Aşkın mezarı 2. kitap 19. bölüm

Kız ve erkek yanyana durmuş karşılarında bulunan mavi gezegene bakarken şapkalı adam konuşmaya devam etti "Evet, kırmızı ay'dayız. Evet, zaman makinesi burada ve evet size anlatmam gereken çok şey var ama şu an buraya nasıl geldiğimizi bilmenize gerek yok."

"Hiçbir şeyin zamanı olmuyor galiba, neyse." erkek mavi gezegenin büyüsüne kapılmış gibi konuşuyordu. Hele bir anda kendisini kırmızı ayda bulşması daha da garipti.

"Ben kırmızı ayı çok inceledim ama burayı hiç görmemiştim." kız konuşurken o da erkek gibi büyülenmiş gibiydi.

"Burayı dışarıdan göremezsin çünkü. Özel yapılmış zamanında, bundan birkaç bin yıl önce yapılmış burası. Bu yüzden görmemen normal. Hazırsanız sizi birisi ile tanıştırmak istiyorum. İsmi zamansız. Kendisi tüm zamanları dolaşıp bir çıkış yolu arıyor ve aşka dair yeni bilgiler araştırıyor. Size yolculuğunuz boyunca o yol gösterecek." Şapkalı adamı takip ettiler. Önce sola sonra sağa döndüler. Tekrar sağ yaptıkları zaman bir merdiven ile karşılaştılar ve merdivenden aşağıya indiler. Merdivenden aşağıya indikleri zaman bir kadın onları bekliyordu. Kadın orta yaşlarda olmalıydı diye düşündüler. Büyükçe bir gözlük takıyor, dağınık saçları ve giyimindeki özensizlik bu dünyaya ait olmadığını düşündürtüyordu.

"Hoş geldiniz. Ben zamansız size yolculuğunuz boyunca yardımcı olacağım. İlk önce kuralları belirtiyorum. Geçmişe gittiğiniz zaman dışarıya müdahale edemeyeceksiniz. Bunu zamanı tekrardan kırmamanız için istiyoruz. Sizi şurada gördüğünüz cam odaya alacağız. Dışarıda nelerin olduğunu görecek ve duyacaksınız ama dokunamayacaksınız. Söylediğim gibi zamanı tekrardan kırmanızı istemiyoruz. Hey siz anlıyor musunuz beni? Soru sorun, bir şey yapın."

"Sakin ol zamansız. Sizde endişelenmeyin o pek konuşmaya alışkın değildir. Neyse kısaca özetleyeyim size bundan binlerce yıl önce sistem herşeyi ele geçirmeye başladığı zaman bize öncülük edenler zamanı değiştirmeyi çok denemişler. Ancak her denemelerinde zaman kırılmış ve sistem bu kırılmadan daha güçlü olarak çıktı. Kaç kere zamanı değiştirdiklerini bilmiyoruz ama çok sayıda deneme yaptıklarını tahmin ediyoruz. Neden böyle olduğunu bilmiyoruz ama daha önce gelen görüntülerde bize zamanda yolculuk yapmamamız söylendi."

"Bende bunların birebir tıpkı aynısını söyledim. Ben söyleyince anlamıyorlar galiba."

"Aslında anla..."

"Ben konuşurken araya girmeyin lütfen. Şimdi size nereye gideceğinizi anlatacağım size. Bundan çok bin yıl önce yaşayan bir adamın yanına gideceksiniz ama unutmayın ona dokunamayacak, onunla iletişime geçemeyeceksiniz. Bu adam bir kıza aşıktı ancak kızın ailesi onu uzaklaştırdılar ve adamı da çok uzak bir yere attılar. Adam kızı o kadar seviyordu ki kıza ulaşabilmek için aralarındaki çölü aşmaya karar verdi. Ancak çöl çok sıcaktı, onun hiçbir şeyi yoktu. Bir yudum su bile bulamıyordu. Onun yanına gideceksiniz ve onun yaşadıklarını göreceksiniz bu aşkın birinci adımıdır fedakarlık. Aşk için herşeyden vazgeçebileceksiniz. Neyse çok uzatmak istemiyorum bu ilk ders. İlk önce fedakarlığı öğrenmeniz gerekiyor hem zaten daha bu kelimeyi bile duymamışsınızdır siz. Yazık size, yok yazık değil yanlış konuştum. Hep yanlış konuşuyorum zaten ben, son zamanlarda böyle oldum galiba yoksa hep mi böyleydim. Sahi nasıldım ki ben?"

"Merak etmeyin onun durumu iyi sadece zamanda o kadar çok yolculuk yaptı ki artık nerede olduğunu karıştırıyor. Neyse sizi şöyle alalım. Zamanda yolculuk yaparken hiçbir şey hissetmeyeceksiniz zaten bir andan biraz daha uzun bir süre sonra çölde olacaksınız. Daha önce de dediğim gibi orada nelerin olduğunu öğrenmenizi istiyorum, o adamın ne hissettiğinizi anlamaya çalışın."

Kız ve erkek camdan yapılmış makinenin içine girdiler daha sonra şapkalı adam başını aşağıya doğru hareket ettirdi ve bir an kadar sonra sarı kumların olduğu bir yerdeydiler. Etrafta hiçbir bitki veya hayvan yoktu daha doğrusu etraflarında hiçbir şey yoktu. Adamı görebilmek için etraflarında döndüler ve oldukları yerde tam bir tur attıkları sırada adamı gördüler.

Bir zamanlar beyaz olan bir gömlek ve pantolon giyiyordu. Kumları kazıyordu o esnada. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamamışlardı ancak daha sonra kumların arasından bir tane böceği çıkardığını ve ağzına attığını gördüler. Daha sonra adam ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Yürürken zorlandığı belliydi. Büyük ihtimalle yemek yemediği için iyice zayıflamış, bedenindeki kemikler sayılmaya başlamıştı.

Adam biraz daha ilerledikten sonra bir anda yere düştü. Neden düştüğünü bilmiyorlardı ancak bunun sebebini anlamaları uzun sürmemişti. Güçsüz kaldığı için düşmüştü. Bu esnada adam sarı kumların üzerine sırt üstü uzanmıştı ve o an onun yüzüne baktılar. Adamın yüzü kararmış, zayıflıktan kemikleri dışarıya çıkmıştı. Ayrıca kollarında ve vücudunda birçok yaranın olduğunu fark ettiler.

Adamın ayağa kalması oldukça zaman almıştı. Aslında ayağa kalktığı da söylenemezdi. Dizlerinin üzerinde çömelmiş ve ellerini de sanki ayakmış gibi kullanarak yürümeye başlamıştı. Böyle daha yavaş ilerliyordu ancak sanki ilerlediği sürece diğer şeylerin hiçbir önemi yoktu. "Ona hiçbir zaman ulaşamayacak" dedi erkek.

"Bunu o da biliyor olmalı. Daha fazla dayanamayacağını düşünüyorum."

"Belki de amaç ona ulaşmaya çalışmaktır."

"Ona ulaşmaya çalışmadan yaşayamaz ki! Aşk böyle bir şey galiba. Sonunda ölüm bile olsa ondan vazgeçemiyorsun."

"Ancak ölürse ona hiç ulaşamaz."

"Belki de ona ulaşamadığı bir hayatı yaşamak istemiyordu."

"Belki de içinde ona ulaşacağına dair bir düşünce vardır ve bu düşünce ona güç veriyordur."

"Evet, kesinlikle böyle olmalı. O sıcaklığın bile farkında değildir, acıyı bile hissetmiyor olabilir."

"Bizde bir gün aşkı bulabileceğimize inanıyoruz. Onun gibiyiz farkında mısın?"

"Kesinlikle öyle ama düşünüyorum da o aşkı bulamamış."

"Bence bulmuş, düşünsene aşkı anlayabilmek için onun yanına geldik."

İkisi konuşurken adamı izlemeye devam ediyorlardı. Bu esnada adam dizlerinin üzerinde ilerlemeyi bırakmış ve sürünmeye başlamıştı. Bu şekilde bir süre daha devam etti ilerlemeye. Daha sonra havaya kaldırdığı kolu yere düştü. Bir süre boyunca kıpırdamadan yattı. Onlardan fazla uzaklaşmamıştı ve adamın nefes alış verişlerini fark edebiliyorlardı ve artık adam nefes almıyor, yerde kıpırdamadan yatıyordu.

"Aşka ulaşamadı ama." dedi kız üzgün bir ses tonuyla. Farkında değildi ama göz kenarları ıslanmaya başlamıştı bile.

"Aşka ulaşamamış olsaydı onu anlamak için buraya gelmezdik. Düşünsene en son o kadını gördüğünü bence o dünyanın en mutlu insanı olacak öldü."

Kız tam "Haklısın" dediği sırada bir an kadar zaman geçtikten sonra kendilerini tekrardan kırmızı ayda buldular.

0/Post a Comment/Comments