Hayal Karavanı 55. bölüm - fantastik roman

Lucian uykuya dalmaya çalışırken tavan ile bakışıyordu. Öyle bir andaydı ki onunla konuşacak kadar güçlü hissetmiyordu kendini. Neden hep başarısız oluyordu hayatında sanki kendisinde olanlar hariç tüm sorunları çözebilirdi ancak kendi sorunlarına gelince sıra eli ayağı birbirine dolanıyordu. Onun sorun çözmek ile alakası yoktu aslında o sorunun kendisiydi hep. Kusursuz bir hayyataki tek kusurdu o. Kaybettiklerinin büyüklüğünü düşündüğü zaman kaybeden olduğunu daha iyi anlıyordu. Kendinden umudunu kaybetmişti zaten ama arkadaşlarının mutlu olması onun elindeydi. Onları üzmüş olsada onların mutluluğu için çabalayabilirdi. Evet, onlara son bir veda hediyesi vermeliydi. Bunu yapması gerekiyordu onun.

Lucian tavanla bakışmasına devam ettiği sırada Naserious düşünceli adımlarla ilerliyordu. İlk önce Lucian'ı başına açtığı beladan kurtarması gerekiyordu. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu ama belki etrafındaki büyüyü biraz daha incelese belki büyüyü daha farklı bir yöntemle anlamaya çalışsa belki şans ondan yana olsa bunu yapabilirdi ama buna ihtimal vermiyordu. Etrafındaki büyü öyle bir noktadaydı ki sanki gerçekliğin içine işlemişti snki burada olan herşey onun bir parçasıydı. Bu nedenle onun nerede başladığını veya nerede bittiğini anlaması imkansızdı. Ayrıca büyünün içinde yapacağı en ufak bir değişiklik bile onun dengesini bozabilirdi ve bütün bir gerçekliğin kendi içine çökmesine neden olabilirdi.

Bu yüzden Naserious odasına girmeden önce her ne kadar Lucian ve Kylana'nın yanına gitmeyi düşünse de bunu yapmadı. Herkesin zamana ihtiyacı vardı ve biliyordu ki sabah olduğunda daha iyi olacaklardı. Onlarla konuşmayı birkaç saat erteledikten sonra odasına girmişti. Yatağının soğuk yalnızlığına uzandığı sırada kendisini tavana doğru bakarken buldu. Bir şeyler yapması gerekiyordu ama ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu.

Sabah olduğu zaman ilk uyanan Galdor olmuştu. Neşeli bir şekilde etrafta dolanıp diğerlerinin uyanması için bolca gürültü çıkartıyordu. İlk uyanan Naserious oldu, elini ve yüzünü yıkadıktan sonra Galdor'un yanına gittiği sırada diğerleri de uyanmaya başlamıştı.

"Oğlum biraz sessiz ol bu kadar gürültü yapılır mı hiç!"

"Hadi kalkın siz de daha yapacak çok işimiz var. En kısa zamanda yola çıkmalıyız."

"Tamam öyle yaparız da biraz alçak sesle konuş."

"Sakın ileride bir gün bana Galdor'u neden öldürdüğümü sormayın.Hayvan herif üç kuruşluk uykuylayız burada."

"Hay ağzınla bin yaşa Melvenia. Ben de Galdor'a bunu anlatmaya çalışıyordum. İnsanlık dersinin ilk bölümündeydik."

"O anlamaz dimi Galdor. Şuna bak ya ne biçim sırıtıyor valla bıçağımla onun suratına başka bir gülümseme çizmek istiyorum."

"Hadi git Lucian'ı uyandır Kylana'da kalktı zaten."

Galdor Lucian'ın odasına doğru ilerlerken Lucian odasının kapısını açtı ve ona doğru gelmekte olan Galdor'un gözlerinin içerisine baktı ve ona doğru uzanmış olan sağ elini kendi sağ elinin hızlı bir hareketi ile kenara fırlattı ve sol eliyle Galdor'un karnına sert bir yumruk indirdi. Bu yumruğun etkisiyle kısa bir süre ne yapacağını şaşıran Galdor Lucian'ın söylediği "Bu yumruğu size armağan ediyorum" sözüyle birlikte ikinci yumruk da onun midesine indi.

"Hala çok yavaşsın Galdor."

"Hala kafanı gövdenden tek vuruşta ayrıabilirim."

"Bunun hesabını bir ara görelim bence bayağıdır dayak yemiyorsun benden."

"İstersen ileriye hiçbir hesap bırakmayalım ne dersin."

"Hadi yeter sonra hesaplaşırsınız şimdi yapmamız gereken daha önemli şeyler var."

"Sende Naserious, hiç eğlenmemize izin vermiyorsun."

"Uzatmayın hadi kahvaltıyı hazırlayalım. Enerjiye ihtiyacımız olacak bizim."

Herkes kahvaltıyı hazırlamak için etrafta koşuşturmaya başladığı sırada Lucian ne Kylana ile ne de Melvenia ile göz göze gelebiliyordu. Onların yüzüne nasıl bakacağını bilemediği için saklanmayı çok istedi. Ancak bu çok mümkün değildi ve onlarla eninde sonunda yüzleşecekti.

Hele Kylana'nın yüzündeki güzel gülümsemeyi görmek canını daha fazla acıtıyordu. Melvenia ise ifadesiz bir şekilde duruyordu. Melvenia ile bir sorunu yoktu yani yeni bir sorunu olmamıştı. Kylana ile sorunu vardı ama o gülümsüyordu. Onu öldürmeyi düşünüyor olamazdı o zaman neden gülümsüyordu? Kendine daha gerçekçi bir soru sorması gerekirse neden bu kadar güzel gülümsüyordu.

Kylana Lucian'ın yanından geçerken bileğinden sıkıca tuttu ve "Merak etme seni hala çok seviyorum ve sözlerin sevgimi ufaltmaya yetmedi. İnsan gerçekten sevdiği zaman sonunu düşünmezmiş ya hani. Seni affediyorum."

"Teşekkür ederim Kylana. Çok teşekkür ederim. Hala ne demek gerektiğini bilmiyorum."

"Fazla bir şey söyleme Lucian. İçimdekileri söylemek istemiştim ve söyledim. Bundan sonrası seni ilgilendirmez. Hadi etrafa aval aval bakacağına git kahvaltıyı hazırlamaya yardım et.

0/Post a Comment/Comments