Aşkın mezarı 3. kitap 26. bölüm Distopya romanı

Erkek etrafına son bir kez baktı bu esnada yanında duran kız ile göz göze geldi. O kadar bitkin görünüyordu ki ondan hiçbir şey bekleyemezdi. Zaten elinden bir şey gelse yapardı o. Bir an için durdu. O esnada aklından bir gelecek geçti. Daha sonra ise tüm olasılıklar dolaştı zihninde. Sistemi yenmeleri veya yenememelerine dair, kızı kaybetmeye veya hep yanında kalmaya dair ihtimaller dolaştı zihninde. Ne olup ne olmayacağını bilmiyordu ama bildiği tek bir şey vardı ve o da sistemi yenmeleri gerektiğiydi. Kalan her şey ondan sonra geliyordu.

Erkek ayağa kalktı ve elini ileriye doğru uzatarak "Saldırın" diye bağırdı. Aslında planları oldukça basitti, iki tane patlayıcıları vardı. O patlayıcıları makinenin yanına götürüp orada patlatacaklardı. Aynı anda çok fazla sayıda kişi koşmaya başlayacaktı. Bu sayede hedef şaşırtmış olacaklardı. Eğer patlayıcıyı taşıyan kişi vurulursa, yere düşerse patlayıcıyı başka birisi alacaktı. Bu şekilde patlayıcı makinenin yanına geldiği zaman patlatılacaktı. Onların gücü makineyi yok etmeye yeterli olmalıydı. Yok etmeleri gereken bir makine daha vardı ancak o sonraki sorundu. Eğer ilk makineyi yok edemezlerse zaten öleceklerdi. Bu arada bu savaşta yanında savaştığı birçok kişi ölecekti ve bunu bilmek ikisini de paramparça ediyordu.

Erkek işaret verdiği anda onlarcası farklı yönlerden makineye doğru koşmaya başladı. Arkalarından ise ateş açılmaya başlamıştı. Makine bir an için ne yapacağını bilemez bir şekilde durdu ve daha sonra her yöne doğru ateş açmaya başladı. Silahından çıkan her kurşun bir aşkın koruyucusuna çarpıyor ve o bir anlığına yavaşlıyordu. Daha sonra vurulan aşkın koruyucusu tekrardan koşmaya başlıyordu daha fazla koşamayana kadar.

Koşmaya başlayalı henüz 2 saniye olmuştu ve makinenin yanına yetişmeleri için 5 saniyeleri daha vardı. Her bir saniyenin geçmesi ile birlikte sayıları teker teker azalıyordu. Ancak hiçkimse yere düşen arkadaşları için yavaşlamıyordu bile. Yere düşenlerin sayısı her geçen an artıyordu. Bedenlerinden sızan kan toprağı kırmızıya buluyordu ama bu kimsenin umurunda değildi. Sonucu ne olursa olsun makine yok edilmeliydi.

2 saniyelik bir mesafe kaldığında patlayıcıyı taşıyanlardan birisi kafatasını delip geçen bir kurşun nedeniyle yere düştü. O yere düştüğü an yanından geçen başka birisi patlayıcıyı aldı ve koşmaya devam etti. Bir kurşun kolunu delip geçtiği zaman patlayıcıyı bir diğerine doğru fırlattı. Patlayıcı makinenin yanına geldiği zaman büyük bir ses dalgası etrafa yayıldı ilk önce. Hemen ardından ise büyük bir alev topu patlamanın olduğu yerin etrafını sardı.

Patlamanın içinde kalanların olmasının da o an için bir önemi yoktu. Hepsi sistemin kazanmasına engel olmak için canını vermişlerdi ve onlara edebilecekleri en büyük teşekkür sistemi yok etmekti.

Ancak makine alevler içinde hareket ediyor ve etrada ateş ediyordu. O alevlerden dışarıya çıktığında herkeste büyük bir şaşkınlık vardı. Onu durdurmaları gerekiyordu ve geriye sadece bir patlayıcı kalmıştı. Onun makinenin yanına gidip kendini patlaması için yaklaşık 2 saniye gerekecekti. Bunun için herkes olduğu yerde durdu ve makineye ateş etmeye başladı.

Patlayıcıyı taşıyan makinenin yanına gittiği zaman tekrardan büyük bir patlama oldu ve makinenin parçaları etrafa yayıldı aynı arkadaşlarının parçalarının etrafa yayıldığı gibi. Bu esnada geriye kalan makine ateş etmeye devam ediyordu. Bunun üzerine herkes siper aldı. Sayıları iyice azalmıştı, silahlarındaki mermilerde azalmıştı ve hiç patlayıcıları yoktu. Eğer onu yok edemezlerse savaşı kazanamazlardı eğer savaşı kazanamazlarsa şimdiye kadar yaptıklarının hiçbir anlamı olmazdı ve savaşı kaybederlerse onu bir daha göremezdi. En çok can yakan düşünce de buydu aslında.

0/Post a Comment/Comments