Aşkın mezarı 3. kitap 21. bölüm- distopya romanı

Adam hızlı adımlarla ilerliyordu. Avucunun içiyle yüzündeki teri siliyordu yürürken. Düşünceler peşi sıra birbirini kovaliyordu ilerlerken. Kaçış olmadığını düşünüyordu yürürken ve bu düşünce yüzünden akan terlerin ana sebebiydi. Kapının önüne geldiği zaman bir an için durakları ve derin bir nefes aldı ve yüzündeki terleri tekrardan sildi. Sakinleşmesi gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu.

Bu yüzden kapıya iki kere hafifçe vurdu. Parmaklarının ahşaba çarptığı zaman çıkan ses uzunca bir süre boyunca yankılandı etrafında ve bu ses onun gerginliğini arttırıyordu. Biraz daha beklese daha iyi olacaktı ama kapının diğer tarafındaki bekletilmeyi hiç sevmezdi.

Kapı açılıp içeriye girdiği zaman karşısında büyükçe bir ekran gördü. İleriye doğru birkaç adım atarak ekranın karşına geçti ve hazırolda beklemeye başladı.

Siyah olan ekran renklenip bir adam figürü belirene kadar bekledi. Daha sonra o adam konuşmaya başladı.

"Anlat neler oluyor dışarıda?" adamın sesi soğuk ve fazlasıyla mekanikti. Normalde buraya fazla gelmezdi ve başka şekillerde iletişim kurardı onunla ama şimdi durumlar çok değişmişti.

"Efendim her yönden saldırı altındayız. Adamlarımızın büyük bölümü onlara katıldı ve bizde büyük bir panik havası hakim. Kimse ne yapacağını bilmiyor."

"Yeterli değil o ikisinin bulunması gerektiğini söyledim size ve tekrar söylüyorum onları öldüreceksiniz."

"Efendim bunun için uğraşıyoruz ama hep engel oluyorlar bize. O ikisini bulamıyoruz bile."

"Yetmez, o ikisi bugün ölmeli. En kısa zamanda. Sen fazla konuşma çünkü lafı gevelemekten başka bir şey yapmıyorsun."

"Efendim, emredersiniz."

"Dikkatli ol sende şapkalı gibi olma. Sonun ondan çok daha beter olur. Şimdi çık ve öldür şunları."

Adam yine hızlı adımlarla dışarıya çıktı. Kapının önünde bir süre durdu ve çok hızlı nefes alıp vermeye başladı. Bu esnada çok hızlı biçimde terlemeye devam ediyordu. Sakinleşmesi gerekiyordu öncelikle ama bunu yapması oldukça zordu.

Bir süre daha bekledikten sonra ilerlemeye başladı öncelikle o ikisini bulması ve öldürmesi gerekiyordu. Ancak bunun neredeyse imkansız olduğunu biliyordu. Bunu ekrandaki adamın da bilmesi gerekiyordu ama sistem dinlemezdim hicbir şeyi. Bu yüzden ona verilen görevi yapması gerekiyordu.

Sonunun şapkalı gibi olmasını istemiyordu. Onun ölümünü kendi gözleri ile görmüştü. Öldüğü anda yüzünde açan gülümsemeyi anlamlandıramamıștı bir türlü. O gülümsemenin nedenini anlamak için çok çabalamıștı ama yapmıyordu. Sanki ölmeyi istemişti o anda ama neden yapmıştı bunu. İşte bu sorunun cevabını öğrenmek için her şeyi yapardı.

Hızlı adımlarla ilerlerken etrafına emirler yağdırdı. Her emir o ikisinin bulunması ile alakalıydi. Yüksek sesle bağırdı yol boyunca. Bunun onu biraz rahatlatması gerekiyordu ama hiçbir işe yaramadı bağırmak.

O ikisinin nerede olduğunu bulması gerekiyordu ve sonra onları öldürmesi. Ancak onlar nerede olabilirdi. Aslında bir fikri vardı ama o ikisi kurulan tüm illüzyonları kaldıracak kadar çılgın olamazdı. Eğer böyleyse deliyi bulmuşlar demekti ve nerede olduklarını çok iyi biliyordu. Çıkmadan önce silahlarını aldı ve etrafına biraz daha bağırdı. Şimdi o ikisini bulma zamanı gelmişti ve belki sorularına cevap bulabilirdi biraz.

Onun için cevapları bulma daha önemliydi sanki. Sistemin emirlerini zaten yapardı o, zaten öldürürdü onları. Nasıl olsa daha önce çok kişiyi öldürmüştü. Onun için bir önemi yoktu onların. Bir eksik veya bir fazla bir şey değişmezdi.

Eskisi gibi dolu olmayan sokakta ilerledi. Eskiden her yerde adamları vardı şimdi ise büyük oranda azalmıştı sayıları. Şapkalının ölümünden sonra ne olduysa sayıları azalmıştı. Sahi o nasıl ihanet etmişti sisteme. Buna da anlam vermiyordu belki öğrenebilirdi cevapları. Her şey bir belkiden oluşuyordu zaten.

Adamın onları bulması ve öldürmesi gerekiyordu en kısa zamanda. Yoksa sistem bundan hiç memnun olmazdı ve sonu aynı şapkalı gibi olurdu.

0/Post a Comment/Comments