geldik böyle? Her parçamla nefret ediyorum buradan."

"Hiç birimizin sevdiğini sanmıyorum be Galdor. Şu kütüphaneyi bulup artık gidelim buradan. Yoksa yakmak istiyorum burayı."

"Lafı ağzımdan aldın Lucian. Bu kadar insan nasıl bu hale geldi acaba? Herkes yok olmuş, onlar insan değildi ki başka bir şey olmuşlardı. Vahşi bir hayvandan daha beter haldeydiler."

"Off off Naserious. Sorular ve başka sorular, hepsi sapıtmış, hepsi çıldırmış. Beyinleri erimiş belki veya kendi içlerinde savaşmaya başlamışlar ve yıllar süren savaş bunları tüketmiş, vahşileşmiş hepsi veya harbiden lanetlenmiş bunlar. Biz sadece yolcuyuz burada sadece gelip geçiyoruz sebepler çok da önemli değil zaten onların sonu yazılmıştı."

"Ben yolcu olmak istemiyorum artık. Geldiğimiz yerleri bir düşün mesela hiç kuşların böceklerin, çok güzel sahilleri olduğu günlük gülistanlık yerlerden geçmedik. Hep hikayelerin sonunu görüyoruz sanki veya adım attığımız her yer yok oluyor. Belki de biz lanetlendik, belki de tüm suçlu biziz. Hayatımız bize yeterli gelmediği için buradayız belki de gittiğimiz yerlerde yıkıldı bizim. Ağlamak istiyorum ben, yağmur olup yağmak istiyorum buraya hayatı temizlemek istiyorum ben. Elimden başka bir şey gelmiyor, ben sonları görmek istemiyorum."

"Ağlama Kylana, her şey güzel olacak diyemem ben sende biliyorsun o cümleyi kurarsam yalan söylemiş olurum. Güzel de olmuyor be, gençliğimizi düşünsene ne kadar güzeldi, ne kadar sorunsuzdu. Biz büyüdük ya hayat leş gibi oldu. Etrafına bir bak, daha güzel olacak diye diye ne hale düştük. Haklısın biz lanetliyiz ama bize sunulan güzel bir hayal var. O hayalin peşinden koşmayıp da ne yapacağız."

"Melvenia demek istediğini anlıyorum senin ama bazen oturmak ve bir daha kalkmamak istiyorum ben. O çocuğun gülümsemesi aklımdan çıkmıyor hiç. Ona bunları yapan hayatı paramparça etmek istiyorum ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Beni dinlemeyin siz saçmalıyorum yine. Bana olur böyle bazen, şuradan çıkarsam tüm alkol stoğunu bitireceğim Galdor."

"Feda olsun be Kylana. İstediğin tek şey o olsun.  Zaten parçalanacak bir şey varsa ben buradayım biliyorsun."

"Bilmez miyim be Galdor zaten sana güvenerek öyle söyledim ben."

Çocuğun işaret ettiği yöne doğru ilerlerken etraflarındaki yıkılmış binaların sayısı giderek artıyordu. Yerlerde yatan çürümüş cesetler oldukça kötü bir koku yayıyorlardı etrafa. Yangın çıkmış olmalı diye düşündüler ve büyük bir savaş olmuş olmalıydı. 

"Peki kütüphane nerede?"

"Buralarda bir yerlerde olmalı bence."

"Çocuk yalan söylemiş olamaz sanırım."

"Acaba suyu takip edin derken ne demek istiyordu?"

"Bir dere olabilir belki veya daha büyük bir nehir veya daha ince bir çay. Ancak etrafta hiçbir şey yok."

"Burası eskiden güzel bir yer olabilirmiş. Kurak olması dışında tabi cesetler dışında bir de sanırım yaşayan kimsenin kalmaması dışında. Gidelim artık buradan."

"Yağmur yağmıyor, etrafta akan su da yok. Belki biz yanlış yere bakıyoruzdur. Eğer burada insanlar yaşıyorlarsa suya ihtiyaçları olması lazım. Dere kurumuş olabilir, her şey kurumuş zaten ama dere yeterli gelmez. Başka bir kaynağa daha ihtiyaçları var, bu kaynak da sadece toprağın altında olabilir. Bir su kuyusu bulmamız gerekebilir."

"Harika bir fikir Naserious. Biraz da su kuyusu araştıralım bakalım."

"Hadi şimdi önümüze bakalım. Hepimiz buradan gitmek istiyoruz.

"Yoksa Kylana ağlar ve buraları sel basar dikkatli olmamız gerekebilir."

"Veya bu oku senin gırtlağına saplarım Galdor. İstersen hemen deneyebilirsin."

"Eğer seni mutlu edecekse beni istediğin gibi öldürebilirsin ama önce şu Lucian'ı bir döveyim."

"O zaman şöyle yapalım Galdor herkes sağdakini öldürsün ve bu işte burada bitsin. Hadi toparlayın kendinizi şu lanet kütüphaneyi bulalım bir an önce."

0/Post a Comment/Comments