Hayal Karavanı 53. bölüm - fantastik roman

Lucian yatağına uzanıp tavanı seyretmeye başlamıştı. Karanlık olduğu zaman basit bir tavan içinde neler barındırıyordu. Hep şaşırırdı zaten buna basit bir tavan karanlık olduğu zaman ona dair herşeyi içinde barındırmaya başlardı. Ona baktığı zaman geçmiş ve geleceğe bakardı. Tüm pişmanlıkları, tüm başarısızlıkları kaplardı her yanını. Öyle bir andır ki o sanki gezegenin merkezine gömülmüştür de üstünde tüm yaşanmışlıklar vardır ve yaşanmamışlıklar. En çok da yaşanmamışlıklar yakardı canını.

Daha sonra ihtimal hesaplamaya başlardı. Geçmişteki şartları elinden geldiği kadar o ana çeker ve geçmişte yapmamış olduğu seçimlerin olası sonuçlarını hesaplardı. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın çok farklı bir hayatı olamazdı onun. Ya onun için doğru bir tercih yoktu ya da o doğru tercihi hiçbir zaman görmemişti. Bu yüzden hep mutsuzdu o, hep acıyordu içi. Sanki içinde bir yangın vardı ve ona dair herşey kül oluyordu. Kendi hayatına baktığı zaman sadece mutsuzluğu görmesi oldukça zordu onun için.

Aslında daha mutlu olabilirdi ama bunu yapamıyordu. Galdor ve Kylana'nın sözlerini canını acıtmıştı. Hatta öyle bir yeri acımıştı ki neresi olduğunu kendisi bile bilmiyordu. Sanki acıyan yeri sökülüp alınmıştı ama canı yanmaya devam ediyordu sadece nedenleri kalmamıştı. Yanlış tercihler yapmıştı o, belki de yanlış seçimler yapmıştı hatta o doğruyu hiçbir zaman aramamıştı. Hayatında tek bir doğru bile yoktu onun.

Gözlerinin kenarında bir baskı hissettiği sırada hem yumruklarını hem de çenesini sıkıyordu neye isyan ettiğini bile bilmeden. "Hayat" dedi kendine "Hayat hep kaybettirir sana." O da kaybediyordu zaten değişen hiçbir şey olmuyordu.

Kendini kendi içinde bir çukura gömmeye çalıştığı sırada kapının çalındığını duydu. Kim gelmiş olabilirdi ki o saatte? Cevabını bilmiyordu ama yinede merakına engel olamayıp yatağında doğruldu ve "Gel." dedi.

Kapının hafifçe aralanmasına gördü önce daha sonra içeriye giren beyaz bir bacağı. Bacağı çıplak bir kol izledi daha sonra bacağa ait olan kalçalar görüş alanına girdi. İlk anda beyaz bacağın üzerindeki kıvrımlara dikkat ettiği sırada bir sonraki anda diğer bacak ortaya çıktı. İki bacağın kavisli hatlarına bir an kadar sonra gövdenin kalanı eşlik etmişti. Karşısında dolgun ve kusursuz hatlarıyla Kylana duruyordu.

Kylana'nın yarı çıplak bedeninin bu kadar davetkar olabileceğini asla tahmin etmemişti. Üstündeki kırmızı dantelleri iç çamaşırları da onun çekiciliğini arttırıyordu. Ne diyebileceğini bilmiyordu o sadece "Kylana!" diyebildi.

"Seninle konuşmamız gerekiyor Lucian. Artık daha fazla içimde tutmak istemiyorum hele yarın ne olacağını ikimizde bilmiyorken."

"Tabiki Kylana ama kusura bakma beni bayağı şaşırttın."

"Yüzündeki ifadeden bunu görebiliyorum zaten. Beni dinlemeni istiyorum sadece."

"Tamam seni dinliyorum."

"Bana bak Lucian, beni incele, merak ettiğin herşeyim karşında şimdi senin. Öğren beni, ezberle hatta, gözlerime bak. Çok uzun zamandır seni seviyorum Lucian. Hatta deli gibi aşığım sana, bu yüzden herşeyimi bırakıp geldim yanına."

"Sen ne diyorsun Kylana? İyi misin sen?"

"Hiç olmadığım kadar iyiyim inan bana. Evet sana aşıktım ben hem de çok uzun zamandır. Bir şey söyleyemedim ama çünkü yanında hep Melvenia vardı senin. Senin mutsuz olmana dayanamazdım bu yüzden uzak durdum hep. Melvenia gitti sonra ne halde olduğunu gördüm, çok üzüldüm sana ama yine yanına gelemezdim çünkü sen hala onu bekliyordun. O gelmeyecek diyemezdim sana. Seni o kadar seviyordum ki acı çekmene dayanamazdım."

"Ne diyeceğimi bilemiyorum inan. Bunca zamandır, yıllardır ve ben en ufak bir şey bile fark etmedim. Özür dilerim senden, sana acı çektirmek hiç istemedim."

"Sevmek nedir bilir misin Lucian. Onun çekeceği en ufak bir acıyı engellemek için kendini lavlara atarsın. Yakarsın kendini ve seni bu kadar sevmedi o. En çok da buna üzüldüm ama ihtimaller geçti şimdi çok farklı bir yerdeyiz biz. Melvenia'ya nasıl baktığını gördüm, ona karşı hiçbir şey hissetmediğini anladım buraya. Beni al demek için geldim sana, istediğin herşeyi yap demek için geldim, istersen öldür beni ne önemi varki. Sevdiğine kavuşamayacaksan ne anlamı var yaşamanın. Al beni, kendine kat, çoğalayım iki farklı kelime olmayalım artık. Mutlu olmak ikimizin de hakkı."

Lucian bir an boyunca ne söyleyeceğini bilemedi daha sonra boğazında düğümlenen kelimelerin arasıda bir kaç tanesini seçmeye karar verdi. "Hala ne diyeceğimi bilmiyorum ki. Keşke çok önceden söyleseydin bunları. Ne yapacağımı da bilemiyorum bence sen öldür beni. Hiç duymadığım cümleler bunlar. Al kelimelerini sapla bedenime."

"Beni anlamadın Lucian. Gittiğim yerde sen olmayacaksın ve seni ne kadar sevdiğimi bilmeni istedim. Ben anlamam aşktan falan bu yüzden böyle geldim yanına ben bilmem çünkü, ilişkiymiş, sevgiymiş ben anlamam. Bir tek bunu bilirim ben fazlasını bilmem. Bu yüzden böyleyim işte."

"Ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Sadece sana söylemem gereken şeyler var. Ben kimseyi sevemem artık. Kalbim sanki sökülüp alındı, sanki unuttum sevmeyi, sanki çalındı benden duygularım. Sen çok güzelsin, bir erkeğin istediği herşeysin sen belki de dünyanın en güzel kalbine sahipsin sen. Bense kalbimi kaybedeli çok oldu inan bana seni alabilmeyi, en derinime yerleştirmeyi çok isterdim. Ardığım herşey sendin belki ama artık aramıyorum ben, arayamıyorum."

"Biliyorum bunları da sadece içimdekileri bilmeni istedim. Sevgi bunu gerektirirmiş öyle diyorlar. Aşk dediğin de kavuşamayı gerektirir. Sen çok değiştin ve bende hiçbir şey değişmedi. Bana bak Lucian ileride bir gün gittiğim zaman hatırla beni. Aşk böyle bir şey çünkü hatırladıkça yaşar o, şimdiye kadar kimseyi sevmediğim için bilemiyorum bende. Neyse iyi geceler sana benim gitmem lazım. Hoşçakal."

Lucian'ın yanağına küçük bir öpücük konduran Kylana geldiği gibi sessizce odadan çıktı ve dışarıya çıktığı zaman kapının hemen arkasında duran Melvenia ile göz göze geldi.

"Duydun işte herşeyi. Ne oldu ne bitti bilmiyorum ama o artık ikimizi de sevemez ve bunun tek sorumlusu sensin."

Melvenia bir şeyler söylemeye çalıştığı sırada Kylana onu eliyle kenara itti ve hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Gözlerinden akan yaşlar teninde geziniyordu ancak bunu umursamadı. Melvenia ise dizlerinin bağı çözülmüşçesine yere çöktü. Onun da yanakları ıslanmıştı. Herşey onun suçuydu evet, tüm günahlar onundu.

0/Post a Comment/Comments