Son yolculuk 26

Banka otururken onu düşündüm hep. Bir taraftan İstanbul boğazını seyrediyordum bir diğer taraftan ise müzik dinliyordum. Olabileceğim en güzel yerlerden birisindeydim. Onun geleceğini biliyordum ve bu anımın mükemmel olmasını sağlıyordu. Kamelot, Haunting çalıyordu o esnada "seni tekrar bulacağım" diyordu şarkı ve ben kendi içimden tekrar ediyordum. Bir sonraki şarkı Poets of Fall'dan gelmişti. Love benim çok sevdiğim bir şarkıdır. Şimdiye kadar hep eksikti şarkı ama onu tanıdıktan sonra tamamlanmıştı.

Şarkılar değişmeye devam etti. Saat 13.30'u gösterdiğinde omuzumda bir el hissettim ve kim olduğunu görmek için baktım. Karşımdaydı, güneş ışığı gözlerinden yansıyor ve ona bir kez daha aşık olmamı sağlıyordu. "Burada olacağını biliyordum" dedi ve yanıma oturdu.

Uzun bir süre boyunca hiçbir şey söylemedik. Ne söyleyeceğimizi bilemiyorduk sanki. Bu söyleyeceklerimizin azlığından değil kelimelerin sayısının yeterli gelmemesinden kaynaklanıyordu sanki. Karşımızda İstanbul gibi kusursuz bir güzellik dururken biz birbirimize bakıyorduk. Alışık olmadığım bir durumdu. Bir süre sonra çantamı açtım ve içinden resmini çıkarttım ve ona doğru uzattım. Resmi gördüğü zaman şaşırmıştı. Geçmişini hatırlamıştı ve yüzünde oluşan acı kırışıklarını gördüm. Bir süre boyunca tabloyu inceledikten sonra "bunu tekrar görebileceğimi hiç düşünmemiştim teşekkür ederim" dedi. "Yıllarca sahibini aradım" dedim. "Her yerde, her köşede, her karanlıkta aradım hep. Bulamadıkça döndüm ve onu seyrettim. Tabloyu çizeni daha fazla merak ettim her geçen anda."

Ben cümlemi bitirdiği zaman o koyu mor rengindeki çantasını açtı ve içinden bir sayfa çıkardı. İki tarafı yazılıydı sayfanın ve bana uzattı. "Bu senin olmalı" dedi. "Yazıyı yazanın kim olduğunu sürekli aradım ben. Ancak kimse gelmiyordu ve ben de resmi yapıp bankın üzerine bıraktım. Gece olduğunda eve gittim ertesi gün geldiğimde resmin alındığını gördüm. Çöpçü almıştır dedim. Sana ulaşabileceğine dair inancım çok zayıftı." "İhtimalsizliklerin içinde bir ihtimal yarattık kendimize. Hayat inananların yanındadır derler hep. Biz birbirimize inandık birbirimizi hiç tanımamış olmamıza rağmen. Düşünsene seninle karşılaşabilmemin gerçekleşmesi için gerekli olan olasılığı. Bir gün uzaylıların dünyaya gelip biz dostuz demeleri kadar düşüktü." dedim ve karşılıklı gülmeye başladık. O an fark ettim ki ben gülmeyi hiçbir zaman öğrenememiştim.

Mektubumu elime aldığımda hızlı bir biçimde yazdıklarıma göz gezdirdim. Gözyaşlarımın düştüğü satırları bile çok iyi bildiğim için yazdıklarımı hatırlamam güç olmadı. Ezberlemiştim onu, tüm satırlarını yüreğime kazımıştım. Hatırlamama gerek yoktu ama tekrardan görmek hüzünlendirmişti beni. Hüzünle karışık bir mutluluğun içindeydim. Onunda aynı durumda olduğunu bildiğim için bir süre daha konuşmamaya devam ettik. "Bu senin" diyerek mektubu ona uzattığım zamana kadar devam etti bu sessizlik. Daha sonra o elindeki resmi bana uzatarak "bu senin" dedi. İkimizde başka bir şey söylemeden mektubu ve resmi aldık. "Seni tanımadan önce ben bu resmi yapan kişiyi sevmiştim" dediğimde "Bu satırları yazanı bilmiyordum ama o bana kimsenin olmadığı kadar yakındı. Duygularımı tek bir kelimeyle anlatamadım hiç ve duygularım zaman geçtikçe azalmak yerine arttı."

Birbirimizden ayrı geçen yıllarımızı takas ediyorduk sanki. Onsuzluğu anlatmam mümkün değildi aynı şekilde aynı duygular onun için de geçerliydi. Öyle bir andaydım ki tüm geçmişim silinmişti sanki. Daha önce de söylediğim gibi yeniden doğmuştum ben. Ben onda yeniden doğmuştum ve aşka dair okuduğum tüm satırlar o an anlam kazanmıştı.

Bir diğer taraftan bir elmanın iki farklı yarısı sözü içimden geçiyordu. Bir elmanın farklı yerde yaşayıp farklı acılar çeken iki farklı yarısıydık biz. İkimizin de üzerinde yara izleri vardı, artık aynı elmanın iki parçası değildik biz. Bir araya gelsek yine bir elma oluşturabilir miydik yoksa bir elmanın iki yarısı olarak mı kalırdık bilemiyorum. İnsan tüm geçmişini silebilir miydi bilmiyorum ama onunlayken geçmişin zerre kadar önemi yoktu. Peki ya elmayı ortadan ikiye ayıran o keskin bıçak ne olacaktı? Onu seyrederken zihnimin derinlerinde bu düşünceler dolaşıyordu ama gülümsüyordum. O benim karşımdaydı ve gülümsüyordu. Diğer şeylerin ne önemi olabilirdi ki?

Yaşadıklarımızı anlatabilecek bir kelime bulmakta zorlanıyordum. Duygularımı adlandıramıyordum. En ufak bir darbesiyle yüreğimi parçalara bölebilirdi. Bu kadar savunmasız olmam korkutuyordu beni. Ancak güveniyordum ona ve bu kadar hızlı güvenmem başka bir soru işaretiydi. Ancak ben tüm soruları bir kenara bırakarak yangına balıklama atlıyordum. Yüreğim parçalansa, can kırıkları tenimi kesse ne önemi vardı ki en azından gerçek bir acı çektim diyebilirdim. "Ben gerçekten sevdim" yazabilirdim tüm satırlara veya "aşkı buldum" diyebilirdim karşılaştığım herkese.

Ancak sistem aşkı bulan veya onu arayan insanları sevmezdi cep telefonlarını aşk diye pazarlamaya başladığından beri. Aşkı arayan insan cep telefonlarını aşk diye almazdı. Bu yüzden telefon satışları düşerdi ancak sistem aşkı ele geçirdiğinde onu istediği kılığa sokabilirdi. Bir dondurmanın"hazzın" karşılığı olması da bu nedenleydi. Haz almak isteyen dondurma alıyordu. Aşkı yaşamak isteyen cep telefonu satın alıyordu ancak aşkın devamlılığı için her yeni modeli alması gerekiyordu. Ancak bizim aramızdaki aşktı. Kitaplara aşkın tanımı olabilecek bir aşktı bu yüzden sistem bizden nefret ediyordu. Ona karşı gelebilir, sonuna kadar mücadele edebilirdim ama sistem kazanmanın bir yolunu bulurdu.

Sistem için ne kadar tehdittim bilemiyorum ama sıranın bana geleceğinden emindim. Bunu bana taktığı çelmelerden sırtıma sapladığı hançerlerden biliyordum. Onunla bir araya gelsek sistem zarar göreceğinden korkuyordu belki de. Bu yüzden onunla otururken telefonu çaldı ve gitmesi gerektiğini söyledi. Uzun bir süre boyunca sarıldık. Ertesi gün görüşmek üzere sözleşip uzaklaştı o. Ben onu seyrederken insanların arasında kayboldu. Bu sistemin bir oyunumuydu bilmiyorum ama aşkın yaşamasına izin vermezdi sistem. Nerede aşk ateşi alevlenmeye başlarsa o ateşi yok ederdi.

Onun gidişine alışkındım ben. Geri döneceğini bildiğim için yokluğu acı vermiyordu. Sadece onsuz geçen zaman anlamsızdı. Hayatımı onunla geçirdiğim zaman ve diğerleri olarak ikiye ayırmıştım ve onsuz geçen zamanın bir anlamı yoktu.





0/Post a Comment/Comments