Hayal Karavanı 56. bölüm - fantastik roman

Oldukça hızlı bir biçimde kahvaltıyı hazırladılar. Bu esnada herkes oldukça neşeli görünüyordu Lucian'a. O daha çok iki kişiye daha fazla dikkat ediyordu. En yüksek sesli kahkahalar Kylana'dan geliyordu ve bu çok normal gelmiyordu. Melvenia ise oldukça sessizdi ve ifadesizdi sanki duvarların arkasına bakıyormuş gibiydi. Dikkat ettiği bir diğer kişi ise Naserious'tu ve görünen o ki en çok ondan korkuyordu. Onunla yüzleşmesi oldukça zor geçecekti.

Her ne kadar Naserious ile konuşmaya çalışsa da Naserious ona "Bekle" demişti. "Daha zamanı gelmedi." Naserious ona kıyamaz ve onu bir güzel sopalamazdı keşke öyle yapsaydı. Onu dövmek yerine birkaç cümle söyler ve o cümlelerin bedeninin derinliklerine saplanmasını izlerdi. En sivri hançerden daha sivri olabilirdi onun cümleleri. Tahminlerine göre bu şimdiye kadar ki en sivri kelimeler olacaktı ve onlara hazırlıklı olması gerekiyordu.

Kahvaltı nispeten neşeli bir şekilde devam ederken Lucian çaktırmadan etrafını seyrediyordu. Bir diğer taraftan Galdor'un nasıl bir neşe verdiğini düşünüyordu. Herşeyin arasında gülmelerinin en büyük sebebi Galdor'du. Bu yüzden ona borçluydu. Bir diğer taraftan bu sefer kimin gideceğini düşünüyordu. Zaman ilerledikçe ayrılıklar daha zor oluyordu ki bu kadar zorlaşacağını tahmin etmemişti. Naserious giderse büyük ihtimalle kaybolurdu o. Galdor giderse onu kim korurdu. Melvenia giderse belki pek bir şey değişmezdi ama içindeki kısık bir ses bunun tam tersi olacağını söylüyordu ve nedense o sese güveniyordu. Kylana'nın gitmesini hiç istemiyordu hele o sözleri söyledikten sonra gidemezdi.

Artık kitabı bulmamayı düşünmeye başlamıştı ama bunu arkadaşlarına yapamazdı. Onların hayallerine ulaşmasını engelleyemezdi. Onlar için mutlu olması gerekirken nedense kendini daha kötü hissediyordu.

Elbette o kendi içindeki savaşlar ile meşgulken masada herkes kahkahalarını Galdor'a yönlendirmişti. Onun geçmişte yaşadığı komik bir andan bahsederken herkes neşeli görünüyordu. Lucian gülümsemelerinin ne kadar gerçek olduğunu çok merak etti. Ne kadar mutluydular ki onlar. Kendisinin çok kötü hissettiği bir anda onlar nasıl mutlu olabilirdi?

"Artık yola koyulmanın zamanı geldi gençler." Lucian cümlesini neşeli bir şekilde söylemişti ki bu cümle arkadaşlarının onun konuşmasını bekler gibi ayağa kalkmasını ve silahlarını kuşanmasını sağladı. Hepsi kapının önünde sıraya girdikleri zaman Lucian en önde duruyordu ve kapıyı ilk o açtı ve dışarıya çıktı.

İlk gördükleri şey görüş açısı içinde kalan tüm evlerin yıkılmış olduğuydu. Uzaklardaki bazı evlerden dumanlar yükseliyordu. Bazı evler tamamen yıkılmışken bazıları büyük oranda yıkılmıştı bazıları ise daha az hasar almıştı. Bu yıkılmışlığın görüntüsü hepsinde büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Etrafı daha iyi görebilmek için oldukları yerde dönmeye başladılar. Arkalarındaki evlerde aynı şekilde yıkılmıştı. Ayrıca etraflarında yerde yatan cesetler vardı. Bazı cesetler yakın zamanda ölmüş olmalıydı bazıları ise kurtlanmaya başlamışlardı. Etraflarındaki pis kokunun onlardan geldiğini tahmin ediyorlardı.

"Ne olmuş burada?"

"Bilmiyorum ama hiç güzel şeyler olmamış. Büyük bir savaş olmuş gibi cesetler ve yıkılmış evler bunu gösteriyor."

"Savaş olmuş olsaydı sağ kalanlar olmalıydı. Burada bir katliam yaşanmış cesetlerin haline baksanıza kiminin kolu, bacağı veya kafası yok. Birileri onlara işkence etmiş eminim ki cesetleri incelesek daha büyük işkence izlerine rastlarız."

"Lütfen Naserious ben kesinlikle onlara yaklaşmam şu hale bak leş gibi kokuyorlar."

"Leş oldukları için olamaz mı Kylana. Bence de cesetleri incelemeye gerek yok bu işi kimin yaptığını bulmalıyız. Kim yaptıysa yapsın kitabı ararken karşımıza çıkacaklardır. Bu yüzden savaş düzenine geçelim."

"Resmen birileri beni adam öldürmem için zorluyor. Gerçekten ben böyle birisi değilim hiç. Aslında melek gibi sayılırım ben."

"Tabi Galdor, tabi ki öylesin de işte hayat bizi istemediğimiz şeyler yapmaya zorluyor."

Cesetlerin ve yıkılmış binaların arasından geçerken bazı cesetlerin üzerinde ısırık izlerini fark ettiler. Bazıları sanki bu bedenleri ısırarak yemişti. Bu düşünce dişlerini sıkmalarını ve midelerinin bulanmalarını sağlamıştı. Aynı zamanda silahlarını daha sıkı kavradılar.

"Bunları yapanları öldürmekten çok keyif alacağımı söylemeliyim."

"Tahmin edebiliyoruz Galdor bu noktada yalnız değilsin." Naserious sıkılı dişlerinin arasından konuşmuştu ve onu tanıyanlar öfkesinin derecesini anlayabiliyordu.

"Daha dikkatli olalım ve sakın ayrılmayalım."

Biraz daha ilerledikten sonra artık cesetlerin içindeki kurtçukları görebiliyorlardı. Bazı kuşlar cesetlerin etlerini parçalıyordu. Böyle bir vahşetle daha önce hiç karşı karşıya kalmamışlardı bu nedenle ne söyleceklerini bilmiyorlardı. Her savaşın kendi kuralları vardı daha önce. Ordular düşmanlarına bile saygı gösterirlerdi ama şimdi korkunç bir görüntünün tam ortasındaydılar.

"Onların intikamı biz alacağız."

"Alalım da burada ne olmuş böyle? Şu hale bak tüm kuralların dışında hatta tam kuralsızlık hali var etrafta."

"Bence önce öldürüp sonra sorgulayalım."

"Tam tersini yapalım önce öldürürsek olmaz. Önce sorgulayıp sonra öldürelim."

"Bence hepsini öldürelim sorgulayacak elbet birisini buluruz."

"Daha sonra bu cesetleri gömelim veya yakalım. Burayı olduğu gibi yakalım bence. Böyle bir yerin var olmasına hiç gerek yok bence.

0/Post a Comment/Comments